"Hayata yeni bir başlangıç, elimi bizzat taşın altına sokmak için 54 yıllık gazetecilik hayatımı kapatıyorum. Türkiye bugün bir krizler ülkesi. Çöküşü ve çürümüşlüğü yaşayan bir ülke. Yeniden inşa edilmeyi, barış ve demokrasiyi, hukuk ve adaleti, özgürlük ve refahı bekleyen büyük ve güzel bir ülke. Ben de elimi bizzat taşın altına sokmak için Yeşil Sol Parti listesinden milletvekili adayı olarak siyasete giriyorum."
Gazeteci Hasan Cemal yarım yüzyıl gazetecilikten sonra siyasete girdiğini bu sözlerle açıklamıştı. Yeşil Sol Parti İstanbul 2. Bölge milletvekili adayı olan Hasan Cemal, kendisine yöneltilen "Yetmez ama evet" eleştirilerini Candan Yıldız'a anlattı.
Neden şimdi?
"Neden şimdi?" sorusuna "Gazetecilikte yeterince ukalalık yaptım" sözleriyle yanıt veren Cemal,
"Çok söyledim, çok yazdım şimdi bu yazdıklarımı, savunduklarımı siyasette nereye kadar gerçekleştirebilirim sorusu da rol oynadı siyasete girişimde. Çürümüş ve çökmüş düzeni tersine çevirip, birikmiş sorunlarını çözerek Türkiye'yi demokratik ülke haline getirmek lazım. Bu ülkede hukukun üstünlüğünü ve adaleti kurmak lazım ve bunun kalıcı gelebilmesi için de bunların kurumlarını kurmak lazım.
Bir tarafta yoksulluk, hayat pahalılığı, işsizlik insanların belini büküyor. Diğer tarafta kadını karanlığa boğmak isteyen, köleleştirmek isteyen zihniyeti yok etmek lazım. Bugün bakıyorsunuz Erdoğan'a zaten, kadını sevmeyen bir zihniyetin sahibi. Kadını daha doğrusu eve hapsetmek, kadını erkeğin kölesi haline getirmek isteyen bir zihniyetin sahibi. Bir de yanına HÜDA PAR ve Yeniden Refah gibi partileri aldı. Bunlar daha beter, orta çağ karanlığını temsil eden partiler. Korkunç bir şey bu. Buna karşı mücadele etmek için de siyasete giriyorum. Siyasete giriş nedenim tünelin sonundaki umut ışığı yakabilmek."
"Bakan Akar 'Onun da zamanı gelecek' dedi ve korkunç bir söylemde bulundu"
Hasan Cemal, seçilirse yapacaklarından bahsederken da Bakan Akar'ın gündem olan "Vur de Vuralım" çıkışı hakkında şunları söyledi:
"Partimle birlikte yola düşeceğiz. Önce kampanyayı yapacağız. Mümkün olduğu kadar çok milletvekili çıkaracağız ve Erdoğan'a 'Hadi güle güle' diyeceğiz. Sonra Partimle birlikte en yakıcı konu olan Kürt meselesinde çözüm yolunu açmaya çalışacağız. Şunu unutmayın Yeşil Sol Parti büyük bir ihtimalle yeni Meclis'te kilit /anahtar parti olacak. Bunu bizim partimiz iyi yönde kullancak. Bu Millet İttifakı için de iyi olacak. Bu birliktelik aynı zamanda Türkiye'nin çok ihtiyacı olduğu uzlaşma ruhunu yaratacak. Çünkü Türkiyede siyaset kavga dövüş ve düşmanlar arasında algılandı. Bu da Türkiye'yi hep kutuplaştırdı, ayrıştırdı. Cephelere böldü.
Mesela dün Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın "Vur de vuralım" sloganına karşı tavrını şaşkınlıkla izledim. Akar 'Onun da zamanı gelecek' dedi. Korkunç bir söylemde bulundu. Bu tavır Türkiye’de kutuplaştırdı. Beklemezdim Akar’dan."
"Edoğan'a Türkiye’yi yönetmeye soyunuyorsunuz, değişiminin nedenlerini benden daha açık ifade etmelisiniz' dedim"
Hasan Cemal Erdoğan’a karşı zaman içerisindeki tutumunun neden değiştiğini de anlattı:
"Erdoğan’ı İBB Başkanlığı döneminde tanıdım ve izlemeye başladım. Sonra bir gün bir demeç verdi. Cumhuriyet’ten Nilgün Cerrahoğlu'na. "Bizim için demokrasi amaç değil araçtır' dedi. Nilgün de taşı gediğine oturttu ve 'bir noktadan sonra inecek misiniz trenden' dedi. Sonra bir başka soru daha vardı yanlış hatırlamıyorsam. Erdoğan 'Dinimize uymayan şeyleri yaşamak istemiyoruz. Buna dair de yasalarda gerekli değişiklikleri yapacağız' dedi. Ben de köşemde ertesi günü bunu eleştiren ağır bir yazı yazdım.
