Geçtiğimiz sezonun çok fazla tartışılmasına yol açan hususlarından bir tanesinin de Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu (PFDK) tarafından verilen cezalardaki dengesizlik olduğu kanaatindeyim. Çünkü burada doğrudan doğruya eleştirilere verilen cezalar ile eyleme dökülen fiiller arasında büyük bir dengesizlik oluşmuş durumda. Örneğin Fenerbahçe kulübü başkanı Ali Koç ve Galatasaray kulübü başkanı Mustafa Cengiz'in futbol federasyonuna dönük söylemleri son iki sezon boyunca men cezalarına çarptırıldıklarını biliyoruz. Bir önceki sezonda Mustafa Cengiz futbol federasyonu ile daha çok karşı karşıya geliyor ve hak mahrumiyeti cezası ile karşı karşıya kalıyordu. Geçtiğimiz sezon ise bu kez Ali Koç futbol federasyonu ile sık sık karşı karşıya geldi ve en son haziran ayında 45 günlük hak mahrumiyeti cezasına çarptırıldı. Kayserispor'un ligden düştüğü karşılaşma sonrası açıklamalar yapan kulüp başkanı Berna Gözbaşı 30 günlük hak mahrumiyeti cezası aldı. En son ceza alan kişi ise Trabzonspor kulübü başkanı Ahmet Ağaoğlu oldu, Ağaoğlu Ziraat Türkiye kupası final karşılaşmasının ardından yaptığı açıklamalar sonrasında 45 gün hak mahrumiyeti ve para cezasına çarptırıldı.
PFDK tarafından açıklanan cezalarda federasyonun eleştirilmesine dönük olarak daha fazla hak mahrumiyeti ve para cezası verilirken her nedense sahaya girme ve rakibe yönelik el hareketi yapmaya verilen daha doğrusu verilemeyen cezalar kafa karıştırıyor. Konuştuğunuzda daha fazla ceza alıyorsunuz oysa el hareketi yaptığınızda daha az cezaya çarptırılıyorsunuz. Yani bir başka ifadeyle rakibinize yönelik cinsiyetçi hareketler yapmanız tolere edilebilirken futbol federasyonunun kümede kalmaya dönük kararlarını eleştirmeniz kabul edilmiyor. Trabzonspor kulübü başkanı Ziraat Türkiye Kupası final karşılaşmasının uzatma dakikalarının son anlarında buldukları ikinci golden sonra kameralara yansıyan el hareketinin karşılığında 30 gün hak mahrumiyeti cezası aldı. Ülkenin futbol medyasının büyük bir bölümünü oluşturan kısmı ise her nedense bu cezayı bile görünmeyecek bir şekilde adeta yok hükmünde göstererek vermeyi tercih etti. Sanki böyle verdikleri zaman söz konusu rezillik ortadan kalkmış oluyor ve unutuluyordu! Oysa futbolu biraz yakından takip eden herkesin gayet iyi bildiği gibi Alanyaspor ile Trabzonspor arasında ligde oynanan karşılaşma bitiminde yaşanan gelişmelere kesilmesi gereken fatura geçiştirilmiş ve sahaya giren kulüp başkanına her nasıl olduysa sadece 15 gün ceza verilebilmişti! Oysa benzer eylemi bir taraftar gerçekleştirmiş olsaydı alacağı ceza en az 1 yıl sahalardan men edilmek olacaktı.
İki takım arasında oynanan kupa finali bir anlamda bir önceki müsabakanın rövanşı gibi algılanmış olacak ki sayın kulüp başkanı ikinci golden sonra kameralara yansıyan görüntüde erkeklere özgü bir el hareketini yapmakta herhangi bir beis görmüyordu. Oysa söz konusu hareket yine erkek dünyası açısından özellikle ergenlik döneminde dolaşıma giren cinselliğin dışa vurumunu ifade eden bir görünüm arz ediyordu. Futbolun erkeklere özgü zihniyet kalıplarının adım adım örülmesinde yaratmış olduğu etkiyi en iyi ortaya koyan birkaç küfür gibi var olan durumun ete kemiğe bürünmüş halini temsil eden bir el hareketiydi söz konusu olan. Ve bu hareketin karşılığında verilen ceza 30 gün buna karşın futbol federasyonunu eleştirmenin cezası 45 günden başlıyor.
