20 Kasım Pazar günü Katar'da başlayacak olan yirmi ikinci dünya kupası için tartışmalar, kupanın bu ülkeye verilmesi ile başlamıştı. Her şeyden önce dünya futboluna yön verdiğini düşünen FİFA'nın bir olup bitti içerisinde Katar'a organizasyonu vermesi ile başlayan sürecin sonuna geldik buna karşın bu turnuva, belki de futbol üzerine düşünmemiz için son fırsat olacak gibi duruyor. Turnuvanın Katar'a verilmesi sırasında FİFA başkanı olan Sepp Blatter'in geçtiğimiz günlerde yaptığı turnuva Katar'a verilmemeliydi şeklindeki açıklama, bir anlamda itiraf niteliği taşıyordu. Ancak Blatter, bu ifadeler ile kendisini temize çıkartmaya çalışırken hali hazırdaki yönetimi hedef göstermiş oluyordu. Bir başka ifadeyle bu kararın alınmasının arkasında benim herhangi bir dahlim yok bütün kabahat onların demeye getiriyordu. Dünyanın büyük organizasyonlarının tıpkı toplumsal hayatın diğer alanlarında olduğu gibi insan faktöründen bağımsız işleyebilmesi mümkün değildir. Bütün ideal tariflere karşın devreye birtakım olumsuzlukların girebileceği gerçeğini her daim göz önünde bulundurmak durumundasınızdır.
Turnuvanın Katar'a verilmesi sürecinde bir futbolsever olarak beni en çok rahatsız eden husus öncelikle bir geleneğin ortadan kaldırılmış olması gerçeğidir. Yirmi bir kez oynanan dünya kupası karşılaşmaları her seferinde yaz aylarında gerçekleştirildi ve bu durum beraberinde futbolun en önemli organizasyonunun bu şekilde kurumsallaşmasını getirdi. Şimdi ise bütün yapıyı alt üst eden bir anlayış devreye sokuluyor ve futbolcuların adeta birer makine gibi algılandığı bir süreç içerisinde maç takviminin içerisine bir de dünya kupası organizasyonu sokulmuş oluyor. Ağustos ayı içerisinde başlayan yeni sezonda futbolcular bir taraftan kendi liglerinde mücadele ederlerken diğer taraftan Şampiyonlar Ligi, Avrupa Ligi gibi organizasyonlar içerisinde bu kez daha çok maç yapmak zorunda bırakıldılar. Bu durumun bizlere yansıması ise futbol naklen yayınlarının hiç ara vermeden kesintisiz devam etmesi ve bunun ev içinde olumsuz yansımalarıdır.
Katar'da yeni stadyumların inşa edilmesi sırasında gerçekleştirilen insanlık dışı muamelelerin veyahut organizasyonun gerçekleştirileceği ülkede alkol ve eşcinsel ilişkiye yönelik yasaklamaların şimdi gündeme taşınmasının çok da inandırıcı olduğu kanaatinde değilim. Bütün bu gelişmeler ile ilgili olarak yapılan açıklamalar ve beraberindeki karşı açıklamalara karşı ortada yine Blatter'in açıklamasında olduğu gibi birilerinin kendi çıkarları doğrultusunda hayata geçirilen bir organizasyon söz konusu. Bu ise her fırsatta insan hakları ve demokrasi dersleri verenlerin, çıkarlar doğrultusunda o kadar da masum olmadıklarını fazlasıyla göstermiş oluyor. Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşla birlikte futboldaki Rus oligarkları ortadan kaldırmaya çalışanların ilerleyen bir aşamada yine futboldaki petrol milyarderi Arap sermayesi için de benzer bir eğilim içerisinde bulunması hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. Ancak o zamana kadar söz konusu ülkelerin paralarını alabilmek için her türlü tavizi verdiklerini de fazlasıyla görmekteyiz-bu ülkelerde oynatılan bir takım final karşılaşmaları için getirilen yasaklamalar, başta İtalya parlamentosu olmak üzere gündem oldu bile-hatta sadece futbol da değil WWE SmackDown organizasyonlarında kadın güreşçilerin kıyafetlerinin değiştirilmesi taleplerinde de bu durum hissediliyor. Bu isteklerin para karşılığı yerine getirildiği gerçeği ise orta yerde durmayı sürdürüyor. Bir başka ifadeyle para konuştuğunda geri kalan her şey teferruat haline dönüşüveriyor. Dünyanın kupası için de asıl sıkıntı tam da bu noktada kendisini gösteriyor ve önce bir geleneği yok ediyorsunuz ardından her şey birer birer kılıfına uydurulmaya başlanıyor.
