Ahmet Talimciler

06 Mart 2017

Böyle gelmiş…

Sürekli olarak dışarıya yönelik ifadeler kullanmak yerine kendi içimizde yarattığımız iç bölünmeleri ortadan kaldırmak durumundayız

Yaşadığı sorunları tarif edebilme ve bunun üzerinden çözümler üretebilme meselesi son derece önemlidir. Çünkü bu sayede olup bitenleri nasıl gördüğünüzü ve ne gibi bir kavramsallaştırma gerçekleştirebildiğinizi göstermiş olursunuz. Tedaviye geçmeden önce teşhis edebilmek ya da tanı koyabilmek gerekmektedir ki böylece hayatın her alanında ortak hareket edebilecek kategoriler üretebilesiniz. Fikirsel tartışmaların olmadığı yerde gücün ve şiddetin egemen olması tesadüf değildir.

Halbuki kültür kavramını tartışmaya açtığınız her noktada ister evrensel düzeyde isterse de yerel düzeyde farklı düşünsel yapıların varlığı üzerinden hareket etmektesinizdir. Her ne kadar biz kendi yerel kültürümüze ve buradan ürettiklerimize odaklanırsak odaklanalım, işin aslı öyle ya da böyle evrensel kültürle kurulacak olan bağlantıyla da yakından ilgilidir. Bir zamanlar bu coğrafyada çok tartışılan tekniğini alalım ama medeniyetini almayalım anlayışının altından çok sular aktı ve evrensel kültürün dayatmacı yanı çok daha fazla araçlarla birlikte kendisini gösterir oldu.

Artık başınızı çevirdiğiniz her yerde beğenin ya da beğenmeyin bu olgu sizi çevrelemektedir. Sadece karşı çıkarak ya da kendi kültürel zenginliğinizden dem vurmak suretiyle de olan biteni ortadan kaldırabilme gücüne sahip değilsiniz. Özellikle teknolojiden yaşanan hızlı dönüşüm sonrasında istediğiniz kadar belli bir anlayış doğrultusunda yetiştirmeyi umduğunuz gençlikten bahsedin işler hiç de sizin istediğiniz kadar kolay değil.

Çünkü söz konusu olan o gençlik, sizden çok daha fazla küresel kültüre entegre olmuş vaziyette ve olup bitenlerden çok daha fazla haberdar bir şekilde hayatını sürdürmekte.  Böyle olunca da geçmişte siyasilerin elini güçlendiren pek çok durum tam tersi bir hal almış olmakta, örneğin bu kesim için demokrasi sadece oy kullanma ya da seçimler için düzenlenen mitingler gibi yaklaşımlar tek başına bir anlam ifade etmemekte.

Hayatı çok daha farklı yönlerden kavrayabilecek argümanlar geliştirebilen ve daha önceki kuşakların sahip olduğu kalıpların içinde yaşamak istemeyen bir kitle var karşımızda. Hamaset edebiyatı ya da kendi pozisyonumuz üzerinden tüm dünyaya yönelik ahkam kesmeler bu kuşak açısından çok da anlamlı değil. Geçmişte olduğundan çok daha fazla fikirlere açık, önyargılardan uzak ve bir o kadar da özgürlüklerine düşkün bir kuşakla karşı karşıyayız. Geleceğin Türkiye’sinin pozisyonunu belirleyecek olan bu kuşağın taleplerinin ve düşünsel kapasitelerinin siyasal uygulamalarla buluşturulabilme düzeyi olacaktır.

Son iki yıl içerisinde yaşadıklarımız ve bu süreç boyunca karşı karşıya kaldığımız seçim kampanyalarına baktığımızda karşımıza çıkan en önemli sonuç maalesef kullanılan dilin her geçen gün biraz daha fazla ayrıştırıcı olmasıdır.

16 nisan referandumuna doğru bu yaklaşımın daha da fazlalaşmasının yaratacağı sonuçlar hepimiz açısından endişe vericidir. Kendisini oldum olası ikilikler üzerinden gösterme doğrultusunda yetiştirmiş olan geleneğin yansımalarını bu referandum sürecinde de fazlasıyla görmeye başladık. Ya o ya da bu ayrımı beraberinde sürekli olarak diğer tarafı aşağılayan ya da karalayan bir dilin egemen olduğu yaklaşımları ön plana çıkartmaktadır. Kendinizi tarif ederken sürekli olumlu ifadeler kullanmak buna karşın sizin gibi düşünmeyenleri tam tersi şekilde konumlandırmak kısa süreli pirus zaferleri kazanmanızı sağlayabilir.

Buna karşın uzun vadede hep birlikte kaybettiğiniz gerçeği ise siz istediğiniz kadar görmezden gelin, karşınızda durmaya devam edecektir. Bir ilahiyat profesörünün hayır oyları vermeyi düşünenleri ‘İslam Düşmanlığı’ ile eş değer kılması kadar tuhaf bir o kadar da acı bir durumla karşı karşıyayız. Kutsallığı siyasal ikbal uğruna feda etmek çok tehlikeli sonuçlar yaratabilir, bu durumu en iyi bilmesi gerekenlerden birisinin böyle yapması ise çok daha vahimdir. Verilecek olan oylar kişileri kahraman ya da vatan haini yapmayacaktır.

Evet verenler de Hayır verenler de bu ülkenin evlatlarıdır ve 17 Nisan sabahı yine bu ülkenin daha iyiye gitmesi uğruna hayatlarını sürdürmeye gayret edeceklerdir. Sürekli olarak dışarıya yönelik ifadeler kullanmak yerine kendi içimizde yarattığımız iç bölünmeleri ortadan kaldırmak durumundayız. Bunun yolu ise en başta bu ayrıştırıcı dili ortadan kaldırmaktan geçecektir. Aksi takdirde böyle gelmiş böyle gider ifadesini kullanmaya daha çok devam ederiz.