Videoröportaj

Eski AİHM Yargıcı Rıza Türmen: AKP'nin aile ile ilgili anayasa teklifi AİHM'den döner; Türkiye uçuruma giden bir araba gibi!

09 Aralık 2022 20:00
Candan Yıldız

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabul edilişinin 74’üncü yılı… "İnsan haklarıyla insandır" sözüne atfen, eski AİHM Yargıcı Rıza Türmen'in "Bir AİHM Yargıcının Not Defteri" kitabının penceresinden Türkiye'nin insan hakları karnesini konuştuk.

Sözü Rıza Türmen'e bırakıyoruz; 

"AİHM’e geçince devleti yargılayan konuma geldim"

Tabii ki devlet penceresinden bakıyorsunuz. Devleti korumakla görevli bir memur olarak. AİHM'e yargıç olarak geçince devleti yargılayan konuma geldim. Bu işi doğru dürüst yapabilmek için devletle olan göbek bağınızı kesmeniz gerekiyordu. Bu kolay bir iş değil. Yıllarca devleti savunan biri olarak, devleti yargılayan konumda olmak kolay değildi ama yapmak önemliydi. Bir dava görüşüldüğü için raportör yargıçtan sonra milli yargıç konuşuyor, herkes size bakıyor. Devletin ajanı mısınız değil misiniz, devleti ne kadar savunuyorsunuz ne kadar nesnelsiniz.  Şunu öğreniyorsunuz, önünüze gelen bir dava hangi ülkeden gelirse gelsin, kimden gelirse gelsin, bu durumla sizin hiçbir ilginizin olmaması lazım.

"Türkiye'nin AİHM'e başvuru hakkını tanıması sessiz bir devrimdi"

Türkiye gibi merkeziyetçi bir devletin bireysel başvuru hakkını tanıması bence çok büyük bir sessiz devrimdi. Bireyin devleti yaptığı insan hakları ihlallerinden dolayı dava edebilmesi, mahkemenin devletle ilgili bir karar alması, kararın yerine getirilmesi Türkiye toplumu ve hukuk düşüncesi bakımından bence büyük bir devrimdi.  

"İnsanlar adaleti AİHM’de aramaya başladı"

Bireysel başvurularla birlikte AİHM gündelik hayatın bir parçası oldu. Türkiye’nin her türlü toplumsal sorunu geliyor AİHM’e. Aldığı kararlar Türkiye’nin toplumsal ve siyasal hayatını etkileyen kararlar oluyor. Bu yüzden de önemli. Türkiye’de hukuk devletinin doğru dürüst işlememesi günümüzde Türkiye’deki yurttaşlarımızın AİHM’e başvurmasına daha çok yol açtı. İnsanlar adaleti AİHM’de arıyor. Yargı bağımsız olmayınca... AİHM bir temyiz mahkemesi değil, doğru da değil zaten. Kararların doğru olup olmadığına bakmıyor, sözleşmenin ihlal edilip edilmediğine bakıyor. 

"AYM’e rağmen AİHM’deki dosya sayısı oldukça fazla"

Türkiye, Rusya AİHM üyeliğinden çekildikten sonra en fazla başvuru dosyasının olduğu ülke. Bir de Türkiye’de Anayasa Mahkemesi var. AYM’ye bireysel başvuru hakkı olmasına rağmen davalar bu kadar çok. Bir de o olmasaydı düşünün siz.

 “Siz orada rahat edin diye biz burada kanun mı çıkaracağız” diyen Adalet Bakanı’na da rastladım. Mesele bakış açısı. Bu bakış açısı çok popüler devlet katında. 

