Ahmet Çelik Kurtoğlu

18 Aralık 2024

Kim kimin peşinde, kimin arkasında kim var?

Strateji oluşumunu bilardo oyununa benzetirler ama jeostrateji dediğimiz zaman satranç devreye girer. Bunların bazıları ağırlıkla ülke içinde belirlenirken, diğerleri küresel gelişmelerden etkileniyor. Yeni Dışişleri Bakanı ve otoritenin tepesinden gelen MİT Başkanı daha saygıdeğer strateji oluşturabilirler mi?

Bulmaca bulmaca içinde, bulmaca onun içinde

Tuhaf ama dünyanın hali bu. Trump başkan oluyor, Musk ne oluyor? Trump'ta güç var, Musk’ta yaratıcılık ve para var. Trump MAGA, yeniden büyük Amerika derken, Musk her şeyiyle yepyeni bir dünya diyor, hatta dünyayı değil, Mars’ı hayal ediyor.

Musk bunları elbette bir stratejiyle ilişkilendiriyor. Trump'ın bir stratejisi yok, o zaten seçimi kazandı. Cumhuriyetçi Parti 4 sene sonra kimin peşine takılacağını araştırıyor. Demokratlar hakeza, adeta CHP’den farkı yok.

Stratejiden söz ettim. Birkaç yıldır siyaset bilimi çalışan arkadaşlarımla ülkelerin siyasetinin nereye doğru, nasıl evrildiğini konuşuyoruz. Sosyal demokrasinin beşiği olan Avrupa, sağın yeniden yeşerdiği, hatta boy attığı kıta haline geldi. Amerika'nın sorunu iş gücünü eğitip geliştirmediği için, başta Çin olmak üzere, ihracatçı ülkelerin hedefi haline gelmiş olmak, bunun yol açtığı işsizlikle başa çıkmak.

Siyasetin böyle sorunlarla karşılaşması, dünyanın jeostratejik haritasını, bu haritanın nasıl evrileceğini etkiliyor. Jeostratejinin bileşenleri olan, rejim, askeri-savunma, demografik, iklim, ekonomi, eğitim, her biri kendi oluşum sürecine sahip. Strateji oluşumunu bilardo oyununa benzetirler, tanım bu bileşenler için doğru olabilir ama jeostrateji dediğimiz zaman satranç devreye girer. Bunların bazıları ağırlıkla ülke içinde belirlenirken, diğerleri küresel gelişmelerden etkileniyor.

Güneyimizde ne oluyor?

Güney komşularımızdaki gelişmeleri bu mercekten ele alabiliriz. Bölgedeki ülkelerin bazıları din müessesesinin getirdiği, gerektirdiği kurallarla işliyor, çalışıyor. Bazıları sözde cumhuriyet, ama özde Tanrı buyruğundan çıkamayan emirlerle yaşıyor, yönetiliyor. Kimileri krallık veya emirlik, ama bu kez Tanrı buyruğu yerine, bu coğrafyanın ihsan ettiği petrol varlığı ile küçük nüfusunu yönetiyor. Bunu yapabilmek için korunma ihtiyacı var, bunu da ABD’den sağlıyor. Nihayet üçüncü bir grup 100 yıl önce geldikleri coğrafyada, ait oldukları dinin sağladığı korumayla elde ettikleri küresel ve özellikle ABD himayesinden yararlanarak, adeta bütün bölgeye hükmediyor.

Bu tabloyu jeostrateji bağlamında ele alırsak, bugün karşı karşıya kaldığımız, güney komşularımızı derinden etkileyen sorunların nasıl gelişeceğini görmeye çalışıyoruz. Bu süreçte baş mimar ABD. Geçen hafta yaşadığımız olay, Cevlani’nin hiçbir engelle karşılaşmadan Şam'a kadar gelmesi, Rusya’nın sessiz sedasız, kimsenin burnu kanamadan Lazkiye'den çıkması, hayli ince tasarlanmış bir lojistik planlamanın ürünü.

İsrail nasıl oluştu?

1917’te Balfour deklarasyonu, ile başlayan, Yahudilerin bugünkü İsrail’e göçü ve komşu Filistin'e bağımsızlık hakkı tanımaması, bugünkü olayların başlangıcı olmuştur. Buradaki stratejik tercihe baktığımızda, İngiltere'nin petrol ve Hindistan yolunda engelle karşılaşmamak için, bu bölgeyi zaten başta finans sektörü olmak üzere her alanda ortakları olan Yahudi toplumuna tahsis etmek olduğunu görüyoruz.

