Ahmet Talimciler

18 Haziran 2020

Futbolda yaşananlar; sosyal mesafeli, seyircisiz karşılaşmalar, bahis reklamları ve Nihat Özdemir'in istifası...

Maçlarda futbolcuların yerlere bolca tükürmesi ile atılan gollerden sonra yeri öpmeleri uygulamalarının devam ettiğinin de altını çizmeliyiz

Süper Lig geçtiğimiz cuma günü geri döndü ve bu kez sahada yaşanan mücadele kadar alınan önlemlere de odaklanmak durumunda kaldık. Gözümüze takılanlar içerisinde ilk sırada söylendiği gibi sosyal mesafe meselesinin özellikle gol sevinçlerinde pek de uygulanmadığı bir durumun yaşanması durumu oldu. Takımların sahaya çıktıklarında toplu takım fotoğrafı çektirme seremonilerinin devam ettiğine şahit olduk. Örneğin Çaykur Rizesporlu futbolcular önce fotoğraf çektirdiler sonra yaptıklarının yanlış olduğunu fark ederek hemen birbirlerinden uzaklaşma yolunu seçtiler. İkinci olarak maçlarda futbolcuların yerlere bolca tükürmesi ile atılan gollerden sonra yeri öpmeleri uygulamalarının devam ettiğinin de altını çizmeliyiz.

Taraftarların olmadığı karşılaşmalarda saha içerisindeki seslerin daha fazla yansıdığı karşılaşmalar izliyoruz. Yayıncı kuruluş taraftar seslerini duyabilmemiz için evlerimizdeki kumandalarımızın dil tuşundan seçim yapma olanağını bizlere sunmak suretiyle sanal bir taraftar sesi ile maçları izleyebilmemizin yolunu açmış. Bu uygulamaya benzer bir biçimde örneğin Fenerbahçe kulübünün Şükrü Saracoğlu stadyumunda taraftarların karton fotoğraflarının yerleştirilmesi gibi bir durum söz konusu. Aslında bu durumun bundan sonrası için başlangıç olabileceği kanaatindeyim. Taraftarların olmadığı karşılaşmalarda benzer girişimler belki de teknolojinin yaratacağı olanaklar dahilinde her seferinde biraz daha fazla arttırılabilir.

Taraftarların olmadığı karşılaşmalar oynanıyor buna karşın 6222 sayılı yasa çerçevesinde hakkında işlem yapılan taraftarların her hafta karakola giderek imza atma uygulaması devam ettiriliyor. Ortada taraftarların olmadığı karşılaşmalar var buna karşın sanki maça gitme ihtimali varmış gibi davranılması durumunun sürdürülüyor olması gerçekten akıl alır gibi değil. Taraftar Hakları Derneği bu konuda girişimde bulunmasına karşın yapılan herhangi bir değişiklik yok!

Bir diğer ilgi çekici husus geçtiğimiz hafta oynanan karşılaşmaların bazılarında örneğin Başakşehir Fatih Terim Stadyumu'nda tribünlere asılan bahis şirketlerinin reklamlarıydı. Bir taraftan ülkemizde yurt dışı bahis şirketlerine ilişkin reklamların taşınmasının ve gösterilmesinin yasak olduğu durumu söz konusu. Hatta 2013 yılında İstanbul’da Galatasaray ile Real Madrid arasında oynanan şampiyonlar ligi karşılaşması öncesinde Real Madrid’in sponsorlarından olan bahis şirketi durumuna ilişkin haberler gazetelere yansımıştı ve Madrid kulübü maça bahis reklamının yer almadığı formaları ile çıkmışlardı. Bahis meselesinin televizyon reklamları aracılığıyla netleştirilmesinin bir adım sonrasında süper lig karşılaşmasında tribünlerde de boy göstermesi durumu açıkçası tuhaf bir durumu ortaya koymuş oluyor. Bir tarafta bahis ve haksız kazanç karşıtı olduğunu beyan eden bir yapı öte yanda ise bütün bunların normal gösterilmesi durumu. Hakikaten yaşadıklarımızı anlamlandırmak ve belirli bir çizgiye oturtabilmek mümkün gözükmüyor.