"Devlet demokrasiden uzaklaştıkça insan hakları ihlalleri artıyor"

İnsan hakları, demokrasi hukuk devletiyle iç içe geçmiş bir kavram. Demokrasiden uzaklaştıkça devlet insan hakları ihlalleri artıyor, insan hakları ihlalleri arttıkça devletin de kararları uygulamama konusundaki kararlılığı artıyor. Günümüzde daha belirgin hale geldi. 18. Madde (Tutuklamanın siyasi nedenlerle yapılması) hakkın kötüye kullanılması esasında. Yani devletin AİHS’e sığınarak kendi siyasi amaçlarını Sözleşme aracılığı ile gerçekleştirmek istemesi...AİHM, Demirtaş, Kavala davalarında 18. Maddenin ihlali diyerek siyasi nedenlerle yapılmıştır bu tutuklamalar dedi. Siyasi nedenle yapılmışsa bu tutuklamalar demek ki mahkemeler de siyasi nedenlerle bu kararı vermişler. Bu yargının bağımsızlığıyla da ilgili bir mesele. Yargı bakımından da çok vahim bir karar 18. Madde. Ama asıl amacı bu maddenin taraf devletlerin totaliter rejime kaymasının önlenmesi. 

"İhlal prosedürünün başlaması uçuruma hızla giden bir araba gibi"

Türkiye ile ilgili ihlal prosedürünün başlatılmasını uçuruma hızla giden bir araba olarak görüyorum. Çünkü AİHM’den çıkarsanız Avrupa Konseyi üyeliğinden de çıkmış olursunuz. Avrupa Konseyi üyeliği Türkiye’nin demokratik devletlerle değerler temelinde bağını kuruyor. Konsey'den çıkışla bu bağ ortadan kalkar. Bu Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana izlediği çizginin değiştirilmesi demek.

"Yargının kullanıldığı bir aşamadayız"

Son 10 yıl içerisinde yargının araçsallaştırılması gibi bir sorun var. Önceleri bağımsız yargının verdiği kararlar görmemezlikten geliniyordu, dikkate alınmıyordu. Ama bunun ötesine geçildi. İçinde bulunduğumuz aşamada yargının kullanılması meselesi var. Öyle bir sistem getirildi ki Türkiye’ye, demokrasiden öyle uzaklaşıldı ki, güvenlik kaygıları öylesine öne çıkarıldı ki yargıç bunun bir parçası haline getirildi. Otoriterleşen rejimin bir parçası haline getirildi. Bunu istemeyen yargıçlar ya sürülüyor ya ceza soruşturmasına uğruyor ya da emekli ediliyor. Yargının araçsallaştırılması, muhalefetin siyasal olarak cezalandırılması Hakim ve Savcılar Kurulu aracılığıyla oluyor. Osman Kavala’ya beraat kararı veren hakim sürüldü. Yargı hiçbir zaman kendi misyonunu bireyin korunması olarak görmedi. Yargıcın asıl görevi demokrasinin korunması, bireyin korunması. Ama böyle görülmedi Türkiye’de. Yargıçlar otoriter sistemin bir parçası haline getirildi.

"Talep edilmeyen hak aslında yoktur"

AİHM yorum yoluyla kendi alanını genişletti. Sözleşmede yazılı olmayan birçok hususu yetki alanı içine getirdiğini görüyorsunuz. Sözleşme yaşayan bir belge. LGBTİ konusunda ne kadar önemli kararlar verildi. İşçi hakları, sendikalar, toplu sözleşme konusunda içtihatları değiştirdi. Çevre hakları yoktu Sözleşme’de ama bu konuda içtihatlar oluştu. Günümüzde insan hakları unutuldu. İnsan hakları talep edildiği sürece vardır, talep edilmeyen haklar yoktur aslında. Doğuştan haklara sahibiz görüşü her zaman doğru değil, böyle olsaydı haklarımızı kimsenin almaması gerekirdi. Oysa çok kolay alınıyor elimizden. İnsanların kendi haklarına sahip çıkması, kendi haklarını devletten talep etmesi önemli.

