Ahmet Talimciler

15 Kasım 2019

Bir önceki maça takılıp kalmaya rağmen finallere gidiyoruz

Futbolda bu hesaplaşma mantığından uzaklaşmak ve an'ı yaşamayı öğrenmek durumundayız

Milli takımımızın İzlanda ile oynadığı karşılaşma için söyleyebileceğimiz bu gece oynanan karşılaşma aslında bir öncekinin bıraktığı izler üzerine kuruluydu. Bu durum bizi öylesine etkilemiş ki milli takımın kaptanına bulaşık fırçası uzatılmasından tuttun da havalimanında bekletilmemize kadar olup biten tüm olumsuzluklar bir anlamda bu gece yeniden gündeme getirildi. Her ne kadar bugünkü Fanatik gazetesi İzlanda milli takımının havalimanında bize yapıldığı gibi bir muameleye tabi tutulmadığını 'büyüklük bizde kaldı' ifadesiyle duyurmuş olsa da aslında var olan durum bir anlamda bir karşılıklılığa işaret ediyordu. Benzer şekilde Fotomaç gazetesi de yapılan davranışı 'işte medeniyet dersi' şeklinde okuyucularına duyuruyordu.

EURO 2020'ye gitmek için bir puanın yeterli olacağı karşılaşmanın Fotomaç gazetesinde 'Gazanız mübarek olsun' başlığıyla duyurulması ve alt başlıkta Haydi milliler gün bugündür, saldırın! Diye devam etmesi ilgi çekiciydi. Ayrıca bu kısım kırmızı zemin üzerine ay ve yıldız eşliğinde okuyucularla buluşturuluyordu. Fanatik gazetesi ise futbol medyamızın klasik bir klişesi olan 'Avrupa Avrupa Duy sesimizi işte bu Türklerin ayak sesleri' ifadesini seçmişti. Alt başlıkta ise 'elemelerdeki tek yenilgiyi aldığımız Vikinglerle hesabı kapatmak için çıkacağız sahaya. İnanıyoruz Şenol Güneş ve yıldızlarımıza, Avrupa Şampiyonasına lider olarak katılacaklar, gururlandıracaklar bizleri bir kez daha' burada hesap kesme, rövanş alma, metafor kullanma ve anlam kayması olmak üzere pek çok klişe ile karşılaşıyoruz.

Maçın başında stadyumu dolduran taraftarlarımızın hep bir ağızdan İzlanda marşını başından sonuna kadar yuhalaması hiç de hoş olmayan bir davranış olarak tarihteki yerini almış oldu. Maç başlamadan önce ise stadyumda mehter marşı ile seyircilerin coşturulması da ilgi çekiciydi. Maçın spikeri kameralara yansıyan İzlanda milli takımının 8 numaralı oyuncusu Bjarnason için onlarda en önemli oyuncu şeklinde aktarmayı tercih ediyordu. Maçın otuz üçüncü dakikası oynanırken spiker bu kez 'Türk Telekom stadyumunda seyircilerimiz de savunma yapıyorlar'  yorumunda bulunuyordu. Maçı izlemek için stadyuma gelen cumhurbaşkanımız için ise 'ayağının tozuyla gelerek stadyuma teşrif etti' ifadesini kullanıyordu.

Maçın tamamında bir puana oynayan ve yedek oyuncu tercihlerinde bile bunu sahaya yansıtan bir Şenol Güneş vardı kenarda. Çok zor oldu nidalarıyla ortalığı ayağa kaldıran spikerimiz, dünyanın en zor puanıydı deyip durdu. Oysa tam aksini yapabilme kapasitesi olan bir takımımız olduğunu eleme karşılaşmaları fazlasıyla göstermişti. Ancak bir önceki karşılaşmaya takılıp kaldığımız için yenebileceğimiz bir karşılaşmanın son on dakikasında adeta direkten döndük. Maçın son dakikasında taç atışı kullanacak olan İzlanda takımının oyuncusunun elinden topu almaya çalışan bir milli takım hocasının yardımcısının olması da ayrıca ironikti. Maçın bitiminde spikerin ısrarla milliyetçi tonlara vurgu yapması ve asker selamına ilişkin yorumlarını ortaya koyması ise açıkçası yine şaşırtıcı olmayan bir durumdu.

Bu takımdaki genç oyuncuların iyi bir takım olduğunu ve ülkemizi EURO 2020 elemelerinde en iyi şekilde temsil edeceğine yürekten inanıyorum. Çok daha iyi işler yapabilme kapasiteleri var ve dileriz keyifli bir turnuvayı hep birlikte yaşarız. Son olarak futbolda bu hesaplaşma mantığından uzaklaşmak ve an'ı yaşamayı öğrenmek durumundayız. Eğer buna yönelirsek spikerin söylediği gibi dünyanın en zor maçı ve puanı olma durumunun da ortadan kalkacağını göreceğiz. Selam Dur Avrupa başlığıyla maçın yorumunu verme anlayışından uzaklaşmanın zamanı da çoktan geldi. Çünkü bu şekilde kendimizi bir maçla yerlere göklere sığdıramıyoruz buna karşın istediğimizi alamadığımızda ise içe çekiliyoruz. Kendi büyüklüğümüzü bu şekilde bir yerlere yerleştirmek aslında hedef küçültmektir. Selam durmayı illa kullanmak istiyorsak kupayı alalım ve o zaman bu sözleri dillendirelim.