Sidney Lumet’in 1976 yapımı Şebeke(Network) filminin unutulmaz sahnesinde kızgın peygamber sunumuyla Howard Beale konuşmaya başlar ve konuşma esnasında televizyonun nasıl bir yer olduğunu anlattıktan ve gücüne vurgu yaptıktan sonra da televizyonlarınızı kapatın! İfadesini kullanır. “Televizyon gerçek değildir, bir eğlence parkıdır. Televizyon bir sirktir. Can sıkıntısı giderme işi yani. Gerçeği istiyor musunuz Tanrıya gidin, gurunuza gidin, kendinize gidin. Çünkü asıl gerçeği bulabileceğiniz tek yer orası. Bizden hiçbir gerçeği öğrenemezsiniz, yalan söylüyoruz. Duymak istediğiniz her haltı söyleriz size, biz hayal ticareti yaparız. Hiçbiri gerçek değil. Ama siz orada oturur, günlerce gecelerce her yaştan her renkten, her dinden bir sürü insan oturup bizi izlersiniz ve burada uydurduğumuz hayallere inanmaya başlarsınız. Ekranın gerçek kendi hayatlarınızın hayali olduğuna düşünmeye başlarsınız. Ekran size ne derse onu yaparsınız. Ekrandaki gibi yer, çocuklarınızı büyütür hatta düşünürsünüz. Bu bir delilik yığını, bunların hepsi manyak. Tanrı aşkına gerçek olan sizlersiniz. Biz hayaliz, hayal. Televizyonlarınız kapatın. Kapatın ve beni yok edin”.
Kırk iki sene önce yayınlanan ve içinde bulunduğumuz ülkedeki medyanın halini düşündüğümüzde tam yerli yerine oturan bir durum eleştirisi var karşımızda. Filmde televizyonları kapatın diye bağıran kişinin yapmış olduğu çağrıya eşlik eden gelişme seksenli yılların hemen akabinde doksanlarla birlikte bambaşka bir gerçeklik alanı olarak bilgisayar çağı ile birlikte hayata geçti. Televizyonların işgal ettiği alan gerilemeye başlarken onların terk ettiği mevzileri bu kez çok daha boyutlu bambaşka bir gerçeklik alıverdi. Bu yaşananların ülkemize yansıması her ne kadar çok daha sonra gerçekleşmiş olsa da şu anda bizim ülkemizde de televizyonun krallığının adım adım sona doğru yaklaşmakta olduğu gerçeğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Geçtiğimiz günlerde ülkemizdeki televizyon izleme oranlarına ilişkin Radyo Televizyon Üst Kurulunun araştırmasının sonuçları açıklandı. Buna göre 2006 yılında günlük ortalama 5 saat 8 dakika televizyon izlenirken, bu rakam 2009 yılında 4 saat 23 dakikaya, 2012 yılında 3 saat 54 dakikaya ve 2018 yılında ise 3 saat 34 dakikaya gerilemiştir. Geçen on iki yıl içerisinde yaklaşık olarak iki saatlik bir azalma söz konusudur ve bu durum yaklaşmakta olan dalganın habercisidir. Çünkü çalışmada da vurgu yapılan yaş arttıkça televizyon izleme eğilimi artmaktadır cümlesi anahtar niteliğindedir. 15-24 yaş aralığındaki kesimin yeni medya olanakları üzerinden dizi, haber ve program takibi yapıyor olmaları, ileriye dönük önemli bir durumu ortaya koymaktadır.
Ülkelere göre televizyon izleme oranlarına bakıldığında ise yine aynı rapor içerisinde ABD, Brezilya ve Japonya en çok televizyon izlenen ülkeler içerisinde ilk üç sırayı alırken, en az televizyon izlenen ülkeler ise İsveç ve Çin’dir. Türkiye, Almanya, Fransa, Birleşik Krallık ve Hindistan ile birbirine yakın televizyon izleme sıklığına sahip bir ülke konumunda görünmektedir. Yine çalışmadaki ilginç bulgulardan bir tanesi kadınların, erkeklerden daha fazla televizyon seyrediyor oluşudur. Kadınlar 3 saat 46 dakika televizyon izlerken erkeklerin süresi 3 saat 14 dakika olarak saptanmıştır. Buna karşın en çok izlenen ilk üç program türü arasında üçüncü sırada spor programlarının yer alıyor olması da dikkat çekicidir. Haberler 24,2 ile birinci sırada yer alırken onun hemen ardında ise 15.6 ile yerli diziler gelmektedir. Spor programları ise 13.5’luk bir izlenme oranına sahiptir.
