Yaşam

Zenginler 'sözleşmeli' evleniyor

Türk Medeni Kanunu'nun 2002'de yürürlüğe giren mal rejimi düzenlemesinden sonra evlenirken sözleşme yapanların sayısında patlama oldu.

23 Kasım 2008 02:00
İşin içine para, şan-şöhret girince boşanma davaları seyrine doyum olmaz bir filme dönüşüyor. Büyük otellerin balo salonlarında, aşk dolu sözlerle başlayan hikâyeler, soğuk mahkeme salonlarına hakaret dolu sözlerle taşınıyor. Kirli çamaşırlar ortaya çıkıyor, özenilen hayatların aslında nasıl da sahte olduğu anlaşılıyor. Kezban Hatemi, böyle çetrefilli davaların insanı... Ünlü ailelerin boşanma davalarının vazgeçilmez avukatı... Hatemi'nin ismi bu kez Metrocity davasıyla gündemde. Kezban Hatemi Metrocity'nin de içinde bulunduğu milyar dolarlık mirasın varisi Onur Ağım'ı eşi Burcu Ağım'dan boşamaya çalışıyor. Gündemde başka isimler de var; Süreyya Yalçın boşandı, neyse ki sözleşmesi vardı, kocası beş kuruş alamadı! Halit Ergenç'in boşanması sadece 15 dakika sürdü. 
Boşanma ve evlilik sözleşmesi üzerine Sabah'a konuşan ünlü boşanma avukatı Kezban Hatemi evlilik sözleşmesinin romantizmi öldürdüğünü söylüyor.


- 2002'den itibaren boşanmalarda 'edinilmiş mallara katılma' sistemi yürürlükte. Her şey daha mı iyi artık?
- Kadın lehine bir kanun düzenlenmesi olarak, iyi niyetle düşünüldü ama erkek egemen meclis, bunun mevcut problemlere uygulanmasını engelledi. Bir yıl sonrası için yürürlük maddesi koydu kanuna; edinilmiş mallara katılma sistemi 1 Ocak 2002'den sonra başladı. Yani bir yıl içinde ne yapacaksa yaptı, hangi malı kaçıracaksa kaçırdı. Ondan sonra yeni evliler ve iyi niyetli olan karı-kocalar için edinilmiş mallara katılma sistemine geçildi.

- 2002'den önce evlenenler için değişen ne?
- Kanuni mal rejimimiz 2002'den itibaren edinilmiş mallara katılma şeklinde. 2002'den sonra evlenirken hiçbir şey söylemiyorsan, bu kanun yürürlüğe girdiğinden itibaren başka bir rejimi seçmemişsen, kanuni rejim; edinilmiş mallara katılma sistemi. Mal ayrılığı sistemi ise devam ediyor. İnsanlar, özellikle varlıklı aileler, edinilmiş mallara katılma sisteminin yerine, evlenme akdi sırasında belirli bir mal rejimi seçiyorlar; bu da genelde mal ayrılığı sistemi oluyor, yani 'Senin malın senin, benim malım benim,' diyorlar.

- Bu, bizim bildiğimiz adıyla evlilik sözleşmesi aslında değil mi?
- Evet... Basına evlilik sözleşmesi olarak yansıyan rejim şekli genellikle 'senin malın senin, benim malım benim' şeklinde ama seçilebilecek başka rejimler de var. Paylaşmalı mal ayrılığı var mesela, bu felaket bir şey... Çünkü bu sistemde aileye ne tahsis ettiysen onu paylaşıyorsun, mesela adamın milyonlarca liralık gayrimenkulu var ama aileye onu tahsis etmiyor, seni sobalı gecekonduda oturtuyor; sen boşanırken, o gecekonduyu paylaşabiliyorsun. Ailenin kullanımına tahsis etmediği için milyonlarca liralık malını paylaşamıyorsun. Bu seçimlik sistem olarak duruyor, bunu seçen de olabilir.

- Evlilik sözleşmesi olarak bu bile karşımıza çıkabilir yani...
- Tabii ki... Sözleşme sırasında, hele âşık da olduysa, hiçbir şeyin farkında da değilse, imzalayıp yanabilir kadın ya da erkek. Ondan sonra da 'vay vay' der durur. Bir de mal ortaklığı var, orada da ne varsa ortak oluyor.