Bir kaç gün sonra kocaman bir manşet çıktı. Tuncay Özkan benim söylediklerimi sordu. Erdoğan da 'Hasan Cemal'in değişmeye hakkı var da benim değişmeye hakkı yok mu?' dedi. Ben de ertesi gün yazı yazdım 'doğrudur, Erdoğan'ın da değişmeye hakkı vardır ama ben Hasan Cemal olarak neden değiştiğimi, darbecilikten demokratlığa gelirken neden değiştiğimi kalın bir kitapla yazdım, anlattım. Siz Türkiye’yi yönetmeye soyunuyorsunuz. Sizin değişiminin nedenlerini benden çok daha açık ifade etmelisiniz' dedim. Bu da orada kaldı.
Bir süre sonra seçim kazandı. Ben de yazıda 'Seçimi kazandınız bundan sonra sizin hakkınızdaki yargılarımı ne yaptığınıza bakarak vereceğim' dedim. Sonra izlemeye başladık, 'Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne (AB) götürmek istiyorum' dedi. Doğru dedim. Arkasından 'Türkiye'de Kürt sorununun adını koyarak çözmek istiyorum' dedi. Doğru dedim. Kürt meselesinde askeri dışarda bıraktığını söyledi. O da bitti. Ekonomik alanda ki çok zorlu, krizli bir dönemden geçiyordu Türkiye. Orada da Kemal Derviş'in yönettiği, uyguladığı, Başbakan Ecevit'in (Bülent) İMF kaynaklı programı savundu ve devam ettirdi. Onu da destekledim.
Belli başlı konular bunlardı. Bunları desteklemese miydim, bunlar doğru şeyler. Ayrıca bu fikir düzeyinde kalmadı. Bu konuda somut adımlar atmaya başladı. AB bir sürü demokrasi paketleri açtı. Bunları desteklemeden olur mu? Olmaz. Bir diğer şey, 28 Şubat döneminde açık darbe yapıp, askeri yönetimi sürekli kılmak isteyen güçler, o zamanki Cumhurbaşkanı Demirel'in (Süleyman) ve Genel Kurmay Başkanı Karadayı'nın (İsmail Hakkı) birlikte hareketiyle yapamadılar darbeyi. Sürekli kılamadılar 28 Şubat'ı ve bütün bu olaylar üzerine Erdoğan gelince bu sefer ordu içinde Şener Eruygur'un yaptığı 'Sarıkız, Ayışığı... darbe tertipleri başladı. O darbe tertipleri AB yolunu kesmeye başlamanız lazıma kadar gitti. Bu olurken ben nerede duracaktım?
Cumhuriyet mitingleri vardı o dönem. Bu mitingelerin yapılmasının nedeni de oAB yolunu kesmek, Kıbrıs'ta çözümü engellemek. Daha doğrusu Türkiye'nin AB sürecinde katılım müzakerelerinin önünü açmayı engellemekti. Peki, bu neydi bu tam darbecilerin istediği bir şeydi. Buna ben karşı çıktım. Cumhuriyet mitinglerinin arkasındaki gizli plan budur dedim. Nitekim Türkiye'de o dönemde askeri tertiplerin en çok nerede çıktı; Eski Deniz Kuvvetleri Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'in günlüklerinde, Mustafa Balbay günlüklerinde. Bunları okuduğunuz vakit her şeyi bir yana bırakın, bu günlükleri okuduğunuzda Türkiye'de nasıl bir tertip, askeri darbe tehditlerine maruz kaldı bu devlet ben buna karşı çıktım.
"Darbecilere karşı Erdoğan’ın tarafını tuttum"
Bu dönemde de darbecilere karşı Erdoğan’ın tarafını tuttum. Çünkü adam iyi şeyler yapıyordu. 2008 seçimlerinde yüzde 47-48 oyla seçimleri kazandı. Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olmasın, bunlar cumhurbaşkanı olurlarsa devleti ele geçirirler. 367 olayı tam bir rezillikti hukuk açısından. Bu da öyle oldu. Kazandılar üç gün sonra Anayasa Mahkemesi’nde kapatma davası açıldı. Seçim sandığında yüzde 48 oy almış bir partinin kapatılması için dava açıldı. Şunu da iyi biliyoruz; bu davanın arkasında asker ve sivil 'darbeciler' vardı. Buna evet mi diyecektim? Hayır dedim ve bun da karşı çıktım. bunların hepsini topladığın vakit arkasından 2010 Referandurumu geliyor.
"Yetmez ama evet" eleştirilerine yanıt
"2010 Referandum'unda 'yetmez ama evet' oyu verenler, en çok küfür yediğimiz konulardan biri" diyerek sözlerine devam eden Hasan Cemal eleştirilere yanıt verdi:
"Yetmez ama evet’e baktığında bir ince nokta var. Çok gözden kaçırılıyor. O noktada bu kapsamlı bir Anayasa değişikliğinin bir sürü olumlu maddesi vardı. Bu Anayasa değişikliği Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu tarafından demokrasiye uygun bulundu. İlan edildi. Hakikaten de demokrasiye uygundu. Orada bu yasa çıktıktan sonra Anayasa Mahkemesi'ne götürüldü. Anayasa Mahkemesi'nde de çok kritik bir hükmü iptal edildi.
