Ahmet Talimciler

31 Aralık 2017

Bir yılı daha geride bırakıyoruz

“En Kolay Gün Dündü” sözünü bizim ülkemiz söz konusu olduğunda “en kolay yıl geçen yıldı” şekline uyarlayabiliriz

Hayatın hızlanması insanların içinde yaşadıkları duyguların yoğunluğunun farkına varamamasına ve yaşadıklarını özümseyemeden tüketmelerine yol açmıştır. Yılların anlamını kavrayabilmek için yaşadığımız ayların, haftaların ve günlerin bizlerden neler götürdüklerini görebilmemiz gerekir. Oysaki bütün bunların anlamını kavrayabilmenin yolu birbirini kovalayan saatleri, dakikaları, saniyeleri ve hatta sadiseleri hissedebilmekten geçer. İnsanlar sık sık geçen yıllara hayıflanırlar; saçlarına düşen akları, aldıkları kiloları, aynalara baktıklarında gördükleri yaşlı yüzü bir türlü kendilerine yakıştıramazlar.

Yılların getirdikleri yerine hep götürdüklerini düşünüp üzülürler, belki de yaşlandıkça kaçınılmaz olduğunu bildikleri sona biraz daha yaklaşıyor olmanın verdiği duygu onları daha fazla esir alıverir. Bir daha genç olamayacaklarını, hızlarının yavaşlayacağını, sağlık sorunları ile daha fazla uğraşacaklarını düşünüp üzülürler ve yeni yıl coşkusu kısa bir süre sonra düşüncelere bırakır. Gerçekten çok güzel bir sözdür; İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar, oysaki yaşamadıkça yaşlanırlar.

Yaşadığımız her anın vazgeçilmez ve biricik olduğunun farkına varabilmek belki de hayatın bize sunduğu en büyük armağanlardan biridir. Bu duygunun bilincinde olarak yaşamı özümseyenler için geçen her yıl yaşamına katılan deneyimlerle yüklüdür ve gelen her yıl yeni insanları, yeni ilişkileri ve yeni deneyimleri beraberinde getirecektir. Geçen her üç yüz altmış beş gün altı saati bir öncekinden farklı kılanın bizlerin o süreye atfettiği anlam olduğunun farkına vardığımız anda yaşamımıza ve yeni gelen yaşa/yıla daha başka bir gözle bakıyor olacağız.

Zamanın bir kez daha su gibi aktığı buna karşın biz insanoğlunun yaşadıklarımız söz konusu olduğunda ne kadar aciz olduğu bir yılı daha geride bırakıyoruz. Hayat seçişler ve vaz geçişlerden ibaret bir oyun olarak kendisini bize öylesine farklı yüzlerle sunuyor ki, seçtiklerimizin gerçekten kendi tercihlerimizi yansıtıp yansıtmadığını anlayamadan vazgeçişleri yaşıyoruz. Elimizde geleceği bilebilme imkanı olsaydı acaba nelere müdahale ederdik hiç düşündünüz mü? Bir daha hiç göremeyeceğimiz o en değerli parçalarımızla daha fazla vakit geçirmeden tutun da, daha fazla yer görme imkanına, daha fazla para kazanabilme yollarına kadar pek çok konuda acaba neler yapardık?

Aslında hayat bize her yıl yeniden ama yeniden öylesine farklı alanları açıyor ki, çoğumuz bütün bunların bile yaşamımız içinde ne kadar büyük bir armağan olduğunun farkına bile varamıyoruz. Halbuki hayatı anlaşılır ve değerli kılanın bizim ona atfettiklerimiz üzerinden ortaya çıkanlar olduğunu ve bütün bunların sonucunda yaşadıklarımıza roman adını verdiğimizi bir öğrenebilsek, durum ne kadar başka olurdu.