Daha önce başta İspanya olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerinde barınma imkânı verilmeyen, Osmanlı İmparatorluğu’nun kapılarını açtığı Yahudi toplumu Kudüs havzasına yerleşmiştir. İsa’dan önceki tarihten beri bölgenin İsrail oğullarının kontrolunda olduğu, daha sonra Osmanlı İmparatorluğu’na geçen bu toprakların İngiltere’nin kontroluna girdiği görülüyor. Neredeyse tartışılmayan bir hususu burada tekrar görüyoruz, ABD dış politikasının beyni İngiltere’dir. Demek baş stratejist İngiltere’dir.

Bu olayları bir kademe daha yukarıdan gözlediğimizde İslam-Hristiyan çatışmasıyla karşılaşıyoruz. Din kavgaları Avrupa'da 16-18’inci yüzyıllarda Katolikler ile Protestanlar arasında yaşandı. Bu kavgalar çok daha küçük ölçekte ve laikliği benimsememiş ülkelerde karşımıza çıkmakta. Tüm dinlerin merkezi olan Kudüs havzasına geldiğimizde, kavganın Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesiyle başladığını, o zaman Yahudilikle Hristiyanlık arasında sınırlı kaldığını görüyoruz.

Böyle durumlarda bunun, özellikle son çatışmanın kimin işine yaradığı sorulur. İlk bakışta görülen bu manevra dan İsrail'in net kazançlı çıktığıdır. Daha önce, 7 Ekim 2023’te Gazze’den İsrail’e yapılan saldırıyla başlayan, o gün ve izleyen neredeyse bir yıl boyunca devam eden çocuk, büyük ölümler karşılığında, İsrail yönettiği coğrafyayı genişletti. Ünlü İsrail istihbarat örgütünün bu saldırıyı nasıl görmediği, ardından neden yönetemediği yanıtlayamayan sorular.

Gazze-Filistin ne oldu?

Görünen o ki, İsrail yıllardır süregelen Filistin sorununu, bu ülkeyi ortadan kaldırarak halletti. Bunun arkasında nasıl bir strateji olursa olsun, bu durumu kabul etmek insanlığa aykırı. Kaldı ki, biri toplumu ortadan kaldırmanın mümkün olmadığının tarihte pek çok örneği var.

Geldiğimiz çağda çözüm böyle sorunların halledilmesinin yolunun müzakere olduğudur.

Geçen yüzyılın ilk yarısında yaşanan iki büyük savaşın ardından Birleşmiş Milletler'in kurulmasının nedeni budur. Ayrıca bu, insanlığın binlerce yıldır Çin'den öğrenmiş olmaları gereken bir gerçektir. Çin’in, Çinlinin en büyük özelliği, geçmiş alınan derslerle birlikte çok düşünmeden hareket etmemesidir. Hide your strength, bide your time, gücünü gösterme, hemen silaha davranma, sabırlı ol. Son Gazze savaşında Hamas bu ilkeye uymayıp acul davranmasının bedelini, Filistin bugün geldiği durumla, yitirdiği canlarla ödemiştir.

Sorun Birleşmiş Milletler'de yıllardır görüşülüyor, iki bağımsız devlet doğrultusunda kararlar alınıyor, ABD ve ona bakarak oy verenler ısrarla kararları veto ediyor. Yani barışçı girişimlerin karşısında kemik gibi duran bir yapı var. Eğer bu doğruysa, bir yıldır izlediğimiz çatışmalar, bunca insanın yaşamını yitirmesi, ABD stratejisinin sonucudur. ABD yönetimi bu stratejiyi geliştirip uygularken ne kadar bağımsızdır, yanıtlanması gereken sorudur.

İkiz Kuleler-Bush-Anti İslamizm-El Kaide

2001 yılında New York’ta yaşanan ve binlerce masum insanın öldüğü “ikiz kuleler” olayı ve ABD’nin İslam dünyasını bundan sorumlu tutması Afganistan savaşını tetiklemiştir. İkiz kuleler saldırısının arkasında El Kaide örgütünün bulunması, cihatçı İslam kanadının bölgede hala devam eden faaliyetine yol açmıştır.

