Ahmet Talimciler

11 Eylül 2020

Bir fotoğraf üzerinden Türk futbolunu anlatabilir miyiz?

Görsel bize bir kez daha ülke futbolunun dört büyüklerden ibaret olduğu gerçeğini zihinlerimize kazıyor, ülkedeki futbolseverlerin büyük bir kısmını oluşturan taraftar grupları zaten bu dört takımın taraftarları, öyleyse diğerleri için uğraşmaya, içerik hazırlamaya bile gerek yok!

Bu ülke sınırları içerisinde ilk kez İzmir Bornova’da 1894 yılında Football Club Smyrna'nın (İzmir Futbol Kulübü) resmen kurulduğunu göz önünde bulundurduğumuz takdirde yüz yirmi altı yıldır futbol denilen bu spor dalının icra edilmekte olduğunu söyleyebiliriz. Cumhuriyet öncesinde İstanbul’da önce Galatasaray’ın ardından Fenerbahçe’nin dönemin azınlık takımlarının oluşturmuş olduğu İstanbul Futbol Ligi'nde mücadele etmesi ile durum başka bir aşamaya geçmiştir. Daha sonra Türk takımları arasındaki rekabetin cuma ve pazar ligleri aracılığıyla sürdürüldüğü bir dönem geçirilmiş ve Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı'yla birlikte ülke sporuna futbol lokomotiflik etme rolünü üstlenmiştir. Bu rol, bugün halen devam etmekte olup ülkemizdeki diğer spor dalları üzerinde futbolun müthiş bir ağırlığı olduğu her ortamda net bir biçimde hissedilmeye devam etmektedir. Burada ülkenin spor medyasının aslında bir futbol medyası hatta sadece ve sadece dört takıma indirgenen bir medya olduğu gerçeğini de belirtmek durumundayız.


İzmir’de bir otobüs durağına süsleyen bu reklam afişi aslında göründüğünden çok daha fazla unsuru bünyesinde barındırıyor. Ve evet sadece bu fotoğraf üzerinden bile ülke futbolunun halini açıklayabilecek sözler edebileceğimizi düşünenlerdenim. Muhtemelen bu fotoğrafın üst başlığındaki "İzmirli, futbol sensiz olmaz" ifadesi Antalya’da, Ankara’da veyahut ülkemizin bütün illerinde kullanıldığı ilin isminin değiştirilmesi suretiyle kullanılmıştır. Yani Antalya’da "Antalyalı, futbol sensiz olmaz" iken Gaziantep’te "Gaziantepli, futbol sensiz olmaz"a dönüştürülmüştür.

Saussure’a göre gösterge kavramı, bir yönü ya da bir özelliği ile herhangi bir şeyin yerini tutan bir şeydir. Kendisi o şey olmadığı halde, o şeyi çağrıştırarak iletişimi sağlayan bir aracıdır. Göstergebilim çalışmalarında dil, kavramları belirten bir göstergeler dizgesi olarak kabul edilmektedir. Özellikle reklamlarda kulanılan görsel metin, yazılı metin, başlık ve sloganlar göstergeler sistemi olarak bize çok fazla veri sunmaktadırlar. İkinci noktada ise gönderge sistemleri gelmektedir ki gönderge sistemleri Chapman’a göre reklam metinlerinde reklamı yapılan ürünün ya da kullanıcısının dünyasını göstermektedir. Burada ideolojinin nasıl işlemekte olduğuna mitler aracılığıyla bakabiliriz. Mitler Barthes’ın göstergebilimsel çalışmalara getirmiş olduğu ve böylece ideolojinin nasıl işlediğini ortaya koyduğu kavramsallaştırmadır. Barthes’a göre çağdaş mitler, kapitalist sistemin temel değerlerini meşrulaştırırlar. Barthes, düz anlam/yan anlam ayrımı içerisinde, yan anlamın mit ve ideoloji ile ilişkisi üzerinde yoğunlaşır. Son noktada analiz ile söz konusu reklam metninin bir bütün olarak yeniden değerlendirilmesi gerçekleştirilebilinir.

Peki, neden bu kullanılan fotoğrafın ülke futbolunu anlattığını düşünüyorum öyleyse? İlk olarak söz konusu bu görsel içerisinde sadece dört takımın taraftarlarına yer veriliyor. Yani ülkenin dört büyükleri olarak bilinen alfabetik sırayla Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor. Süper ligin son şampiyonu olan Başakşehir Futbol Kulübü bile bu tablo içerisinde kendisine yer bulamıyor ki geri kalan on altı takım bulabilsin. Üstelik görselin futbolseverleri davet ettiği İzmir ilini Süper Lig'de temsil etmekte olan Göztepe gibi bir kulüp de yer alıyorken...