Kendimizi ve çevremizi tanımaya başladığımız andan itibaren ‘anları’ yakalayabilme ve onları dolu dolu geçirebilmeyi hiç ama hiç bırakmasaydık ne güzel olurdu. İşte burada tercihlerimiz, seçimlerimiz devreye girmeye başlıyor, biz istesek de istemesek de onlar tarafından bir yerlere doğru sürükleniyoruz. Seçtiklerimiz yanımızda seçmediklerimiz ya da seçemediklerimiz ise diğer tarafta kalıyorlar ve bu öylesine sürüp giden bir oyuna dönüşüyor ki, öyle bir an geliyor yine ‘an’ın içinde elimizden kaçıp gidenin hayatımızın ta kendisi olduğu gerçeğini bile göremiyoruz. Her seçiş bir vazgeçişi ve bununla birlikte yeni bir hayatı, yeni bir başlangıcı belki de bitişi beraberinde getiriyor.

“En Kolay Gün Dündü” sözünü bizim ülkemiz söz konusu olduğunda “en kolay yıl geçen yıldı” şekline uyarlayabiliriz. Gelecek belirsizlikler içermekle beraber umutları, neşeleri ve beklentileri de beraberinde getirmektedir. Her gelen yıl hayatımızda geçirdiğimiz an’ların muhasebesini yaptığımız yıl dönümleridir. Zamanı dakika, saat, gün, hafta, ay ve yıla bölmek suretiyle doğanın döngüsüne yön verdiğini zanneden insanoğlu için, her geçen yıl bir adım daha yaşlanmak anlamına gelmektedir. Oysa geçen yıllar aynı zamanda eğer doğru değerlendirilirse biriktirilen deneyimler demektir.

Geçen her yıl hayatımıza kattığımız bir artıyı da ifade etmektedir. Her şeyi kazanmak ve kaybetmek üzerinden değerlendiren insanların dünyasında ise geçen günlerin neler getirdiği üzerinde durulur. Burada asıl vurgu ise maddi kazançlardır, oysa hayat maddiyattan ibaret değildir hatta maddiyat boyutu hayatın asıl tanımlayan yan değildir ve hiç de olmamıştır. Değişen dünyada bu yanın abartılı şekilde ön plana çıkartılması hayatın gerçek anlamını oluşturan maneviyat boyutunu ıskalamamıza neden olur.

Hayatın asıl getirisi ve götürüsü kalplerimizde, ruhlarımızda bıraktıkları üzerinedir. Hayatı asıl anlamlı kılan yaşadıklarımız an’ların bizde bıraktığı tortudur. Onun sayesinde kendimizi daha huzurlu, kendimiz ve çevremiz ile barışık hissedebilir ve yaşayabiliriz. Bu ülkede hayat hiçbir zaman dikensiz gül bahçesi olmadı! Buna karşın umutların, hayallerin, sevgilerin ve tüm bunların ötesinde sevgilerin daima tutkulu olarak yaşandığı bir yer olma özelliğini sürdürdü.

Zor zamanlardan geçiyor olmamız; birbirimize duyduğumuz güvenin azalmasının yanı sıra sevginin ve saygının hak ettiği değeri görmemesine yol açıyor. Ama bütün olumsuzluklara karşın bu ülkeden başka bir yerimiz de yok. O halde var olan sorunlarımızı, sıkıntılarımızı çözmek ve karşılıklı olarak bir paydada buluşabilmek durumundayız. Aksini söylemek kolay olabilir ancak getirisi hepimiz açısından çok sıkıntı verici olacaktır. Bir yılı geride bırakırken geçmişte olup biten olumsuzluklar üzerinden değil gelecekte yaşayabileceğimiz güzellikler üzerinden konuşabilmek umuduyla.

2018 yılının Birbirimizle konuşabildiğimiz,

Aklımızı yeniden hatırladığımız,

Bizim gibi olmayanlara karşı nefreti değil hoşgörüyü kullanmayı başardığımız,

Ölümler üzerinden ayrışmadığımız,

İnsanlığımızı tekrar ön plana aldığımız,

Vicdanımızın sesini hiçbir şeyin bastırmasına izin vermediğimiz,

Adaletli olduğumuz,

Kendimiz için istediklerimizi paylaşmayı becerebildiğimiz,

Sevmenin ne kadar önemli olduğunu anladığımız,

Ölümü değil yaşamı yücelttiğimiz,

Farklılıkların zenginliğimizi oluşturduğunu görebildiğimiz,

Barışı bir yaşam biçimi olarak idrak edebildiğimiz ve enseyi karartmadığımız bir yıl olması dileklerimle.