Bugün gördüğümüz HTŞ örgütü, El Kaide’nin evrilmiş, bugüne uygun halidir. Akdoğan Özkan T24’te 16 Aralık günü yayınlanan yazısında konuyu ayrıntılı bir şekilde incelerken, HTŞ’nin önemli isimleri olan Filistinli Abdullah Azem ile Mısırlı Ayman el Zevahiri arasında Azem’in cihattan yana olduğunu vurgulamaktadır. Bu durumda İkiz Kuleler olayından beri gözlediğimiz cihatçı faaliyetlerin stratejisti önce El Kaide, sonra onun mirasçılarıdır. Bunu söylerken iki stratejiyi birbirinden ayırmak doğru olur. Senaryonun esas yazarı, olayları kurgucusu Balfour deklerasyonu, azmettirici İkiz Kuleler üzerine başlatılan operasyon, nihai uygulayıcı, son tetikçi ise HTŞ’dir. Durum bu ise, ABD Dışişleri Bakanı ile yapılan görüşmeler nafiledir. Pekâlâ, Türkiye açısından başka bir önerin var mı, diye sorarsanız, özellikle 1980’den beri ABD politikasının türevi olarak geldiğimiz noktada herhangi bir önerimiz olamaz derim. Bize düşen, fırtınada daldan düşenleri toplamak oluyor. Sadece HTŞ veya uzantısı hareketlerin ülkemize uzanmamasını dilerim.

Uzak Doğu’dan bakarak strateji

Satranç oyununa geri dönerek, strateji konusunu başla coğrafyalar bakımından ele aldığımızda National University of Singapore’da öğretim üyesi ve diplomat olan Kishore Mahbubani’nin üç tespitini paylaşmak isterim.

En zengin ülkelerden oluşan G7 grubu gücünü yitirirken, BRICS güç kazanmaktadır. G7 sönerken, BRICS doğmaktadır.

Büyüme hızı, gelir düzeyi BRICS lehine değişmektedir. (BRICS ve Türkiye konusunda daha önce yazmıştım. Türkiye’de gelir düzeyi yükselmemekte, azalmaktadır.)

Zenginlik doğru strateji için yeterli

G7 küresel düzeyde temsil yetersizliği ile karşı karşıdır. Evvelce M. Thatcher, F. Mitterand, H. Schmidt gibi liderler ABD başkanına eşit düzeydeyken yani aralarında müzakere dengesi varken, bugün G7 BRICS’i muhatap almamaktadır. Temas kurulamamıştır.

G7 bünyesinde yapılan hatalar arasında NATO'nun genişlemesi, trajik bir hata olarak değerlendirilmektedir. Ünlü Amerikan diplomatı-stratejisti George Kennan bu hatayı, ABD'nin kurucu babalarını mezarlarında ters döndürecek bir hareket olarak tanımlamıştır.

Bir başka strateji değerlendirmesi Singapur Başbakanı Lee tarafından yapılmıştır. Buna göre üç temel jeopolitik risk, Tayvan, Ukrayna-Rusya savaşı ve küresel ticaretin kuşatma altında olmasıdır. Singapur hemen sadece antrepo ticareti yapan bir ada ülkesi olduğu için bu son husus önemlidir.

Fransız dış ilişkiler enstitüsü tarafından her yıl yayınlanan RAMSES 2025 raporunda, jeostrateji konuları olarak, dünyanın yeniden bloklara bölünmesi, ticaretin silah haline getirilmesi, bu yazının başında değindiğim demokrasi ve alternatif rejimler konuları kaydedilmektedir. Ülkelerin birbirine yakınlığı karşılığında komşuluk ilişkileri Kanada ABD bağlamında ve Ukrayna Rusya bağlamında ele alınmaktadır. (RAMSES Fransız stratejistlerin analizlerine dayalı raporlardan oluşan önemli bir yayındır.)

Trump dönemi yeni bir kavşak olabilir mi?

Küresel sorunlar ikili ülkeler arası veya bölgesel sorunlarla sınırlı değildir. Burada ülkeler arası çatışmalardan söz ettim. Son olarak da strateji geliştirmekle sorumlu olan STK benzeri kurumların değerlendirmelerine değindim.

ABD’nin muhtemel hazine bakanı önümüzdeki 1, 2 yıl içinde Bretton Woods benzeri bir uluslararası toplantı yapma fikrinden söz ediyor. Bretton Woods İkinci Dünya Savaşı sonrası küresel para sistemini organize etmek üzere yapılan toplantının adı. 1945’te yapılan toplantının ardından Dünya Bankası sistemi kuruldu. Daha sonra R. Nixon 1973’te Bretton Woods sisteminin Amerikan dolarına tanıdığı ayrıcalığı kaldırdı. Ama bugün, ABD dilediği kadar borçlanabilir, dilediği kadar dolar basabilir. Nitekim ABD’nin dış borcu göğe erdi. Ama sorun yok. Çünkü o hâlâ dünya ticaretinin para birimi.