"Bu kadarının olacağını öngöremedim"
Bu kritik hüküm iptal edildikten sonra orada iş çığırından çıktı. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun gerçekten orada Fetullahçıları ve Erdoğan iktidarının istediği kişilerle doldurulması oldu. En çok da tabi Fetullahçılar burada nemalandırlar. Şimdi bununla birlikte doğan sonuçların hepsini kabul etmek mümkün değil. Bunu da o netlikte öngörmek de mümkün değildi. Ama bunu Anayasa Mahkemesi’ne bu yasayı ki o yasayı bütünüyle Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu 'evet bu demokrasidir. Seçim organlarını, seçim tabanını genişletiyor. O yüzden demokratiktir dediği için onay verdiler'. Fakat bu Anayasa Mahkemesi’ndeki değişiklikle kötü emel sahipleri tarafından kullanıldılar. Bu da gerçekten çok kötülüklere yol açtı. Bunu öngörmek mümkün müydü? Herkes bunu öngördü mü? Bilmiyorum ama ben öngöremedim. Bu kadarının olacağını öngöremedim.
"Bu büyük bir haksızlık, bu bir siyasi operasyon"
Fakat şunu da söylemek lazım 'yetmez ama evetçilere' öyle bir düşmanlık yaratıldı ki sanki onlar Erdoğan’ı seçim sandığında iktidara getirdiler. Erdoğan’ın bütün bu Türkiye’de hukuk, demokrasi, özgürlüğü yerle bir eden tavırlarına sanki biz sebep olduk; 'Yetmez ama evet' oyu verenler. Bu büyük bir haksızlık, bu bir siyasi operasyon. Erdoğan’ı bu konularda ve bu açılardan desteklemiş olmakla birlikte Erdoğan’a Türkiye’de en sert yazıları yazan gazetecelerden biriyim. Demokrasi için yazdım bütün bunları. Benim o dönemdeki desteğim böyle siyah beyaz bir destek değildi. Desteklerken bazı konularda çok sert bir şekilde eleştirmeye devam ettim. Sonrada hep eleştirdim.
"Erdoğan fikri olarak çok donanımlı bir insan değil"
Yıllar geçti, Erdoğan değişimin ardını dolduramamış mı yada değişmemiş mi?" sorusunu tartışmalı bir konu olarak değerlendiren Hasan Cemal, şöyle devam etti:
"Erdoğan bir noktadan sonra 'milli görüş gömleğimi çıkarttım' dedi. burada soru şu; Erdoğan, acaba gerçekten o dönem de değişti mi yoksa gerçek fikirlerini sakladı mı, takiye mi yaptı? Erdoğan'ın bir gizli gündemi mi vardı? Bu çok konuşuldu. Gizli gündemi var mıydı yok konjonktürel mi davrandı? Geçmiş onu paçasından tutup çekti mi, yoksa bu adımları bilinçli mi attı?
Benim gördüğüm şu var; Erdoğan fikri olarak çok donanımlı bir insan değil. Gizli gündemi olacak ve sonra onu adım adım gerçekleştirecek, pek sanmıyorum. Siyasetteki iç ve dış koşullardaki değişimler onun dün bu tavra itti. Bugün daha pragmatik oldu ama bu tavrı alırken yüzünü Doğu’ya İslam’a çevirirken, sırtını Batı’ya dönerken bu zaten kendi fıtratında vardı Erdoğan’ın. O yüzden bunu yapması gayet doğal. Bir zamanlar 'milli görüş gömleğini çıkardım' derken. Onunda konjonktürel bir takım nedenleri vardı. Batı’da AB’de ona sırtını döndü. Bir yerde Batı’dan kompleks de duydu. Batı beni reddediyor dedi ve demokrasiye Türkiye’ye kapattı ve sırtını Batıya döndü. Kürt meselesi falan kafasında bitti. Zaten öyle bir fikri alt yapısı da yoktu. Onu da oy getirmediğini gördü.
"FETÖCÜ darbe diye bas bas bağıranlar Erdoğan'ın sivil darbesine sesiz kaldılar"
2016'da 15 Temmuz Darbe Girişimine geldiğinde 'Allah'ın lütfu' dedi bunun için. Askeri darbe girişimini, sivil bir darbe girişimine dönüştürdü. Ondan sonra Türkiye sivil darbe sürecinde yol almaya başladı."Eğer demokrat olmak istiyorsak hem askeri hem sivil darbeye karşı çıkmak lazım. FETÖCÜ darbe diye bas bas bağıranlar Erdoğan'ın sivil darbesine sesiz kaldılar. Bu da demokratlıkla uzaktan yakından ilişkisi olamayan bir tavırdı."
-Yarım yüzyıl gazetecilikten sonra siyaset..
- Neden şimdi?
- Neye veda etti neyin başlangıcını yapıyor?
- Siyaset tecrübesini de yazacak mı?
Yeşil Sol Parti adayı Hasan Cemal, T24 editörü Candan Yıldız'a anlattı.