O halde bu görsel bize bir kez daha ülke futbolunun dört büyüklerden ibaret olduğu gerçeğini zihinlerimize kazımış oluyor. Yani ülkedeki futbolseverlerin büyük bir kısmını oluşturan taraftar grupları zaten bu dört takımın taraftarları, öyleyse diğerleri için uğraşmaya, onları göz önünde bulundurmaya ve onlara dönük herhangi bir içerik hazırlamaya bile gerek yok! Biraz ağır gibi geliyor ancak durumumuz tam da budur. George Orwell’ın Hayvan Çiftliği isimli unutulmaz eserindeki o cümlenin takımlarımıza uyarlanmış hali, tüm bu yaşadıklarımızı net bir biçimde anlatıyor: Bütün takımlar eşittir ancak bazıları daha eşittir. Tablo aslında her açıdan tam olarak böyle şekilleniyor ve dört takım üzerinden yürütülen bir lig organizasyonu içerisinde medyası, hakemleri, tahkim kurulu, kulüpler birliği ve federasyonu olmak üzere bütün yapılanma bu anlamda yerine getiriliyor.

Görsele ilişkin bir diğer ilginç husus ise söz konusu dört takımın taraftarları içerisinde sadece Galatasaray’ın hem erkek hem de kadın taraftarına yer veriliyor olmasıdır. Burada neye istinaden kadın taraftar kullanıldığı meselesi apayrı bir tartışma konusu olabilir ancak görünen tablonun bize söylediği kadının futbol alanındaki yerinin nasıl konumlandırıldığıdır. Bu açıdan dört takımın her birisinde aynı zamanda birer kadın taraftar değil sadece bir tanesinin kadın taraftarının orada yer alması aslında kadınların futbol içerisinde nasıl konumlandırılmakta olduğunun da göstergesidir.

Bir reklam afişi üzerinden ülke futboluna dair daha pek çok noktayı öne sürebileceğimizin farkındayım fakat sadece ülkemizin futbolunun böyle görülüyor olması bile yaşamakta olduğumuz futbola dair çölleşmenin belki de en açık nedenlerinden bir tanesini oluşturmaktadır. Çünkü bu tabloya bir önceki sezonun takımı bile kabul edilmiyor ve bütün mücadele hep aynı takımlar arasında sürüp gidecek bir anlayış olarak karşımıza çıkartılmaya devam ediliyor. Bu yaklaşımın bir diğer olumsuz yanı ise ülke futbolunun sürekli olarak komplo teorisi üretmesi ve bu üretilen teorilerin her geçen yıl biraz daha fazla kabul görecek yandaşlarını yaratabilme kapasitesinin yüksekliğidir. Biz futbolu değil futbol etrafındaki yaygarayı ve orada oluşan tartışma iklimini seviyoruz. Bu yüzden de dört takıma dair algı yönetimi sadece futbol sahasını değil ekranları, gazeteleri ve sosyal medyayı da içerisine dahil ettiği için her yıl hakemleri, tahkim kurulunun verdiği veyahut veremediği cezaları, futbol federasyonunun yaklaşımlarını dilimize pelesenk etmeye devam ediyoruz. Oysa futbolun olması için sadece dört takım yetmiyor ve dört takımın birbiri ile yaptığı karşılaşmaların dışındaki karşılaşmalar sonucu belirliyor çoğu kez. Söz konusu olan bu kısır döngüden kurtulamadığımız sürece futbola dair masallar dinlemeye devam edeceğiz ve bu masallarda kahramanlar kendi takımlarının renkleri üzerinden mucizeler yaratmayı sürdürecekler. Gerçekler ise bambaşka bir mecrada ve bizim kabul etmek istemediğimiz bir biçimde var olacaklar.

Yarın futbola yeniden merhaba diyeceğiz ve umarım bu sezon futbola dair olan unsurları konuşabileceğimiz bir ligi yaşayabiliriz. Yazı yazıldığı süre içerisinde son yıllarda alışkanlık haline dönüşmüş olan sezonun kimin adıyla anılacağı halen belirlenmemişti. Keşke bu sezonu son altı aydır durmaksızın çalışan sağlık çalışanlarımıza hediye etseydik...