"Toplantı ve gösteri hakkına müdahale AİHM’e göre ihlaldir"

Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu mesela… AİHM’in bu konuda bir araba kararı var, hepsinde söylenen şey aynıydı. Eğer barışçı bir gösteri varsa barışçıl gösteriye polisin müdahale etmesi bir ihlaldir. Türkiye bunu uymuyor. Polisin barışçıl gösterilere müdahalesi, şiddet kullanması Anayasa’nın 90. Maddesine aykırı. Polise verilen dağıt ve süpür emri kanunsuzdur. Bir kere Türk toplumunun bunu bilmesi gerekir. Anayasa’ya aykırı kanunsuz bir emirdir barışçıl bir gösteriye müdahale... 2911 (Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu) ile AİHM kararları arasında zaten çelişki var. AİHM kararları bağlayıcıdır ve yargıyı da bağlar. AİHM tahliye kararı vermez ama Türk mahkemesi AİHM kararına uyarak kararını vermek zorunda. Talimat olur mu? Sözleşmeden doğan yükümlülükleriniz var. Sözleşmenin bağlayıcılığı var. Bu kadar açık bir meselenin tartışma konusu yapılması çok garip.

"AKP’nin aile ilgili anayasa teklifi AİHM’den döner"

Özel hayata ilişkin bir meseledir. Özel yaşama ilişkin tercihlerinize devlet karışmaz ki. Biz de devlet her şeyi kontrol etmek istediği gibi bunu da kontrol etmek istiyor. Bu iktidarın kendi dünya görüşünü empoze etmesi. Özel yaşama ilişkin bir konu anayasa maddesi haline getirilir mi? Kadın aile dışında görülmüyor. Bu aile anlayışı bir takım temel hak ve özgürlüklerle çelişiyor. Türkiye’de son dönemdeki LGBTİ meselesi biraz özel yaşamın, özel yaşama ilişkin tercihlerin ortadan kaldırılması şeklinde olmaya başladı. Bu devletin otoriter yapısını gösteriyor. Rusya’da Macaristan’da var. Bunlar toplumu kontrol eden rejimler.

"İnsan hakları devrimci bir kavramdır"

Türkiye’de hak, hukuk devleti mücadelesi var. Haklarınızı talep edebiliyorsanız bu haklar vardır. Sessiz bir toplum yaratılıyorsa, ezilenlerin sesleri bastırılmışsa bu toplumu değiştirmek lazım. Ezilenlerin seslerini duyurabilmek lazım. İnsan hakları da bu, devrimci bir kavramdır. Statükoya karşı bir kavramdır insan hakları. İnsan haklarını ihlal ettiğiniz zaman aslında karşınızdakinin insanlığını reddediyorsunuz.

Duygum, insan haklarına bağlılık, bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma öfke ve ilerisi için umut. 

Biri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi eski yargıcı, diğeri insan hakları hukuku araştırmacısı iki hukukçu, Rıza Türmen ve Işıl Kurnaz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni (AİHM) ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) masaya yatırıyorlar. Mahkemenin kuruluş amacını, ilkelerini, işleyişini, bugünkü konumunu tartışırlarken, AİHS’nin maddelerini ayrıntılarıyla ele alarak bir insan hakları hukuku çerçevesi çiziyorlar. AİHM’de görülmüş Türkiye ve sözleşmeye taraf diğer devletlerin dava ve karar örnekleriyle, sözleşmeyle tanınan hakların ve bu hakların ihlallerinin derinine iniyorlar. Soyut bir tartışma izlemektense, özellikle Türkiye’deki demokrasi ve insan hakları sorunlarını irdeliyorlar, demokrasi ve insan haklarının vazgeçilemeyecek ilkeler olduğu fikrinden şaşmayarak bu sorunların çözümlerine ışık tutuyorlar.

Bir AİHM Yargıcının Not Defteri hem hukuk öğrencilerine ve profesyonellerine bir rehber hem de insan hakları hukukunu daha yakından öğrenmek isteyenlere bir kaynak niteliğinde...