Ahmet Talimciler

28 Ağustos 2017

Çocukların olmadığı yerde futbol neye yarar?

Türkiye’de hayatımızın her alanında olduğu gibi futbol alanında da giderek tuhaflaşan bir iklimle karşı karşıyayız

Cuma gecesi Türk Telekom Stadyumu’nda oynanan karşılaşmada büyük bir skandal yaşandı. Down Sendromlu çocukların ve ailelerinin maça girmeleri hususunda Galatasaray kulübünün federasyona yaptığı başvuru reddedildi. Size bu yazıyı yazmadan önce Passolig Genel Müdürü sayın Ceyhun Kazancı ile görüştüm, ardından Türkiye Futbol Federasyonu’nun konu ile ilgili yaptığı basın açıklaması geldi. Klasik anlamda bu ülkenin en kolay iş görme tarzı olan yasal düzenleme bunu gerektiriyor mantığı çerçevesinde iş görmeye alışkın olan bürokrat kadro yine bu olayda da iş başında yer almış. Kendi açılarından baktıklarında yasada gerek engelli vatandaşlarımız açısından, gerekse de böyle özel durumlarla ilgili herhangi bir açık kapı ve kolaylık yer almıyor! Ama öte yandan iş halletme yanlısı bir anlayış ile bu durum çözülemez bir sorun da değil. Yeter ki çözmek isteyelim! Aslında anahtar kelime de tam bu: Çözme yanlısı olma ve bu doğrultuda inisiyatif almak suretiyle olan biteni hâl yoluna koyma. Gerekeni yapan bir yönetici ile stadyum girişindeki masa başındaki düzenlemelerle söz konusu yasal zorunluluk rahatlıkla aşılabilecekken bunu yapmamak tam anlamıyla aymazlıktır!

Önce Antalya’da takımlarının karşılaşmasını izlemek için yanlarında bir yaşındaki kızları ile maça gelen Antalyasporlu Işık çifti karşılaşmaya yanlarında çocukları için getirdikleri bebek çantasını sokamadılar. Bebek çantasında biberon, çocuk maması ve çocuk bezi yer almasına karşın tehlikeli görülüp içeri sokulmadı! Ardından İstanbul’da maçtaki seremonide yer alacak olan down sendromlu çocuklar ve onların ailelerinin talepleri geri çevrildi. Futbol insanlığa ait değerlere temas edebilen bir alan olma vasfına haiz olduğu için bu kadar sevile gelen bir spor dalı olmuştur. Futbol her şeyden önce duygusal bir oyundur ve bu oyunun en önemli özelliği kişilerin ruhlarına sirayet edebilme kapasitesinin yüksekliğidir. Futbolu sadece yasal düzenlemelere veyahut sadece paraya indirgediğiniz andan itibaren anlamsız bir ritüel ile karşı karşıya kalırsınız. Futbol ve onu oluşturan duyguların derinliği tüm bunların ötesinde anlamları bünyesinde barındırabildiği için yüz elli yıldan fazla süreden bu yana dünyanın en kitlesel gösterisi olma özelliğini sürdürebilmiştir. Down sendromlu çocukları seremoniye çıkartamadıktan ve onların ailelerini bu özel andan mahrum bıraktıktan, onlara hayatlarının sonuna kadar eşlik edecek olan güzellikleri yaşatamadıktan sonra futbolunuz da onun marka değeri de yerin dibine batsın. Ağızlarından bu sihirli marka lafını düşürmeyenlere küçük bir hatırlatmada da bulunayım: Marka değeri lafla değil, işte böylesi kendisi küçük ama etkisi devasa olan ayrıntılarla hayata geçer. Bütün bunlar olup bittikten ve ardından tartışmalar yaşandıktan sonra bu durumu ortaya çıkartanlar hakkında suç duyurusunda bulunmak ve çocukları, aileleri ile birlikte milli takımın kampında ağırlamak sadece günü kurtarmak demektir. İş işten geçtikten sonra milli maça götürüp götürmemeniz, onları ağırlayıp ağırlamamanız bir şeyi değiştirmeyecektir.

Türkiye’de hayatımızın her alanında olduğu gibi futbol alanında da giderek tuhaflaşan bir iklimle karşı karşıyayız. Stadyumlara yanıcı maddeler, bıçaklar rahatlıkla girebilirken, bebek çantası içerisinde biberon-bebek bezi ve bebek mamasının girememesini hiç kimseye güvenlik gerekçesi ile anlatamazsınız. Hatta yaşananları buraya bağladığınız takdirde ise inandırıcılığınızı bir kez daha yitirmiş olursunuz. Geçtiğimiz Türkiye Kupası final karşılaşmasından bu yana futbol sahalarımızda yaşanan bütün gelişmeler ve ardından yapılan açıklamalar ile birlikte hayata geçirilen uygulamalar, giderek daha garip bir futbol iklimi ile karşı karşıya kalacağımızı ortaya koymaktadır.