Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) geçen ay önlisans ve lisans diploma programlarının yeniden isimlendirilmesi ve sınıflandırılması adı altında üniversitelere görüşlerini sordu. Ardından ise birtakım birleştirmelere ve karışıklıkları ortadan kaldırma amacıyla değişikliklere gitti. Aslında yıllar içerisinde kendisinin yapmış olduğu hataları bir nevi düzeltmeye çalışırken bu kez Coğrafya gibi son derece önemli bir alana dair başka bir yanlışlığın da önünü açmış oldu. Coğrafya lisans programının ismi 'Beşeri ve Ekonomik Coğrafya' olarak değiştirilmesi önerisi getirildi. Bu isim değişikliği önerisi coğrafyanın kendi içerisindeki iki farklı alanından bir tanesi olan fiziki coğrafyanın başka bir yere ikamesi ile sonuçlanacak ve alanın ilerleyen aşamalarda kadük kalmasına yol açacaktır.
Coğrafya lisans eğitiminde öğrenciler iki farklı alan ve bu iki alana ilişkin farklı yaklaşımlarla karşı karşıya kalırlar. Fiziki coğrafya olarak nitelendirilen ve yeryüzü şekillerinden, iklimden, doğal kaynaklar hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlayan kısımda, doğa bilimlerinin diğer dalları ile yakın temas içerisinde çalışmalar yürütülür. Jeoloji, Jeomorfoloji, Klimatoloji, Hidrografya, Oseonografya, Kartografya, Sismoloji bu alanlardan bazılarıdır. Öte yandan Beşeri Coğrafya alanı ise yeryüzünün farklı bölgelerinde birbirinden farklı iklim ve doğa koşulları altında yaşayan nüfusun mekana dağılımlarından başlayarak, zaman içerisinde ne gibi değişimler geçirdiğine kadar ilgilenen sosyal bilimlerle dirsek teması içerisinde bulunan kısımdır. Burada sosyoloji, tarih, antropoloji, psikoloji, ekonomi, siyaset bilimi, demografi gibi alanlarla etkileşim içerisinde bulunulur. Hatta bu iki farklı alan coğrafyanın bir anlamda son derece özgül ve bir o kadar da önemli bir alan olmasına katkıda bulunur. Çünkü bu iki farklı alan aynı zamanda coğrafya biliminin farklı bilimsel gelenek ve anlayışlar ile birlikte yürümesine ve onlardan gelen katkılar doğrultusunda daha da güçlü bir disiplin haline dönüşmesine yol açar.
Lisans programına isim olarak önerilen Beşeri ve Ekonomik Coğrafya adı, Coğrafya içerisindeki iki alandan bir tanesidir. Buna karşın Fiziki Coğrafya olmadan bu alanın anlam kazanabilmesi mümkün değildir. Çünkü nüfusun mekânsal alan içerisinde nasıl bir dağılım gösterdiğinden başlayarak, üretimden - yerleşim biçimlerine, ulaşımdan turizme kadar farklı alanları anlayıp özümsemenin yolu bu iki alanın bütünleşmesinden, birbirleri ile ilişkisinden geçmektedir. İşte bu yüzden Coğrafya'yı sadece sosyal bilimlerin içerisine sokmak aynı zamanda onu kısıtlamak ve eksik bırakmak anlamına gelecektir. Çok daha geniş bakmaya ihtiyaç varken alanı daraltmak ve bütün ülkeye katabileceklerini azaltmak, hiç kimseye yarar getirmeyecektir.
Türkiye'de Coğrafya bilimi üniversite geleneğimiz içerisinde son derece önemli bir yer tutan cumhuriyetin kazanımlarının yüksek öğrenim alanında ön planda yer alan Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya fakültesi ile taçlandırılmıştır. Farklı dönemler ve beraberinde getirdiği yeni anlayışlar Coğrafya biliminin ülke içerisinde daima yer bulmasına yol açmıştır. Bilgisayar teknolojisi sonrasında ortaya çıkan yeni ürünlerle birlikte Coğrafi Bilgi Sistemleri'nin müfredat içerisine girmesi yine önemli bir gelişmedir. Coğrafyayı diğer yakın temas halinde olduğu bilim dallarından ayıran en büyük özellik hem doğa bilimleri ile hem de sosyal bilimler ile yakın temas halinde bulunabilmesi kadar bu alanların yaklaşımlarını da uygulayabilme düzeyinin yüksekliğidir. Bu açıdan Fiziki Coğrafya alanını Yer Bilimleri içerisine sokmak suretiyle bu alanda çalışmak zorunda bırakmak Coğrafya'ya zarar verecektir.
