Ahmet Talimciler

18 Ağustos 2021

Geçiştirme veyahut geçiştirmecilik

Futbol, bu ülkenin sinir uçlarının en güzel dışa vurulduğu alanların başında gelmektedir. Futbol sadece futbolla sınırlı değildir ve tüm toplumsal hayatımızın birebir yansımaları olarak değerlendirilmelidirler.

Pazartesi gecesi Giresunspor ile Galatasaray arasında oynanan karşılaşmada sadece Türk futbol tarihi açısından değil dünya futbol tarihi açısından da çok ilginç bir olaya şahit olduk. Galatasaraylı Marcao kendi takım arkadaşı Kerem’in üzerine yürüdü ve ardından kafa atmanın yanı sıra yumruklarla Kerem’i darp etti. Maçın hakemi kendisine gelen uyarı sonrasında pozisyonu izledi ve Marcao’yu kırmızı kart ile oyunun dışına gönderdi. Bu olay sonrasında bütün bir gece boyunca ekranlardaki futbol yorumcularının neredeyse tamamı söz konusu olan bu durumu konuşmak durumunda kaldı. Böylesi ses getiren ve ilgi çeken olayların televizyoncular açısından bulunmaz bir nimet olduğunun farkında olan bazıları ise bu durumu adeta köpürte köpürte kullanma yolunu tercih ettiler. Tabii orada da ortaya son derece sakil ve çoğu kez farkında olmadıkları bir şekilde garip bir dilin dolaşıma sokulduğu bir yayıncılık anlayışı dolaşıma sokulmuş oldu. Örneğin Beyaz TV’de Ahmet Çakar, Marcao’nun her seferinde genç ve parlak çocukları tercih ettiğini dile getirerek, parlakçılık nedir bilir misiniz? Cümlelerini kullandı. Abdülkerim Durmaz ise Ahmet hocanın söz konusu kelimeyi yanlış kullandığını parlakçılığın, genç çocukları dövmek değil sevmek olduğunu söyleyerek durumu daha da ileri bir aşamaya taşıyıverdi. Yine aynı programda bir Brezilyalının gencecik bir Türk futbolcusuna yönelik hareketi üzerinden bir algı oluşturulmaya çalışıldı. Tüm futbolcuların sosyal medya üzerinden bu durumu protesto etmeleri gerektiğine ilişkin yargılar havada uçuştu. Ultraaslan grubuna çağrıda bulunuldu ve onların yayınladıkları bildiri ile Marcao’nun Türkiye’deki futbol hayatının bittiği ifadelerine yer verildi.


Görüntü, beIN Sports'tan alınmıştır

Asıl ilgi çekici olan ise Galatasaray’ın Teknik Direktörü Fatih Terim’in yayıncı kuruluşun mikrofonlarına yaptığı röportaj sırasında kullandığı ifadelerdi. "Önemli olan meseleyi yönetebilmek, idare etmemek ama yönetmek, başkanımız, yönetimiz, biz teknik heyet olarak gereken neyse yapacağımızdan herkes emin. Çünkü daha önce de biz bu hadiseleri yaşadık, futbolda bu hadiseler oluyor, olmaya da davam edecek. Bir yandan kayıplar, bir yandan fiziki yorgunluklar bindiğinde adrenalin fazla yüklenip ters işler oluyor, ama merak ettiğimiz, onu oraya iten sebebi anlamış değilim açıkçası, ne yaptı ki oraya hiddetlendiKerem bizim kıymetlimiz, Marcao kıymetli bir oyuncumuz, öyle bir oyuncu da değil, öyle bir karakteri de yok" ifadelerin kullanarak, "Gereken neyse, belki biraz klasik bir tabir olacak ama yapılması gereken neyse yapacağız, bundan emin olabilirsiniz. Bu aynı zamanda her oyuncuyu da ilgilendiren bir durum." Aslında bu sözler başlığa taşıdığımız idare-i maslahat olarak adlandırılan deyimin yani geçiştirmenin, yönetiyor gibi yapmanın ta kendisidir. Fatih hoca önce yayıncı kuruluşun spikerinin herhangi bir yaptırım uygulayacak mısınız? Sorusuna ‘bu herhalde senin kulağına söylenen bir şey. Yaptırım uygularsak biz uygulayacağız. Kimseyi de ilgilendirmez’ yanıtıyla geçiştirirken ardından yaptığı basın toplantısında da Marcao’nun hem Kerem’den hem de tüm kamuoyundan özür dileyeceğini dile getirdi.


