UEFA’nın yaptığı açıklamaya göre 2011 yılından bu yana uygulanmakta olan Finansal Fair Play uygulamasından en çok ceza alanlar Türk kulüpleri olmuş. Galatasaray, Beşiktaş, Bursaspor, Gaziantepspor ve Kardemir Karabükspor ceza alırken Fenerbahçe ve Trabzonspor hakkındaki incelemeler diğer iki büyük takımımız olan Galatasaray ve Beşiktaş ile birlikte sürüyor. İşte tam bu sırada Ersun Yanal’ın imza töreni sırasında Fenerbahçe spor kulübü başkanı Ali Koç’un yaptığı açıklama, kafaları bir kez daha karıştırdı. Ali Koç, ağzımızla kuş tutsak istenilen 60 milyon Avroluk geliri demin edebilmemizin mümkün olmayacağını belirttikten sonra gözümüzü karartacağız ifadesini kullandı.
Bu açıklamayı bir başka kulüp başkanı yapıyor olsa anlaşılabilir bulabilecek çok sayıda insanın bulunduğu bir ülkede yaşıyoruz. Buna karşın söz konusu ifadeleri kullanan kişi ülkemizin en önemli şirketler grubunun da üyesi. Bu açıdan söylenenler hakikaten tam da bizi yansıtıyor olması açısından adeta ibretlik bir görünüm arz ediyor. Gelir-gider dengesi yerine şampiyonluk baskısı üzerinden kolaycı çözümlerle durumu kurtarma girişimi yine ağır basıyor ve gelişte söylenen hedefler, ilkeler kısa bir süre sonra yerini bildik klişelere bırakıveriyor.
Zaten ne oluyorsa da tam bu noktada oluyor ve kötü yönetim modelinden bir türlü kurtulamayan ve bu gidişle de kurtulması mümkün olmayacak olan Türk futbolu açısından işler yine aynı çizgisinde sürüp gidiyor. Her yıl birbirini tekrarlayan tartışmalar içerisinde suçlanan federasyon, hakemler, medya ve diğer kulüp yönetimleri üzerinden temize çekilen kulüpler. Olan ise gelenek oluşturma çabası içerisinde oradan oraya savrulan ve bir türlü başaramayan ülke futboluna ve ona gönül veren milyonlarca futbolsevere oluyor.
Aslında burada şaşırmamamız gereken husus yaşadıklarımızın sadece futbol dünyasına ait olmadığı gerçeğinde düğümleniyor. Çünkü standartların evrenselliğini kendimize göre eğip bükmekte herhangi bir sakınca görmediğimiz için sorun teşkil eden husus futbol sahasına geldiğinde de aynı davranış kalıpları devreye giriyor. Hayatlarımızın her alanında benzer eğilimler üzerinden yapmakta olduklarımız burada da dolaşıma sokuluyor. UEFA’nın kulüplere dayatmakta olduğu uygulamaların bütün kulüpleri eşit hale getirmediği gerçeği aşikar. Buna karşın kötü yönetilmeye kılıf aramak isteyen kulüplerimiz açısından söz konusu olan bu durum yapılabileceklere kapı aralıyor.
Şampiyonlar ligi ve UEFA Avrupa ligi formatları üzerinde daha fazla para kazanma yolları önümüzdeki dönemde ön plana çıkartılacak ve bu noktada Avrupa’nın önde gelen kulüpleri ile diğerleri arasındaki makas daha da açılacak. Yerel liglerin önemsizleşeceği buna karşın rekabetin başka bir boyuta taşınacağı bu yeni uygulamalarda yer bulabilmenin yolu, kulüp bütçelerini daha da kötüleştirecek olan hareketleri yapmaktan geçmeyecek. Hatta tam tersine kulüplerimiz buralarda yer almak ve birbirlerinin önüne geçmek istiyorlarsa daha da dikkatli hareket etmek zorundalar. Aksi halde bir zamanlar çok sık kullandığımız ‘siz hala annenizin liginde mi oynuyorsunuz?’ sloganı yine dolaşıma sokulabilir.
Geçtiğimiz on beş gün içerisinde spora karşı olduğunu beyan edenlerle birlikte Vakıfbank Kadın Voleybol takımının dünya şampiyonluğunun nelere hizmet ettiğini sorgulayanların haberleri ile karşılaştık. Aslında spor meselesine karşı olmakla başlayan ve oradan kadınların toplumsal hayattaki yerleri üzerinden sürdürülen genel yaklaşım, bu topraklardaki ataerkillik sosuna bandırılmış muhafazakarlığı da fazlasıyla yansıtıyor. Hayatı ve tüm olup bitenleri Batılı insan gözünden okuyup onun yaptıkları üzerinden değerlendirmek gibi tuhaf ve bir o kadar da tutarsız bir yanı bulunuyor. Tuhaf çünkü her fırsatta eleştirdikleri batı medeniyetinin çarkına bu yaklaşım sayesinde kendileri de su taşımaya ve onu olduğundan daha güçlü hale dönüştürmeye katkıda bulunuyorlar. Öte yandan tutarsız çünkü içinde yaşadığımız dünyada her olup biten Coni sayesinde gerçekleşmiyor. Buradan eğitime, kültüre, spora karşı çıkmak ve onun üzerinden içinde yer aldığımız yeri başka bir yere çıkartabilmek mümkün olmuyor. Veyahut siz istediğiniz kadar karşı çıkın hayatın ritmi içerisinde yer aldığınız diğerleri ile bu şekilde boy ölçüşemiyorsunuz.
Kadınların voleybol oynamasını mayo giydikleri için baldır bacaklarının gözükmesine indirgeyen ve bunun üzerinden ülke tanıtımı yapmanın ne kadar anlamlı olduğunu sorgulayanlar için söylenebilecek olan tek şey, bu zihniyetin aklının fikrinin nerede olduğu gerçeğidir. Yerli ve milli sporcularla değil yabancı oyuncularla bu işin başarıldığı düşüncesi de asıl hedeflenen durumu ortaya koymak için kullanılan kamuflajdan ibarettir. Dert bellidir ve buna karşın asıl yapılması gereken kadının gündelik hayatın içerisinde mümkün olduğu ölçüde ikincil planda kalacağı düzenlemelerdir. Spor ise burada olmaması gereken bölücü ve yıkıcı batının, bizi zehirlemek için kullandığı araçlardan sadece bir tanesidir. Ancak kitlesel ilgiye mazhar olmayı başarabildiği için belki de en tehlikelilerinden birisi olarak üzerinde ısrarla durulmayı ve yok sayılmayı hak etmektedir.
İşte bu yüzden ısrarla sporun içinde yapıldığı toplumun minik bir minyatürünü sunduğu gerçeğini sosyolojik açıdan vurgulamaya devam etmek gerekiyor. Çünkü bu sayede farklılıkların su yüzüne nasıl çıktığını ve orada kast ettikleri ile söyledikleri arasındaki çelişkilerin yakalanmasında bize nasıl yardımcı olabileceğini de görebileceğiz. Bu ülkede spor adeta bir turnusol kağıdı işlevini yerine getiriyor özellikle de kadınların spor yapması meselesi bu konuda pek çok klişeyi yerle bir etmeyi ve kafaların içerisindekileri ortaya çıkarmayı başarabiliyor.