12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından anayasal zorunluluk haline getirilen Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine karşı velilerin yargıda yürüttüğü mücadele yıllardır devam ediyor. Açılan davalarda mahkemelerin verdiği kararlarının birbiriyle örtüşmediği ortaya çıktı. İstanbul ve Antalya’daki davalarda nesnel ve çoğulcu görülmeyen müfredat, Erzurum’da çağdaş sayıldı.
Cumhuriyet'ten Ozan Çepni'nin haberine göre, zorunlu din dersinden çocuklarını muaf tutmak isteyen ailelerin sayısı her geçen gün artarken Türkiye’nin farkı bölgelerinde verilen mahkeme kararları yargının çelişkilerini gözler önüne serdi. İstanbul ve Antalya’daki davalarda nesnel ve çoğulcu görülmeyen müfredat, Erzurum’da çağdaş sayıldı. Mahkemeler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Anayasa Mahkemesi, Danıştay kararlarını görmezden gelirken, dersi mezhepçi şekilde yeniden şekillendiren Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), ‘cihat’ konusunu eklediği müfredatın son halini açıklayamıyor.
12 Eylül darbesinin ardından anayasal zorunluluk haline getirilen Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine ilişkin yıllardır uluslararası ve yerel mahkeme koridorlarında devam eden tartışma, MEB’in taslak ders programları ile yeni bir boyuta taşındı. Aileler, mahkeme kararlarına karşın nesnel hale getirilmeyen ders programına tepki olarak tek tek dava yoluna gidiyor. Çocukları için mücadele eden ve farklı kararlarla karşılaşan aileler yaşadıklarını ve baskıları anlattı:
Antalya'daki mahkeme:
Bu şekilde uygulanamaz
Türkiye’de AİHM kararının ardından ilk başvurulardan birini yapan Tankut Sazlı, kızı için milli eğitim müdürlüğünde yaptığı başvuru reddedilince 2014 yılında yargıya başvurdu. Sazlı, mahkeme öncesi süreci “Önce milli eğitime dilekçe verdik dersten muaf olmak için. Bunun ardından sürece ilişkin araştırmaya başladık. AİHM’de Alevilikle ilgili verilen kararlarda ‘Müfredat bu haliyle zorunlu olmaya uygun değildir’ diye bir cümle konulmuştu. Bu müfredatı değiştirilirse bu sorun ortadan kalkar mantığının önünü açıyordu. Biz de Ateist, tanrıtanımaz olarak davamızı açtık” diyerek anlattı.
‘Ders notu sıfır’
Davayı açtıktan sonra kızını ilk dönem din dersine göndermediklerini belirten Sazlı, “O sırada formasyonu olmayan bir cami imamı derse girdiği için, sınıf yönetimi hakkında da bir tecrübesi olmadığından ‘arkadaşınıza kaç not verelim’ gibi sorular sormuş. Birinci dönem çocuğun notu sıfır geldi. Devamsızlık sorunu yaşadı. Mahkeme sürecinde ikinci dönem göndermek zorunda kaldık” dedi.
‘Din yoksa takdir yok’
Kızının bu süreçte moralinin de bozulduğunu anlatan Sazlı, “Çocuğum 98’in altında notu olmayan bir öğrenciydi. Din dersinin sıfır gelmesi, takdir belgesini alamamasına sebep oldu. Canı sıkıldı, morali bozuldu. Biz de üzülmesin diye derse gönderdik. Çocuğumun arkadaşlarının farklı konuşmaları olmuş. Ama biz en başından çocuğumuzla böyle şeylerin olabileceğini konuştuk. Diğer öğretmenleri de sınıftaki arkadaşlarının farklı konuşmalarını gördüğünde gereken uyarıları yapıyor ve şu anda böyle farklı davranışlar yok” dedi.
Hukuka aykırı
Sazlı’nın açtığı davaya bakan Antalya 1. İdare Mahkemesi, AİHM kararını referans aldığı kararında “İlk ve ortaöğretim kurumlarında verilen öğretimin adının ‘din kültürü ve ahlak bilgisi’ olmasına rağmen, içerik olarak ‘din kültürü ve ahlak bilgisi’ öğretimi olarak kabul edilemeyeceği açıktır” ifadelerini kullandı. Bu kapsamda ‘din eğitimi’nin ancak kişilerin isteği veya ailenin onayına bağlı olduğu belirtilen kararda, “Okulda okutulan din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin ailenin dini ve felsefi inançlarına uygun olmadığını belirten davacıların herhangi bir din mensubu ya da ateist olduğuna bakılmaksızın dersin bu içerik ile zorunlu tutulması hukuka aykırıdır” denildi.
