Donald Trump
Panik mi, siyaset sistemlerini yeniden değerlendirme fırsatı mı?
Geçen hafta ABD’de yapılan başkanlık seçimi önce bir heyecan yaratmış ardından Donald Trump'ın başkan seçilmesi üzerine bu heyecan endişeli bir meraka evrilmiştir.
Yazının ilk bölümünde bu konuda bazı yorumlara değindikten sonra, bir başka güncel olduğu kadar yapısal – kurumsal nitelikte ve ülkemizdeki sosyal güvenlik sistemi konusunda bazı tespitlere yer vereceğim. Bunun amacı ülkenin tartışmalı konusu olan emeklilik sisteminin, ücretler, sosyal güvenlik sistemi ve kamu bütçesi arasındaki ilişkilerin doğru kurulup kurulmadığını ortaya koymaktır.
ABD başkanlık seçimi neler getirebilir?
Soru ABD başkanlık seçiminin ötesinde Avrupa'yı da içine alan bir değerlendirmeyi gerektiriyor. Bu yazıda birkaç ön tespitle ve soru sormakla yetineceğim. Başkanlık seçimini D. Trump'ın kazanması kimilerinde hüsran, üzüntü, kimilerinde bayram sevinci yarattı. Benim tespitim dünya genelinde Demokratların doğru gündemi yakalayamadıkları, muhafazakarların ise daha kolay olan mevcudu muhafaza etmek ve Amerika özelinde yeni gündem arayışında olmayan, kısıtlı bilgiye sahip kitlelere hitap ettikleri ve sürekli olarak tahrik ettikleri kızıştırdıkları yönünde.
ABD kendine özgü bir toplum ve yönetim
Avrupa'ya bakarsak tablo çok farklı değil, Amerika'ya göre daha aydın olan muhafazakarların siyasetteki yerini, amacı belli olmayan aşırı sağa bıraktığını görüyoruz. Şimdilik İngiltere hariç, Fransa ve Almanya, yıllardır V. Orban’ın yönettiği Macaristan ve bunları izleyerek birçok Avrupa ülkesi giderek sonu belli olmayan bir sağ iktidarlar dönemine giriyor.
Rusya'da Putin, Çin'de Xİ, Hindistan'da Modi, Macaristan'da Orban bu sürecin liderliğini yapıyor. Bir yandan demokrasi olgunlaştı mı, nedir, faşizmden yeterince ders almadık mı, Niccolò Machiavelli’nin “nasıl iktidarda kalınır” öğretisi gündeme hâkim oluyor. Çin’de Xi komünist partiyi öne çıkararak girişimcileri sınırlıyor, Çin'i “varlık içinde yokluk” dönemine hazırlıyor. Putin çarlık Rusya’sını yeniden diriltmek hayaliyle yeni tür bir Rus ruleti oynuyor.
Ülkemiz ne halde?
Türkiye'nin hem siyaset hem de ekonomi bağlamında ne durumda olduğu yıllardır ortada. Artık bir iktidardan söz etmek mümkün mü, doğru mu, yoksa tekne hırçın bir fırtına içinde bir o yana bir bu yana savruluyor mu? Birkaç bin kişi dışında milyonlar bu durumun bedelini ödüyoruz.
Demin Amerika ve Avrupa siyasetini ele alırken değindiğimiz tablo ülkemizi çok önemli bir şekilde ilgilendiriyor. Dünyadaki en önemli birkaç arsadan birine sahibiz ve bu varlığı yönetemiyoruz. 85 milyon yurttaş, ülkeyi doğru yönetecek, yüzyıllarca hem bölgede hem Avrupa'da söz sahibi olan Osmanlı yönetiminin, Atatürk’le yepyeni ve çok güçlü mirasçısı olan Türkiye Cumhuriyeti'nden, Avrupa ve Amerika'daki gelişmeleri seyreden değil, yeni gelişmelerde onlarla birlikte liderlik yapan yönetim beklentisinde. Bu “bir beşten büyüktür” ve benzeri sloganlarla olmuyor. Ayinesi işidir kişinin lâfa bakılmaz.
Hayal mi?
Sen hayal mi kuruyorsun diyeceksiniz. Hayır. 20 yıldır lunaparklarda rastlanan karanlık tüneller, aynalar misali bir dönemi yaşıyoruz. Bunun öncesinde, 60 yılda kurulan düzeni ortadan kaldırmak isteyen bir başka 20 yıllık yönetim vardı.
Parkın çıkışına geldik. Muhalefet normalleşme den söz ediyor. Normal normlara uygun demek. Ülke yönetiminde norm, “ulusal ve milli” olamaz. İnsan hakları evrenseldir. Yurttaş evrensel insanlığın bir üyesidir, kimliği ulusaldır. Pekâlâ, 2024 yılında normlar nedir?