- Böyle bakacak olursak kadın lehine bir şey yok ortada...
- Bakın 2002'deki, kadın lehine değil; eşitlik ilkesine dikkat edilerek hazırlanmış bir kanun, kadın zaten eşit değil ki. Siz bu sistemi geriye doğru uygulasaydınız, belki eşitliği sağlayabilirdik. Bu eşitsizlik giderilene kadar kadının mevcut haklarına dokunulmamalıydı. Medeni kanunda kadın lehine bir çok madde eşitlik sloganıyla ortadan kalktı. 2002'den önceki tüm mallar erkeğin üzerinde kaldı, 2002'den sonra elde edeceğin şeylere 'kadın ortak olabiliyor,' dendi. 30-40 senelik evlilikten sonra ne malı elde ediliyor ki? Zaten taraflar yaşlanıyor. 2002'den önce evlenenler kötü durumda.

- Kadın da hep mi mağdur?
- Biz de şöyle bir çarpıklık var kadın üretmiyor, üniversite mezunu ama çalışmıyor. Karşıma geliyor hiç çalışmamış, oysa o kadar üst düzeyde bir eğitim almış ki... O potansiyeli, birikimiyle aranan insanlar ama sadece koca parasıyla oturup yetiniyorlar. Sonra da kocanın nafakasına muhtaç oluyorlar.

- Kendini aile reisi olarak gören erkekler malları paylaşmaya nasıl bakıyorlar?
- Bir örnekle anlatayım: Tanınmış çok ünlü bir aile, doktor bir koca, gayrimenkul kadına ait... O dönem, kadının bir işi çıkıyor, doktor adam karısına 'Senin üzerine yapacağım malı,' deyip vekalet alıyor ama kendi üzerine yapıyor. Yıllar sonra, çocuğu olduğu sırada kadın bunu öğrendi. O mal adamın elinde kaldı. Dolayısıyla bu yeni kanun mevcut problemi, yani askıda bekleyen problemlere hiçbir yenilik getirmedi. Toplumdaki sistem, problemli olarak kaldı. Erkekler zaten paylaşımcı değil.

- Para çok önemli yani...
- Çok idealleri olan bir toplum değiliz, 12 Eylül'den itibaren para dışında kriter kalmadı. Köşe dönücülüğe özendirildi gençler. Zenginlik böyle ortada değildi. Hiç kimse marka çantaları alıp, insanların burnuna sokup, ortalarda dolaşmazdı. Zenginlik yanına gidildiğinde, çok dikkat edilince hissedilen bir şıklık gibi dururdu insanın üzerinde... Bunlar kalmadı...

- Bu kadar işin içinde olunca kendi evliliğiniz için uygun bir rejim bulabildiniz mi?
- Bizim için böyle bir şeye gerek bile olmadı, zaten her şeyimizi bir bölü iki oranında yapmıştık. Ne aldıysak ortak aldık.

- 2002'den sonra ne yaptınız?
- Biz edinilmiş mallara katılma sistemine girdik eşimle, ama daha yeni bir şey almadık. Daha önce de biz hep, bir bölü iki şeklinde alırdık. Bir oğlum var ona da evlilik sözleşmesi önermedik, böyle bir sözleşme yapmadılar çünkü benim oğlumun üzerinde de bir şey yoktu, gelinimizin de yoktu. Edinilmiş mallara katılma sisteminde, miras nedeniyle giren paylaşıma girmez, bir piyango ya da bağış yapıldıysa girmez. Ama o piyangoyu koyup işletirsen, elde ettiğin gelirin yarısı kocanın. Babandan kalan miras senin.

- 2002'den beri kaç evlilik sözleşmesi hazırladınız?
- Evlilik öncesinde 100'den fazla sözleşme yaptım. Zengin aile kızları ya da oğulları için devreye giriyor bu sözleşme. Bazen de iyi konumdaki ailelerde iflas tehlikesi oluyor, öbür ailenin de zengin olduğu durumda tedbir olarak da sözleşme yapıyorlar.

- Önüne sözleşme konan tarafın tepkisi ne oluyor?
- Çok realist, çok bilerek adım atan aileler de var, baştan zaten 'Aman diyorlar, bizim yapımız müsait değil, aile şirketiyiz, bu şirketin devamı için çok titiziz, evlilik sözleşmesi yapmak zorundayız,' diyorlar. Bunu baştan söyleyince bir problem olmuyor. Ama belli bir aşamaya geldikten sonra söylediğinizde taraflar çok zorlanıyor, gelmek istemiyor, sözleşme yapmak istemiyor, oyalıyor, zorla yapıyor, ondan sonra o evlilik bir yıl olmadan sona eriyor. 'Bana bunu bile yaptın,' diye başa kakılıyor.