Babaya sürgün
Yaşadıkları ilçenin küçük bir yer olduğunu ve çeşitli baskılarla karşılaştıklarını belirten Sazlı, “Ben öğretmenim ve milli eğitimde bir şekilde mobing uygulamalarını karşıma çıkardılar. Yaklaşık 1 ay önce başka bir ilçeye sürüldüm. Dava kazanıldıktan sonra geçmişe yönelik milli eğitime yazı yazdık. Ders notları ve devamsızlığın düzenlenmesini istedik ama bakanlık gerekli düzenlemeyi hâlâ yapamadı. Davayı kazanmamızın üzerinden 1 sene geçmesine karşın Danıştay’dan da bir karar gelmiyor” ifadelerini kullandı.
Erzurum'daki mahkeme:
Çağda, çoğulcu, nesnel
Antalya’daki mahkeme din dersinin kişilerin isteği veya ailenin onayına bağlı olduğu yönünde karar alırken bir yıl sonra Erzurum’daki başka bir mahkeme tam tersi bir karar aldı. Munzur Üniversitesi’nden ihraç edilen Tarih Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Candan Badem’in, kızının din dersinden muaf tutulması için açtığı davada mahkeme ret kararı verdi.
Dava sürecini anlatan Badem, “Kızım okula gidiyor. Din dersi hocasından bir şeyler dinliyor, eve geliyor ben tersini söylüyorum. Tam bir beyin yıkama faaliyeti. Çocuğum böyle bir zulme maruz kaldı, psikolojisi bozuldu” diye konuştu.
‘Kitaplar korkunç’
Akademisyen olarak ders materyallerini de değerlendiren Badem, “Din dersi kitaplarının içeriği korkunç. Cihatçılık övülüyor. 6. sınıftaki kızıma okutulan din dersi kitabında başı açık tek bir kadın ya da kız resmi yok. Kadın ve çocuk fotoğrafları da Malezya’dan alınmış. İnternetten topladıkları fotoğrafları koymuşlar” dedi. Badem kızının bu süreçte yaşadıklarını ise “Çocuğum ‘bu ders TEOG’da çıkar’ diyerek pragmatik bakıyor. Din dersi hocasıyla kavga etmenin, kendisine zararlı olacağını düşünüyor” diyerek anlattı.
Badem’in açtığı davaya bakan Erzurum 2. İdare Mahkemesi, 2017 yılı başında verdiği kararda AİHM, AYM ve Danıştay kararlarını hiçe saydı. Mahkeme MEB’in 1 yıldır açıklayamadığı yeni müfredatı referans alarak, olmayan ders programına ilişkin “yapılan değişiklikle ülkemizde çoğulculuk anlayışı içerisinde, nesnel ve rasyonel bir din kültürü ve ahlak bilgisi eğitimi yapıldığı sonucuna ulaşılmıştır” diyerek başvuruyu reddetti.
3 yıl sürecek
Yargı mücadelesini bırakmayacağını belirten Badem, “Sözde bir mahkeme var ama Türkiye’de artık mahkemeler de mahkeme olmaktan çıktı. Dolayısıyla bu iş ancak AİHM’de bitecek. Ancak oraya gidip karar çıkıncaya kadar da benim çocuğum en az 3 yıl bu zulme maruz kalacak” dedi.
Binlerce tepki var
Tunceli’de binlerce ailenin zorunlu din dersine tepkili olduğunu ancak çaresizlik içinde beklediklerini anlatan Badem, “AKP toplumu aptallaştırmak, biat eden kullar yetiştirmek için dini kullanıyor. Mahkemelere de emir vererek bu muafiyet davalarında olabildiğince engel çıkartılarak, 3-5 yıl davacıların süründürülmesi isteniyor. Bu durumda kimse cesaret edemiyor. Dersim’de binlerce insan çocuğuna din dersi verilmesinden rahatsız fakat dilekçe vermiyorlar. Çünkü bir öğrenilmiş çaresizlik var. Antalya’da, İstanbul’da aynı davalar kazanılırken, benim bu davayı kazanamayışımın nedeni Dersim olduğu için. Burada Aleviler çok, kazanırsam yığınla başvuru olacağını düşünüyorlar ve bu nedenle süründürüyorlar” ifadelerini kullandı.
AİHM uyarıyor dinleyen yok
Türkiye’de zorunlu din dersine karşı 2000’li yıllarda başlayan mücadele sürecinde AİHM, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve yerel mahkemeler birçok kez aileler lehine kararlar aldı.
Bu konuda ilk kez 2007 yılında karar alan AİHM, Anayasa’nın 24. maddesinde yer alan “Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır” ifadesine dikkat çekerek “dersin içeriği ve kitaplarının nesnel, eleştirel ve çoğulcu bir tarzda yürütülmediğine” hükmetti. AİHM kararında, “Din dersinden muafiyet işlemi, farklı dini veya felsefi inanışlara sahip aileleri ağır bir yük altına sokabilmekte ve onları, çocuklarının din dersinden muaf tutulmaları için dini ya da felsefi inançlarını ifşa etmeye mecbur kılmaktadır” uyarısı da yer aldı.