Avrupa, Amerika ve diğer ülkeler de 21 yüzyılın normlarını tanımlama çabasında, yeniden arayış içinde. Avrupa ve Amerika'da yaşananlar, bu arayışın ta kendisi. Avrupa 20. yüzyılın ilk yarısında iki büyük savaş ve onun kadar kötü bir faşizm dönemini yaşadı. Dağarcığında ağır acılar taşıyan tecrübeler var. Bunan karşın, demokrasinin karşılaştığı sorunları aşmak için faşizm vitrini karşısına çıktı. Umarım Avrupa’nın birikimi, bu vitrini düzenleyen siyaset şarlatanlarına fırsat vermez.
Türkiye’nin gerçek gücü
Türkiye'nin elinde hiç kimsede bulunmayan bir rehber var. Cumhuriyeti kuran Atatürk'ün, o günün tüm kısıtlamasına rağmen ortaya koyduğu, Nutukta net bir şekilde ifadesini bulan bir rehber bir ilkeler dizisi. Normalleşme diyerek, bir oraya bir buraya savrulmanın hiçbir anlamı yok. Zihinlerimizi otuzlu yıllara çevirelim. O ilkelere göre bir yönetim, bir dünya ve tüm insanlık için bir model tasarımını çalışalım. İki dünya savaşının ardından atılan adımlar kalıcı bir evrensel ilişkiler sistemi, modeli öngörmüştü. Sular yine kaynamaya başladı, taşmasına izin verecek miyiz?
Korkutucu bir ekonomik-sosyal kriz içindeyken sen ne anlatıyorsun demeyiniz. İmkansızdan söz etmiyorum. İspatı yedi düvele karşı yoksulluktan yola çıkıp çağdaş Türkiye'yi kuran, “yurtta barış, dünyada barış” diyen model. Bunu biz yaptık, başımızda Atatürk vardı. Bugün o yok ama gençlikte onun ruhu var. PİSA sonuçlarına bakmayın, onlar elbet önemli, uyarıcı alarmlar ve o tablo demin değindiğim 40 yılın sonucu. Ülke gelişmesini sürdürüyor. Kendimizi vizyonu çok kısa vadeli olan siyasetçilere mahkûm etmeyelim. Biz çok daha iyisini yapabiliriz.
Ahmet Çelik Kurtoğlu kimdir? Ahmet Çelik Kurtoğlu, 1942'de Ankara'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Akademik kariyerini 1982 yılına kadar aynı kurumda sürdürdü, Cambridge Üniversitesi'nde lisansüstü derecesi aldı. 1972-74 yılları arasında Yale Üniversitesi'nde doktora sonrası çalışmaları yaparken teknolojik gelişme ve endojen büyüme teorisi üzerinde yoğunlaştı, 1997-2006 yılları arası Galatasaray Üniversitesi'nde ders verdi. T.C. Dışişleri Bakanlığı'nın görevlendirmesiyle 1978-82 yılları arasında B .M. UNCTAD "Teknoloji Transferi Davranış Kodu" müzakerelerinde T.C. delegesi olarak yer aldı. 1983-86 yıllarında arasında İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Kalkınma Merkezi'nde araştırma yöneticisi olarak görev yaptı. Türkiye ve beş Asya ülkesinde Müşavir Mühendislik sektörü üzerinde yaptığı çalışma OECD tarafından yayınlandı. 1987 yılında Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) kurucu direktörü olan Kurtoğlu, 1992 yılından itibaren Karadeniz Ekonomik İşbirliği İş Konseyleri Genel Sekreteri, daha sonra 2008 yılına kadar DEİK Yönetim Kurulu ve İcra kurulu üyesi olarak görev yaptı. DEİK pek çok Türk şirketin uluslararası işbirliği kurması sürecinde yardımcı oldu. Prof. Dr. Kurtoğlu, yurtdışındaki faaliyetini 1994-2006 yılları arasında European Roundtable of Industrialists (ERT) adlı kurumda danışman olarak sürdürdü. ERT en büyük 50 Avrupa sanayi şirketi başkanları tarafından, AB Komisyonuna politika tavsiyesi yapmak üzere kurulmuştur. Politika tavsiyesi danışmanların oluşturduğu çalışma gruplarında geliştirilmektedir. 1999 yılında Kurdoğlu Danışmanlık A.Ş.'ni, 2003 yılında "İyişirket Danışmanlık A.Ş."yi kurdu ve strateji, şirket değerlemesi ve satış müzakeleri, iş geliştirme ve finansman, kurumsal yönetim (governance) konularında danışmanlık hizmeti verdi. 2001 yılında TMSF "9 Banka Yönetim Kurulu Üyesi" olarak, 2002-2007 yıllarında arasında Tekfenbank Yönetim Kurulu, 2012-2019 yılları arasında Tekfen Holding A.Ş. Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. 2007-2008 döneminde TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı oldu A. Çelik Kurtoğlu teknoloji ve uluslararası ekonomik ilişkiler konularında yayın yapmıştır. Son çalışması olan "Değer Zincirinin Evrimi", Aralık 2022'de Efil Yayınevi tarafından yayınlanmıştır. |