KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, çevreye vereceği tahribatın büyük olacağı tartışmasının odağındaki Kanal İstanbul'a desteğin 5'te 1 oranında olduğunu söyledi. İktidarın projeyi gerçekleştirmek için bir süre daha ısrar edeceğini söyleyen Ağırdır, “Daha da tehlikeli olan durum kazılmaya başlayıp yarım kalmasıdır. Çukurla baş başa kalmak daha da büyük belalara yol açacak” dedi.
KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır ve T24 yazarı Murat Sabuncu, ekoloji politikalarının seçmen davranışına etkisini ve Kanal İstanbul projesini Sayıların Dili’nde yorumladı.
Murat Sabuncu, Kanal İstanbul hakkındaki tartışmaları hatırlatarak, bilim insanlarının uyarılarını hatırlattı. Sabuncu, “Bir taraf siyasi bir proje, mutlaka yapacağım diyor, öbür taraf etkilerini anlatmaya çalışıyor ama insanlar yağmurun altında dilekçe vermek için uzun kuyruklar oluşturuyor. Erdoğan, insanların demokratik tepkisini bir yere akıtacakları bir alan yaratmış oldu” yorumunu yaptı.
KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kanal İstanbul ısrarını bir süre daha devam ettireceğini ifade etti. İktidarın Gezi protestolarından sonra sivil toplumla büyük bir inatlaşmaya girdiğini ve her şeyi bir komplo üzerinden okumaya çalıştığını söyleyen Ağırdır“Kanal İstanbul bence burada artık zirve nokta. Toplum meseleye nasıl bakıyor diye bakarsak, Kanal İstanbul, şimdiye kadar İstanbul’a dair bütün büyük projeler içerisinde en düşük desteğe sahip” dedi.
İktidarın Kanal İstanbul’u inatlaşmaya çevirdiğini dile getiren Ağırdır, proje ile ilgili tartışmalarda kullanılan argümanların eksik olduğunu söyleyerek, “Yerel seçime kadar siyasetten umudunu kesmiş ve siyaset marifetiyle yanlış işlere müdahale edebilme imkanının olmadığını düşünen insanlar şimdi yeniden bir pozisyon alıyorlar ve hayata katılıyorlar. Bence Kanal İstanbul’un olumlu yan sonuçlarından birisi de bu” diye konuştu.
KONDA’nın her yıl iklim değişikliği ve çevre üzerine tekrarladığı araştırmalara değinen Ağırdır, “İnsanların yüzde 75’i düzensiz doğa hareketlerinin iklim değişikliği nedeniyle yaşandığını düşünüyor ama aynı zamanda yüzde 85’i de yönetimlerin iklim değişikliği konusunda gerekli önlemleri almadığı görüşünde” dedi.
İnsanların bireysel hayatındaki kaygılarının yanı sıra toplumsal hayata dair kaygılarının da bulunduğunu ve bu toplumsal kaygılar arasında çevre-kadın ve adaletin ön plana çıktığını belirten Ağırdır, şöyle konuştu:
“Deprem bilimcilerin diliyle konuşursak, çevre Türkiye toplumunda çok ciddi bir enerji birikmesinin olduğu bir alan. Çünkü bu topraklar zaten iklim değişikliğinin yoğun bir biçimde bizzat deneyimlediği bir coğrafya. Benim kasabamda 4 çay vardı şimdi çaylar yok hepsi kurumuş. Benim 85 yaşındaki babama çevre problemini anlatmaya ihtiyaç yok bu coğrafyanın insanı bizzat deneyimliyor. Rize’de Artvin’de Giresun’da yağmur yağdığında yaşananları bizzat o insanlar görüp yaşıyor. Onun için Cerratepe’de Kaz Dağların’da olanları Bergama köylülerinin direnişini böyle ‘isteseler de istemeseler de’ diyerek kale almayarak ne iktidar ne muhalefet devam edebilir. Bu insanlar bir şey anlatmaya çalışıyor. Bu topraklarda toplumsal beka denen şey yalnızca bayraktan veya camilerden ibaret bir şey değil. Toplumsal beka aynı zamanda doğanın korunmasından, sürdürülebilrmesinden, temiz içme suyu ihtiyacının her gün ve düzenli olarak sağlanabilmesinden geçiyor. İnsanlar iş bulmak için tabii ki devletin gelip otoyol baraj ve hastaneye yapmasını istiyor. Ama o kalkınma ve geçinme meselesinde bir adım soluklanma fırsatı bulduğu gün o hayatını sürdürme konusundaki en büyük riskin doğadan kaynaklandığını da görüyor”
Ağırdır, siyasetin çevre sorunları üzerinden seçmen kitlelerini ikna etmek için yeni diller ve politikalar geliştirilmesi gerektiğini de sözlerine ekledi.