AİHM ve AYM kararlarının ardından Danıştay da içtihatını değiştirdi. Danıştay 2008 yılında verdiği bir kararda “Müfredatın, din kültürü ve ahlak öğretimi mi, yoksa din eğitimi mi olduğunun tespiti gerekmektedir. İçerik olarak din kültürü ve ahlak bilgisi öğretimi olarak kabul edilemeyeceği açıktır” diyerek zorunluluğun hukuksuz olduğuna hükmetti. Danıştay kararında, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi içeriğinin Anayasa’da yer alan zorunlu ders kapsamında olmadığı belirtilerek, “din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır” maddesi ile öğrencilerin muaf tutulabilmesine hükmetti.
Sorun yapısal
Mahkeme kararlarına karşın Türkiye’de adım atılmamasının ardından süreç yeniden AİHM’ye taşındı. AİHM, 2014’te verdiği kararda, “uygun bir muafiyet mekanizmasının yokluğunda dersin farklı mezhepten öğrencileri kendi değerleri ve okulları arasında bir çatışmaya ittiğine” dikkat çekti. Kararda sorunun yapısal nitelikte olduğu vurgulandı. Mahkeme hükümetin geçen süre zarfında sorunu çözmediğini belirterek “Türkiye, daha fazla geciktirmeden, ailelerin dini ve felsefi inançlarını açıklamak zorunda bırakılmadıkları bir muafiyet sistemi gibi, sorunun giderilmesine dönük imkânları ortaya koymak zorundadır” uyarısında bulundu.
İstanbul’da da nesnel değil
Son olarak geçen hafta İstanbul 10. İdare Mahkemesi’nde görülen davada, valilik ve il milli eğitim müdürlüğü zorunlu ders için “kamu yararı” savunması yapsa da mahkeme “Bu öğretimin anayasanın öngördüğü amaca uygun bir müfredatla verilmesi gerektiği, içeriğinin nesnel ve çoğulcu olması, kişinin dininin bir ayrım ve eşitsizlik unsuru olarak kullanılmaması ve devletin dinler karşısında tarafsız kalarak, bütün dinsel inançları eşdeğer görmesi gerekmektedir. Öğretimde uygulanan müfredatın belirli bir din anlayışını esas alması durumunda bunun ‘Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi’ dersi olarak kabul edilemeyeceği ve ‘din eğitimi’ halini alacağı açıktır” kararı verdi. AİHM ve Danıştay kararlarını referans alan mahkeme, ailenin başvurusu üzerine çocuğun dersten muaf olabileceğine hükmetti.
MEB dini artırdı
Milli Eğitim Bakanlığı ise mahkeme kararlarını dikkate almak yerine eğitimi dinselleştirme adımlarına hız verdi. Bu kapsamda zorunlu dersle yetinmeyen bakanlık, “değerler eğitimi” adı altında birçok derste dini odak olarak yerleştirirken, din eksenli seçmeli derslerin sayısını arttırdı. Liselerde de zorunlu olan din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin haftalık ders saati 1’den 2’ye çıkarıldı.
Cihatçı müfredatı açıklayamıyorlar
MEB’in AİHM kararları nedeniyle yeniden düzenlendiğini belirttiği ve Dışişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan görüşler alınarak hazırladığı, Bakanlar Kurulu’na sunulmasının ardından taslak olarak açıklanan yeni din kültürü ve ahlak bilgisi dersi müfredatı ise son halini henüz alamadı. Bakanlığın diğer derslerden aylar sonra taslak olarak açıkladığı programda, zorunlu derse eleştirilere konu olan mezhepçilik ve nesnellikten uzak anlatım yerine skandal değişiklikler yer aldı. İlkokul 4. sınıftan başlayarak lise sona kadar zorunlu olan ders kapsamında Atatürk’e ilişkin bütün bölümleri ve Atatürk’ün adını müfredattan çıkartan bakanlık, laiklik konularını da daralttı. MEB çok tartışılan taslak programa ayrıca cihat konusunu “İslamda temel ibadet” olarak ekledi. Yeni müfredat kapsamında Alevilik konularını AİHM kararları nedeniyle ‘zorunlu’ olarak arttıran bakanlık, Aleviliği inanç değil “yorum” olarak değerlendirdi ve Cemevi’ne yine ibadethane diyemedi. Bakanlığın taslak programının bu seneye yetişmeyeceği açıklansa da, taslağa gelen eleştirileri değerlendiren Talim ve Terbiye Kurulu, üzerinden aylar geçmesine karşın din kültürü müfredatının henüz son şeklini açıklayamadı.