Rize’de bir yıl ara ile yine büyük bir sakatlık yaşandı ve bu kez Galatasaray takımının kaptanı Fernando Muslera sahayı ambulansla terk etmek zorunda kaldı. Türkiye’de saha içerisinde yaşanan böylesi büyük sakatlıklarda her nedense sahanın içerisine davet edilen ambulanslar girme konusunda çekimser davranıyorlar ve sürecin uzamasına yol açıyorlar. Fenerbahçe kulübü başkanı sayın Ali Koç’un Muslera’yı hastanede ziyaret etmesi son derece önemli bir davranıştır ve umarım bundan sonrası için de yol gösterici olur. Öte yandan Rize’de hem Muslera hem de Andone’nin sakatlanması sonrasında Galatasaray kulübünün Utanç Gecesi adı altında yayımlamış olduğu bildirinin son derece ağır ithamlar içerdiğini ve böylesi yaklaşımların gerilimi arttırmaktan başka bir işe yaramadığını da belirtmeliyiz. Türkiye’de futbolu hakemlerin hatalarına bağlamaktan ve futbolu futbol olmaktan çıkartmaktan kaçınmak durumundayız. Yönetimler kaybedilen her karşılaşma sonrasında taraftarlarından kendilerine yönelik olarak gelebilecek eleştirilerin yönünü değiştirmek için hakemleri hedef tahtasına oturtmaktan artık vazgeçmelidirler. Çünkü bu yaklaşım ülkedeki bütün hakemleri baskı altına almaya ve var olan sorunların yerine sadece hakem kararlarının tartışılmasına yol açmaktadır.

Geçtiğimiz haftanın en çok konuşulan konusu olan Türkiye Futbol Federasyonu başkanı Nihat Özdemir ile Fenerbahçe kulübü arasında yaşanan krizde önce Fenerbahçe kulübü başkanı ve ikinci başkanı profesyonel futbol disiplin kuruluna sevk edildiler ardından Fenerbahçe divan kurulu başkanı Vefa Küçük, Nihat Özdemir’e kendisine yazdığı mektuba yine mektupla karşılık verdi. Mektupta "…2010-2011’in şampiyonu bellidir. Gerisi boş laflardır. Sizin de başkan vekili sıfatıyla görev yaptığınız dönemin, yani 2010-2011’in şampiyonu Fenerbahçe’dir. Sizin açık şekilde bu hakikati ifade etmeniz bekleniyor. Bu zaten malumun ilanı olur...Her şeye rağmen, benim çağrım sonrasında bir açıklama yapmış olsaydınız, var olan tepki ve infiali bir nebze hafifletecekti. Ancak bu durumda Fenerbahçe Yönetim Kurulu sizinle ilgili disiplin soruşturması başlatırsa söylenecek fazla bir şey olmaz" ifadeleri kullanıldı. Disiplin soruşturması sözü ilgi çekiciydi ve bu mektuptan bir gün sonra Nihat Özdemir’in Fenerbahçe spor kulübünün kongre üyeliğinden istifa ettiği haberlerini bu yazıyı sizlere yazarken öğrendim.

Son olarak ilgi çekici bir diğer olay ise Türkiye WUSHU Federasyonu Başkanvekili Abdurrahman Akyüz’ün kızı Elif Akyüz’ün aynı turnuvaya hem hakem hem de sporcu olarak katılmasına ilişkin haberdi. "Akyüz, annesinin ve kendisinin de dahil olduğu hakemlerin değerlendirmesiyle şampiyon oldu" haberi ülkemizde bütün alanlarda olduğu gibi spor alanında da liyakat sorunun nerelere kadar uzandığını göstermesi açısından dikkat çekicidir. Söz konusu federasyonun daha önce de şampiyon olmuş bir sporcunun dinsel kimliği nedeniyle dışlandığına ilişkin haberlerle anıldığını da hatırlatalım.