Görüntü, beIN Sports'tan alınmıştır

İdare etme anlayışının şöyle kötü bir yönü söz konusudur; olumsuz gördüğünüz bazı yanları söz konusu müdahaleler aracılığıyla ortadan kaldırdığınızı zannettiğiniz anda ortaya bambaşka yeni olumsuzluklar çıkıverir ve siz bu durumu fark edinceye kadar iş işten geçmiş olur. İdare-i Maslahatçılık olarak adlandırılan ve Osmanlının son dönemdeki yönetilme tarzına göndermede bulunan yaklaşımın bugün hala ülkemizde fazlasıyla karşılık bulduğu gerçeğini göz ardı etmemeliyiz. Zaten son bir ay içerisinde farklı alanlarda yaşamış olduklarımıza biraz yakından baktığımız anda bile bu durumun ne kadar yakıcı bir sorun olarak orta yerde durmakta olduğunu rahatça görebilirsiniz. Galatasaray kulübünün önünde son derece önemli bir sorun olarak duran bu büyük olayın üzerinin kapatılması ve olayın soğutulması için zamana yayılmaya gayret edilmesi sadece ve sadece Galatasaray Kulübü’ne zarar vermeyecektir. Aynı zamanda bu anlayışın biraz daha güçlenmesine de olanak sağlayacaktır. Çünkü söz konusu zihniyet tıpkı hayatta kalmaya çalışan virüsler gibi mutasyona uğramakta ve her girdiği beden üzerinden yeniden daha güçlü bir şekilde karşımıza çıkmaya devam etmektedir. Geçiştirmekle sorunları çözemez ve ileri gidemezsiniz! Bu yazının yazıldığı Salı günü saat 14.00 civarına kadar Galatasaray Kulübü’nden henüz resmi bir açıklama yapılmamış olduğunu da yazının sonuna eklemeliyim. Kulübün çıkarlarını ve geleceğini düşünmek öncelikle Galatasaray Kulübü’nün başkanı ve yönetim kurulunun sorumluluğundadır. Ancak Fatih Terim’in yapmış olduğu açıklama sonrasında daha ileri bir adım atabilecekleri pek de olası görülmemektedir, umarım yanılırım. Eğer böylesi bir öteleme gerçekleştirilir ve geçiştirme anlayışı devreye sokulursa bu durum kulübün inandırıcılığına ve sürekli olarak gündeme getirilen tarihsel geçmişine de zarar verecektir.

Son olarak maçın yaşandığı olay anında hakemin Marcao’ya kırmızı kart göstermesinin ardından Kerem’e de kırmızı kart göstermesini isteyen Giresunsporlu oyuncularla birlikte bu durumu protesto eden Galatasaray’ın teknik ekibinin tepkilerinin de ne kadar tuhaf olduğunu belirtmeliyiz. Ayrıca A spor ekranlarında Reha Kapsal’ın “Bu durum tüm Avrupa medyasına haber oldu, ülkemiz futbolunun bu şekilde tanıtılmaması gerekirdi” şeklindeki sözlerini de not etmekte fayda var. Tüm bu yaklaşımların idare etmek, iyi kötü yönetmek ve tuhaf bir ahlakçılık anlayışını beraberinde getirdiği gerçeğini göz ardı etmeyin lütfen. Futbol, bu ülkenin sinir uçlarının en güzel dışa vurulduğu alanların başında gelmektedir. Futbol sadece futbolla sınırlı değildir ve tüm toplumsal hayatımızın birebir yansımaları olarak değerlendirilmelidirler. Olayı böyle görmeye başladığınız andan itibaren sadece bir futbolcunun takım arkadaşını tartaklamasını değil aynı zamanda bütün bu geçiştirme seremonisinin arka planını da anlamaya başlarsınız. İşte o andan itibaren de yaşananların sadece bir anlık öfke parlamaları değil aynı zamanda bir yaklaşım tarzının ete kemiğe bürünmesi olduğunu da daha iyi kavrayabilirsiniz.