Öte yandan liselerde okutulan müfredatta yapılan değişikliklerle başlayan ve bunun üniversite öğrenci seçimindeki sınavlarda süren farklılaşmalar başta coğrafya olmak üzere tarih, felsefe, sosyoloji, psikoloji (felsefe grubu dersleri olarak dile getirilen ve içerisinde mantık dersini de kapsayan) derslerin işlevinin ortadan kalkmasına yol açmıştır.
Coğrafya derslerinin tıpkı tarih ve felsefe grubu derslerinde olduğu gibi bir anlamda gereksiz veyahut boş ders görünümüne indirgenmesi son derece yanlış ve bir o kadar da tutarsız bir yaklaşımdır. 20 bin kişilik öğretmen alım listesinde Coğrafya öğretmenlerine ayrılan kontenjan 147 kişi
.
Coğrafya alanının başına getirilmek istenilen üzerinden aslında genel anlamda bir üniversite tartışmasını yeniden yapmak durumundayız. Ülkemizin 7 milyon 200 binlik lisans ve ön lisans öğrencisinin öğrenim görmekte oldukları alanların dağılımı nasıldır? Buna bir de son dönemde eklenen üniversitelerin belirli alanlarda uzmanlaşması meselesini eklediğimiz de durum nedir? Bir taraftan fen ve mühendislik alanlarına yapılan vurgu, vazgeçemeyeceğimiz sağlık bilimleri öte yanda ise öğrencilerin ağırlıkta olduğu sosyal bilimler ve çoğunlukla üvey evlat muamelesi ile yaklaşılan sosyal bilimlerin birkaç alanı hariç neredeyse tamamı. Bilginin değil cehaletin daha fazla güç sahibi olduğu bir dönemden geçiyoruz. Buna karşın içinde bulunduğumuz ve cahil cesareti ile kullandığımız bütün teknolojik aletler ve onların ortaya koydukları için bile bilgiye olan gereksinimimiz ortadan kalkmıyor hatta tam tersine daha da katmerleniyor.
Suya, iklim değişikliklerine, depreme, erezyona velhasıl kelam gerek doğanın bize getirdiklerine gerekse de bizlerin yanlışları ve uygulamalarımız sonrasında ortaya çıkan bütün gelişmeler karşısında bugün eskisinden çok daha fazla coğrafyaya muhtacız. Coğrafyanın kader olduğu özdeyişi üzerinden yapılan açıklamalardan çok daha fazla içinde yaşanılan ve hissedilen duygularla ortaya çıkan tüm eylemlerimizde doğrudan etkisi bulunmaktadır. Alanın içinden gelmeyen ve sorunlarını bilmeyenlerin yaptığı uygulamaların, bu topraklarda sürekli olarak zaman içerisinde geriye dönük farklı düzenlemeler doğurması adeta bir kaderdir. Oysa insan eliyle yapılan yanlışları kader diye kutsamak, olanları normalleştirmenin bir başka yoludur. Akla uygun olan ise yol yakınken yapılan yanlıştan dönülmek suretiyle Coğrafya'ya şaşı bakan anlayışı ortadan kaldırmak ve Fiziki Coğrafya ile Beşeri Coğrafya birlikteliğini sürdürmektir.
Bu satırların yazarının iki yıl Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü'nde öğrenim gördüğünü ve öğrenim hayatı boyunca Fiziki Coğrafya alanındaki derslerinin Beşeri Coğrafya derslerinden çok daha kötü olduğunu bilmenizi isterim. Hatta Fiziki Coğrafya'da gördüğüm başta Jeomorfoloji ve Klimatoloji ile Kartoğrafya dersleri yeniden sınava girmeme ve sosyolojiye yönelmemde etkili olmuşlardır. Coğrafya ile olan bağlantım hiçbir zaman ortadan kalkmamışsa bunda bugün hâlâ sevgi ve şükranla andığım başta Prof.Dr. Asaf Koçman hocam olmak üzere öğrencilik dönemimde öğrenmeme vesile olan bütün hocalarımın da etkisi vardır ve onların hepsine şükranlarımı sunuyorum. Aramızdan ayrılan Prof.Dr. Ahmet Necdet Sözer ve Prof.Dr. Cezmi Sevgi hocalarımı da rahmet ve minnetle anıyorum.