Eğitim seviyelerine göre televizyon izleme sürelerinde ise düşük eğitim grubunda 4 saat 1 dakikaya karşılık, orta eğitim grubunda 3 saat 50 dakika ve yüksek eğitim grubunda ise 3 saat 19 dakikalık bir farklılığa rastlanmıştır. Çalışmada günlük internet kullanım süresi 3 saat 18 dakika olarak belirtilmiştir. İnternet üzerinden televizyon izleme oranlarında ise erkekler kadınlardan daha fazla bu yolu tercih etmektedirler.
Televizyonla ilgili durumumuzu gözler önüne serdikten sonra bir süredir konuşulan ve yılın bitimine doğru giderek daha çok ısıtılan televizyonların paralı hale dönüşmesi meselesi üzerinde tekrar durmanın tam sırasıdır. TRT’nin dizileri dışında kalan dizilerin abone sistemine geçişi ile ilgili yeni gelişmeler medyaya yansıdı. Buna göre çok izlenen pek çok diziyi seyretmek için vatandaşlarımızın abone olmaları gerekecekmiş! Dizi sektörünün içerisinde bulunduğu çıkmazın yanı sıra uzun çekim süreleri, rating sorunları ve maliyetler düşünüldüğünde gerçekten de yapılması gereken bir şeyler olması gerekiyor. Buna karşın yıllardır alıştırılan kitlenin bir anda paralı yayına geçiş yapmasını beklemek ise en iyimser tahminle safdillik olacaktır.
Yaşadığımız gelişmelerin televizyonla kurulan bağı gevşetmeye başladığı ve kitlenin ilgisini çeken yapımların her geçen gün azalmakta olduğunu sektörü yakından takip edenler gayet iyi biliyor. Buna karşın özellikle haber izleme ve tartışma programlarının durumunun da iç açıcı olmadığını hatta tam tersine bir örnekleşen haberlerle klişelerin ötesine geçmeyen bir yapımcılık anlayışının her tarafı sardığını söyleyebiliriz. İşte bu noktada televizyon ve gazetelerin tek tipleşmesinin yarattığı sıkıntıların ortadan kaldırılabilmesi pek de kolay olacak gibi gözükmüyor. Yıllarca iki film arka arkaya seyreder gibi dizilerden dizilere koşturulan ve gerçek hayat ile ekranlarda gördüklerini birbirine karıştıran kitlenin, bu güne kadar hiç düşünmediği bir biçimde buraya para ayırmasını beklemek o kadar da kolay gerçekleşecek gibi durmuyor.
Biz yeniden televizyonlarınızı kapatın sloganına dönelim ve içinde yaşadığımız dünyayı, ülkeyi ve hayatı anlamak için ekranların dışına bakmamız gerektiği gerçeğini bir kez daha vurgulayalım. Papağana yapılanlar üzerine söylediğini bırakmayan klavye delikanlılarının gerçek dünyada hayvanlara, insanlara, doğaya yapılan eziyet karşısında sessiz kaldığı bir acziyet ikliminde yaşıyoruz. Survivor ile doğayı ve rekabeti öğreniyor, O Ses Türkiye ile müzikal bir yolculuğa çıkıyor, Kim Milyoner Olmak İster ile ne kadar cahiller varmış nidaları altında kendi yoksunluğumuzu alkışlıyoruz. Bu hayat hepimize iyi geliyor çünkü burada okumaya, düşünmeye, eleştirmeye velhasıl kelam hayatın hakkını vermeye ne gerek var ne de böylesi bir talep oluyor!
Aslında her şey gözler önünde ve milyonlarca insanın bakışları altında gerçekleşirken tacizleri, tecavüzleri, kıyımları görmezden geliyor ve televizyonun büyülü ekranı altında yeniden ve yeniden mutlu, mesut olmanın hayalleri içerisinde bambaşka insanlar olarak yaşamlarımızı sürdürüyoruz. Belki de böyle olduğu için sürekli olarak birbirimizi linç etmeyi bile normal görmek suretiyle konuşmadan, tartışmadan hemen yargıda bulunup birbirimize hayatı zehir etmeyi de bir borç haline dönüştürüyoruz.
Otuz üç aydır T24’te hiç ara vermeden toplam üç yüz otuz yazı yazmışım. Bir süre dinlenmek için izninizi rica ediyorum. Umarım yeni yıl hepimize umut, neşe, sağlık, barış ve mutluluk dolu günleri beraberinde getirir.