- Aşkı öldüren bir şey mi evlilik sözleşmesi?
- Romantizmi kesin öldürüyor. Zor bir şey evlilik sözleşmesi, hele duygusal insanlar için ağır bir şey. Bakın işin sonunu düşünerek başlanmaz ama bir de gerçekler var. Ama Türk filmlerinde olduğu gibi zengin oğlan gidip de fakir fukara kızı alıp samanlıktan, saraylarda yaşatmıyor. Bunlar yok, hayat böyle değil. Varlıklı aile, varlıklı insanın peşinde koşuyor, ben bunu gördüm hep. Hatta hiç ummadığınız birtakım değerleri olduğunu sandığınız aileler bile 'Aaa canım bize de eşit olsun,' diyorlar.

- Siz genelde nasıl boşuyorsunuz?
- Ben genelde, yüzde 60 anlaşma yoluyla boşuyorum, yoksa mahkemelerin ne yapacağı belli değil. Daha hiç, paylaşmalı mal rejimi bilirkişiyle yapılmış, Yargıtay sürecinden geçmiş bir dosya yok. İnsanlar anlaşamazlarsa senelerce boşanma davası için uğraşıyorlar.
Boşanmanın kesinleşmesinden sonra mal paylaşımı başlıyor. İşler daha da zorlaştı aslında..

- Ofisinize boşanma niyetiyle gelen kişiyi hemen boşar mısınız?
- Aile içi şiddet, çok ciddi ölüm tehdidi, can güvenliği durumları varsa evet, hemen dava açarım. Eğer yoksa tarafları biraz sükunete davet edip, oyalıyorum; 'Dur,' diyorum; iyi gün, kötü gün vardır, hadi git yaz bu evlilik nasıl başladı, nasıl bu duruma geldi.' Bazısı karar veremiyor, 'Sonrasında ne duruma düşerim,' diye. Aile içi şiddet durumu varsa hemen devreye giriyorum, kadına hemen evi boşalttırıp, güvenli bir yere yerleştirip, adama karşı tedbir aldırıp, yaklaşmasını, irtibat kurmasını yasaklatıyorum. Herkesten yazılı isterim hikâyesini...

- İlginç, tüm evliliği yazdırıyorsunuz yani... Psikolojik bir teknik aslında bu... İşe yarıyor mu? Boşanmaktan vazgeçen oluyor mu?
- Yazarken boşanmaktan vazgeçen değil, genelde tereddütlü olanın kesin karar verdiğini görüyorum. Çünkü 'Bir baktım, ben bu durumu kaç kere yaşamışım, bu insana nasıl tahammül etmişim,' diyor ve kararı netleşiyor.

- Boşanırken karakterlerin arka yüzü de çıkıyor mu ortaya?
- Boşanırken insanların içindeki çirkin taraf çıkıyor ortaya. İnsanlar çok seneler evvel katlandığı olayları bile gündeme getiriyor. Duruşmalarda bir sürü şahit dinleniyor, şahit üç yıl önce gördüğü olayı anlatıyor. Katlandığın, hoşgördüğün, görmezlikten geldiğin olaylara dayanıp dava yürütemezsin, güncel olayları anlatman lazım. O yüzden bunlara dikkat edilmediğinde 'Niye davayı kaybettik?' diye şaşırıyorlar. Senelerce hayatın güzel ve iyi günlerini paylaşan iki insan, birbirine kin ve garez dolu iki düşmana dönüşüyor.

- İmam nikâhında durum ne?
- Nikâh dışı binlerce insan var. Batıda evlilik dışı, 10-15 sene süren birliktelik sırasında birbirlerine katkıda bulunuyorlar insanlar, ayrıldıklarında bunu adi şirketin tasfiyesi gibi yapıyorlar. Biz bunu da teklif ettik. Hiç olmazsa burada kadın mağdur olmasın diye. Bunu anlamadılar. Normali de bu değil mi? Bir katkıda bulunduysan niye almayasın? Ama insanlar İslam dinine hücum etmek için, 'Dur ulan, imam nikahının önünü açmayalım,' diyorlar. Geri zekâlılar!!! Nikâhlı nikâhsız, amaç kadını ya da mağduru korumak...