Katar'da düzenlenecek olan organizasyon boyunca asıl dikkat çekici olan hususun buraya gelecek olan taraftarlar olacağı gerçeği üzerinde durmanın tam sırası. Çünkü geçtiğimiz hafta gündeme gelen habere göre Katar, bu turnuva için taraftar kiralama yoluna gitti. Beklenen ilgi gerçekleşmediği için her ülke adına ayrı ayrı kiralanan Pakistanlı taraftarlar için Katar hükümeti taraftar başına günlük 10 dolar, 3 öğün yemek ve ücretsiz konaklama imkânı sağlanacağı haberi gündeme oturdu. Ayrıca maça birkaç saat kala tribünlerde boşluklar söz konusuysa çevredeki inşaatlardan yabancı işçilerin ücretleri ödenerek tribünlere getirileceği bilgisi de haberde yer alıyordu. Geçen yıl yayınlanan Taraftarlığın Sosyolojisi⃰ başlıklı yazımda şu cümlelerle taraftarlığın ne olduğunu anlatmaya çalışmıştım:
"Taraftarlık için yapılan değerlendirmelerdeki ortak nokta kişilerin taraftar olmak suretiyle diğerlerinden ayrılmasına yapılan vurgudur. Türk Dil Kurumunun sözlüğünde taraftarlık için yandaşlık kelimesinin kullanılıyor olması aslında bir tesadüf değildir. Çünkü taraftar olmak beraberinde kendisi gibi olanlarla birlikte bir yere bağlı olmayı beraberinde getirmektedir. İşte tam bu noktada kimliğin labirentlerinde kaybolmak üzere olan insana milliyeti, dini, ideolojik tercihleri ile tuttuğu takımı ve benzerleri yol göstermeye başlar."
Taraftarlık kavramının söz konusu oyun ile birlikte şekil değiştirdiği gerçeğini göz önünde bulundurmak durumundayız ve oyun'dan iş'e dönüşme sürecinin taraftarlık olgusunu da dönüştürdüğü gerçeğini es geçmemeliyiz. İşte tam bu noktada yine bu çalışmanın sonucunda şu ifadeleri kullanmıştım:
"Taraftarlığın sosyolojisi aslında toplumsal hayatın içerisindeki pek çok alanda olduğu gibi insanlığın öğrenme ve kuşaktan kuşağa aktarma sürecinin bir yansımasıdır. Tribünler toplumsal hayatın bir maketi olarak son derece verimli gözlem alanlarıdır ve sosyologlar açısından tribünleri incelemek aynı zamanda içinde yaşanılan topluma ve dünyaya dair ipuçlarını da yakından tanımak anlamına gelmektedir."
Katar'daki dünya kupası organizasyonu için hayata sokulmaya çalışılan bu yeni uygulamanın beraberinde futbol-taraftarlık ilişkisi adına da bambaşka bir boyutu önümüze açmakta olduğunu herhalde bu alanda çalışanlar kadar çalışmayanlar da fark etmişlerdir. Para ile taraftarlığı satın alıyorsunuz ve tribünleri bu şekilde doldurma yoluna gitmek suretiyle futbolun en önemli paydaşlarından bir tanesi olan taraftarlığı yok ediyorsunuz! Bu açılan kapıdan ilerleyen aşamada çok farklı uygulamaların geçebileceğini görmek için kâhin olmak gerekmiyor.
Futbolun beyin ölümünün gerçekleşmesi için kısa bir süre kaldı ve bu yeni kapı, beraberinde yaşanacak olan sürecin kısalmasına yol açacak. Dünya Kupası organizasyonları, futbolseverlerin dört gözle bekledikleri ve dünya futbolunun vitrini olan yıldızlarla birlikte bir aylık bir yolculuğun adıdır. FİFA başkanı İnfantino'nun Katar 2022'inin en iyi dünya kupası olacağı ısrarının geçmiş dünya kupalarını kapsamadığını daha şimdiden önce taraftar kiralayarak ardından açılış maçında ev sahibi takımın Ekvator futbolcularını 7,4 milyon dolar ödeyerek şike yoluyla satın alma girişimleriyle birlikte kendine özgü bir yerde duracağı kesinlik kazanmış gibi duruyor. Bu haliyle 2022 Katar Dünya Kupası'nın dünyanın kupası olabileceğini hiç ama hiç sanmıyorum. Bu durumun farkında olan FİFA geçtiğimiz günlerde kupaya katılacak olan bütün ülkelere futbolla ilgilenin, siyasetten uzak durun mektubu gönderdi. İlginin bu kadar az olmasının yanı sıra Türkiye'de her büyük futbol organizasyonundaki televizyon kampanyalarının hiç yapılmıyor olması bile örtük bir mesaj gibi gözüküyor. Bakalım bu bir ay futbolla mı yoksa futbolun dışındaki olup bitenlerle mi anılacak, hep birlikte göreceğiz.
* Ahmet Talimciler 'Taraftarlığın Sosyolojisi', Spor Sosyolojisi içinde Edi. Ayhan Dever, Hasan Sözen, Gazi Kitapevi, Ankara, 2021, ss. 125-146
Ahmet Talimciler kimdir?Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka'da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede Sosyoloji bölümünü kazandı. 1994 yılında "Futbolun Toplumsal İşlevi" başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1998 yılında Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye'de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. 1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir. Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır. Mart 2016'dan bu yana T24'te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka'nın yazarlarındandır. Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu Memleketim FM'de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır. Kitapları -Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları) -Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları) -Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları) -Türkiye'de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi) -Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap) -Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap) -İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor) -Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan-2012, Moss Spor) -Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile) -Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research) |