Ülkeler aralarındaki ödemeleri kendi paralarıyla veya doların etki alanı dışında bir para birimiyle yapmayı istiyorlar. Dünya ticaretinin büyük bölümünün dolarla yapılması böyle bir çözüme imkân vermiyor.[1] Yani ortada bir sorun var, henüz yanıtı yok. Olası Hazine Bakanı Scott Bessent bu sorunun bilinciyle, çözüm arayışında.

Siyasi planda karşılaşılan sorunları en güzel yanıtlayan, yukarıda değindiğim George Kennan. Acaba Trump; Kennan’ı dinler mi, umursar mı? Yoksa yeniden dostu Putin'i hoşnut etmek için bir fırsat olarak mı değerlendirir?

Bu sorunun yanıtı Trump’da mı, yoksa ABD derin devleti denilen Pentagon, CIA, Dışişleri Bakanlığı ve onlarla dirsek temasında çalışan STK’larda mı? ABD'nin önümüzdeki dönem stratejisini kim belirliyor? Bilardo oyuncuları kimler?

Kim sorusuyla başladım, bu kez Türkiye için aynı soruyla bitiriyorum. Yeni Dışişleri Bakanı ve otoritenin tepesinden gelen MİT Başkanı daha saygıdeğer strateji oluşturabilirler mi? Yeni yıla girerken zihnimdeki sorular bunlar.


[1] Mundell, A Theory of Optimal Currency Area, American Ecoomic Review, 1971

Ahmet Çelik Kurtoğlu kimdir?

Ahmet Çelik Kurtoğlu, 1942'de Ankara'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu.

Akademik kariyerini 1982 yılına kadar aynı kurumda sürdürdü, Cambridge Üniversitesi'nde lisansüstü derecesi aldı. 1972-74 yılları arasında Yale Üniversitesi'nde doktora sonrası çalışmaları yaparken teknolojik gelişme ve endojen büyüme teorisi üzerinde yoğunlaştı, 1997-2006 yılları arası Galatasaray Üniversitesi'nde ders verdi.

T.C. Dışişleri Bakanlığı'nın görevlendirmesiyle 1978-82 yılları arasında B .M. UNCTAD "Teknoloji Transferi Davranış Kodu" müzakerelerinde T.C. delegesi olarak yer aldı.

1983-86 yıllarında arasında İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Kalkınma Merkezi'nde araştırma yöneticisi olarak görev yaptı. Türkiye ve beş Asya ülkesinde Müşavir Mühendislik sektörü üzerinde yaptığı çalışma OECD tarafından yayınlandı.

1987 yılında Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) kurucu direktörü olan Kurtoğlu, 1992 yılından itibaren Karadeniz Ekonomik İşbirliği İş Konseyleri Genel Sekreteri, daha sonra 2008 yılına kadar DEİK Yönetim Kurulu ve İcra kurulu üyesi olarak görev yaptı. DEİK pek çok Türk şirketin uluslararası işbirliği kurması sürecinde yardımcı oldu.

Prof. Dr. Kurtoğlu, yurtdışındaki faaliyetini 1994-2006 yılları arasında European Roundtable of Industrialists (ERT) adlı kurumda danışman olarak sürdürdü. ERT en büyük 50 Avrupa sanayi şirketi başkanları tarafından, AB Komisyonuna politika tavsiyesi yapmak üzere kurulmuştur. Politika tavsiyesi danışmanların oluşturduğu çalışma gruplarında geliştirilmektedir.

1999 yılında Kurdoğlu Danışmanlık A.Ş.'ni, 2003 yılında "İyişirket Danışmanlık A.Ş."yi kurdu ve strateji, şirket değerlemesi ve satış müzakeleri, iş geliştirme ve finansman, kurumsal yönetim (governance) konularında danışmanlık hizmeti verdi.

2001 yılında TMSF "9 Banka Yönetim Kurulu Üyesi" olarak, 2002-2007 yıllarında arasında Tekfenbank Yönetim Kurulu, 2012-2019 yılları arasında Tekfen Holding A.Ş. Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı.

2007-2008 döneminde TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı oldu

A. Çelik Kurtoğlu teknoloji ve uluslararası ekonomik ilişkiler konularında yayın yapmıştır. Son çalışması olan "Değer Zincirinin Evrimi", Aralık 2022'de Efil Yayınevi tarafından yayınlanmıştır.