Üzerinde durmayı hak eden ikinci olay ise dün gece Manchester City ile Real Madrid arasında oynanan Şampiyonlar Ligi karşılaşmasına ilişkin Bein Sports stüdyolarında yapılan yorumlarda spiker Melih Şendil'in Madrid ekibinin giydiği Pembe formaya dönük sözlerinden hareketle kadınların hangi sporları yapmasına ilişkin sözleridir. Bilinçaltındaki cinsiyetçi önyargılar pembe forma üzerinden şöyle dışa vuruluyordu:
"Futbol o kadar ataerkil bir oyun ki mesela kadınlara voleybol oynamak çok yakışıyor ama benim şahsi düşüncem kadınlar futbolda olmamalı. Basketbol da bence erkek oyunu, hani böyle ayrımcılık yapıyor gibi olmayalım diyor. Programın diğer ismi İlker Yağcıoğlu kendisine aman bu sözleri topa tutabilirler diye yanıt veriyor. Bunun üzerine topa tutabilirler ama olsun alışığız yani ben burada başkan olsam asla bir pembe forma yaptırmam diyerek konuğuna soruyor, ya siz? Yağcıoğlu; ben de yaptırmam diyor ve gülüşmeler."
Bu ülkenin ekranlarında futbolun erkek oyunu olduğunu belirten ve kadınlarla futbol konuşmayacağını söyleyen yorumcular, antrenörler gördük. Yaptıkları futbol geyiğinin içerisinde kahve sohbeti yapar gibi kadınlara uygun olan spor dalları şunlardır buna karşın şu sporları yapmaları uygun değildir diyen futbol programcılarını biliyoruz. Şimdi de renk takıntısı üzerinden gitmek suretiyle ortada herhangi bir bağlam olmadan kadınlara dönük pay biçmeye çalışan bir spiker görmüş olduk. Türkiye'de kadın futboluna dönük engellemeler devam ederken futbolu erkek oyunu olarak göstermeye çalışmak sadece bir dil sürçmesi falan değildir. Bu aynı zamanda kadınların sadece spor alanında değil toplumsal hayatın her alanında neleri yapabileceklerini ve neleri de yapmamaları gerektiğini belirleme gücüne sahip bulunduğuna inanan bir anlayışın dışavurumudur.
Kadınların oynadığı futbolu, basketbolu izlemeyebilirsiniz fakat bunu elinizde kamusal bir yayın esnasında tuttuğunuz gücün arkasına saklanmak suretiyle dile getirdiğinizde işler görüldüğü kadar basit bir durum arz etmeyecektir. Çünkü siz var olan söz hakkınız üzerinden istediğinizi söyleyebilme gücünün arkasına sığınmak suretiyle kadınların yapabilecekleri üzerine bir tahakküm uygulamış oluyorsunuz. Kimin nasıl yaşayacağı ve hangi spor dallarını yapıp yapmayacağı konusunda hiç kimsenin belirleyici olmayacağı gerçeği işinize gelmiyor. Bırakın kim hangi spor dalı ile uğraşmak istiyorsa uğraşsın, siz izlemek zorunda değilsiniz. Fakat bu çok müthiş fikirlerinizle hayatlarımıza müdahalede bulunmayın! Öte yandan forma rengi konusunda da endüstriyel futbol denilen alanın takımların forma renklerini her yıl yeniden nasıl değiştirmek durumunda olduğunu gayet iyi bildiğiniz gerçeğini es geçmeyin. Bu forma renklerinin yapılıp yapılmaması kararlarının verilmesi kulüplerin kendi tercihleridir bunun karşısında alıp almamak sizin bireysel tercihiniz olarak görülebilir.