Sözcü Gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk, eski savcı Zekeriya Öz'ün kendisini her şeyden üstün gördüğünü iddia ederek "Öz, o dönemde kendini öyle bir yere koyuyor ki normal yollardan görevden alınmasını imkansız görüyordu. Görevden alındıktan sonra HSYK'nın önemli bir yetkilisine, 'Benim alınmamı Sayın Cumhurbaşkanı mı (Abdullah Gül) yoksa Başbakan Recep Tayyip Erdoğan mı istedi?' diye sordu" iddiasını ileri sürdü.
Saygı Öztürk'ün "Zekeriya Öz sordu: Beni kim aldırdı?" başlığıyla yayımlanan (29 Kasım 2016) yazısı şöyle:
Savcılığı döneminde Zekeriya Öz hep korundu, kollandı. O yüzden, dönemin başbakanı kendisine zırhlı aracını gönderdi. Hakkında 700'den fazla suç duyurusu yapılmasına rağmen, ona kimse dokunamadı. İdare mahkemesine, Danıştay'a açılan davalar da hep onun lehine sonuçlandırıldı.
Zekeriya Öz, hakkında yurtdışına çıkış yasağı konulmadı, pasaportu iptal edilmedi, açıkça gitmesine seyirci kalındı. O da, Sarp Sınır Kapısı'ndan Gürcistan'a gitti. Gidiş o gidiş. İşin ilginci, gittiği gün bilinmesine rağmen, Gürcistan makamlarından “Bu kişiyi iade amacıyla tutuklayın” isteminde de bulunulmadı. O yüzden, Zekeriya Öz'ün arandığı inandırıcı bulunmuyor.
En büyük darbe yargıya
“Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu'nca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan” 3 bin 716 yargı, 4 bin 96 TSK, bin 922 jandarma, 28 sahil Güvenlik, 17 bin 615 emniyet mensubu, 58 bin 591 kamu görevlisi olmak üzere toplam 85 bin 924 kişinin görevlerine son verildi. Görevine son verilen personel sayısı toplam kamu personelinin yüzde 2.5'una karşılık geliyor. Görevlerine son verilmiş kamu personelinden bazılarının, hizmet sınıfı/ kurumları itibarıyla dağılımı şöyle:
Buna göre, neredeyse yargı mensuplarının dörtte biri meslekten atılmış. Atılmak neyse, onlardan 2 bin 400'ü tutuklu. Dahası, bunlardan 300'ü aşkını da “itirafçı” olmuş. İtiraf edecek bir şeyleri olduğuna göre bu ülkenin yargısına bu kadar ihanet etmişler, mesleklerinin dışına çıkmışlar. Örgüt içinde bulunduklarını kabul ediyor ve şimdi “etkin pişmanlık”tan yararlanıp cezasını 4'te 3'ten, 4'te bire kadar indirmeyi planlıyorlar. Bakarsınız pişmanlıktan yararlanana yeniden görev de verirler!
İtirafçıların sözlerine karşı
Dönemin HSYK Başkan Vekili Ahmet Hamsici ve bazı HSYK üyeleri itirafçı olunca tahliye edildiler. Dönemin HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur'un da “itirafçı” olmak için 23 Kasım'da başvurduğu öne sürüldü. Avukatı Çağrı Çetin'e sordum, Okur'un Ankara Başsavcıvekili Hakan Pektaş'a ifade vermek için dilekçe gönderdiği doğru ama bu itirafçı olduğu için değil, FETÖ/PDY yapısıyla ilgili konuları ve bugüne kadar şahit olduğu olayları ortaya çıkarılan bilgiler ışığında açıklayacağını söyledi.
Okur ifade için Silivri'den Ankara'ya getirilecek. 17 Temmuz'da gözaltına alındığı zaman da, yandaş basında “kaçmak isterken yakalandı” yalanı ortaya atılmış, hukukçu olan eşi Nurdan Okur, ev aramasında eşinin bulunduğuna ilişkin imzalı tutanağı o gazetelere göndermesi de yalanı ortadan kaldırmadı. HSYK'nın en kritik dairesinde görev yapmış birinin, itirafçıların açıklamalarında da isminin sıkça geçmesi normal. O zaman, Okur'un hakkında ortaya atılan iddialara karşı yapacağı açıklamalar da itirafçılık değil, gerçeğin ortaya çıkmasının bir çabası olarak da görülmeli.
KENDİSİNİ HER ŞEYDEN ÜSTÜN GÖRÜYORDU
Savcı Zekeriya Öz'ün görevden alınışının kuşkusuz ilginç bir perde arkası vardır. Görevden alınması, İbrahim Okur tarafından başkanlığını yaptığı 1. Daire'nin gündemine getirildiğinde üyeler adeta şoke olmuştu. Üst makamın kendilerinden isteği, Zekeriya Öz'ü “kırmadan almaları”ydı. Başsavcıvekilliğine verildi.Öz, o dönemde kendini öyle bir yere koyuyor ki normal yollardan görevden alınmasını imkansız görüyordu. Görevden alındıktan sonra HSYK'nın önemli bir yetkilisine, “Benim alınmamı Sayın Cumhurbaşkanı mı (Abdullah Gül) yoksa Başbakan Recep Tayyip Erdoğan mı istedi?” diye sordu. Yani, kendisini onlar istemedikçe kimsenin alamayacağını düşünüyordu. Haksız da değildi…
Silivri'de bulunanların mektup göndermeleri yasak. Onlara gelen mektuplar da OHAL boyunca verilmeyeceğine ilişkin C. Savcılığı kararı var. İlginç olan durumlardan birisi de üst düzey yargı mensuplarının tek kişilik odalarda tutulması, havalandırmaya bile yalnız çıkarılmaları. Kuşkusuz örgütün tam göbeğinde olanların itirafları önemlidir. Ama bir de cezaevi koşullarının iyileştirilmesi ya da salıverilmelerini sağlamak için itirafçı olanlar var. Her şey duruşmalarda ortaya çıkacak…