Zaman yazarı Mümtaz'er Türköne, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve hükümete yönelik eleştirileri ile gündem olan eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın açıklamalarına ilişkin olarak, "Arınç'ın jilet atar gibi, Erdoğan'ın karizmasında birkaç sözle çizilmedik yer bırakmaması, tek adamlığın havasının nasıl kolay söndürülebileceğini gösterdi" yorumu yaptı.
"Kaçınılmaz olarak çatışma cumhurbaşkanlığı ile başbakanlık arasında derinleşiyor" diyen Türköne, "Ne Erdoğan'ın kişisel istekleri, ne de Davutoğlu'nun kişisel direnci bu çatışmanın sebebi değil. Sorumluluğu olmayan biri yetkili hale geldiği zaman otomatik olarak devlet cihazı kilitleniyor. Ne özel sektör, ne siyasetçiler, ne de toplum için öngörülebilir ve içinde güvenle yaşanır bir düzen kalıyor. Türkiye yönetilir bir ülke olmaktan çıkıyor" ifadelerini kullandı.
Türköne'nin Zaman'da "Tek adamlık yürümüyor" başlığıyla yayımlanan (2 Şubat 2015) yazısı şöyle:
Bülent Arınç'ın jilet atar gibi, Erdoğan'ın karizmasında birkaç sözle çizilmedik yer bırakmaması, tek adamlığın havasının nasıl kolay söndürülebileceğini gösterdi.
Dikkat edin, havuz medyası kuyruğuna basılmış gibi hoplamasına rağmen, AK Parti sözcülerinden, hükümet üyelerinden ve hatta Erdoğan'a çok yakın isimlerden bile Bülent Arınç'a bir cevap gelmedi. Medyada Saray'ın kalemşörleri, Arınç'ın sözlerini çürütmek ve aksini savunmaya girişmek yerine sadece hakaret etmeyi seçtiler. Manzara, iktidar cephesinin iç mimarisinin, sırf algı yönetimi ve dev propaganda makinesi ile sürdürülen tek adamlık iddiasını taşıyamadığını da gösteriyor. Şaka değil, Arınç, Erdoğan'ı yolsuzluk iddiaları gibi en zayıf olduğu noktalardan değil, yağıp gürlediği en güçlü yanlarından vurdu. Erdoğan'ın Ergenekon cephesiyle kurduğu koalisyonun ortak düşman ihtiyacını karşılayan “paralel yapı” hayaletini elinden aldı. Çözüm Süreci'nin kritik kırılma anı olan Dolmabahçe Mutabakatı'nda Erdoğan'ın rolünü ifşa etti ve oy hesabı ile Türkiye'nin en hassas sorununun nasıl istismar edildiğini gözümüzün içine soktu. Yargı bağımsızlığının ortadan kalktığını, kuvvetler ayrılığının işlemediğini, devletin adalet dağıtamaz hale geldiğini, gazetecilere yönelik baskı ve tutuklamaların somut hiçbir delile dayanmadığını yetkili bir ağız sıfatıyla tescil etti.
Herkesin, Erdoğan'ı sevenlerin de karşı çıkanların da, hatta bizzat kendisinin de Arınç'ın sözlerine kişileri ve kişilik çatışmalarını aşarak bakması lâzım. Tek adam yönetimi kurmaya kalkmak ülkeye zarar veriyor, bir dikta yönetimi inşa edebilmek için ülkenin sahip olduğu her şey tehlikeye atılıyor. Kurumları ve devlet reflekslerini bir kenara bırakan kişisel tercihlere göre ülke yönetilemiyor. Size muhalif olan gazetecileri hapse attığınız zaman sadece basın ve ifade özgürlüğü değil, toplumu bir arada tutan adalet ve güven duygusu yerle bir oluyor. Erdoğan Putin ile kişisel dostluğu, Türkiye'nin bölge politikasına değil, otokratik bir yönetimin ihtiyaçlarına göre geliştirdi. Uçak krizi ve sonrasında tırmanan gerginlik, bu kişisel politikanın Türkiye'nin çıkarlarına ne kadar aykırı olduğunu göstermedi mi? Tek adam yönetimi, kendisini merkeze aldığı için tarih bilincine, orta ve uzun vadeli öngörülere karşı sağır ve kördür.
Türkiye'nin hızla bir dikta yönetimine doğru yol aldığını düşünenler, iki şeyi birbirine karıştırıyor. Sorumsuz, dolayısıyla yetkisiz cumhurbaşkanının yetkili ve dolayısıyla sorumlu başbakanın gücünü fiilen kullanması, yani yetki tecavüzünde bulunması ile güneş sistemi gibi tek bir kişinin etrafında her şeyin gezegenler gibi düzen içinde dönmesi birbirinden farklı şeyler. Erdoğan, kullandığı fiilî yetkileri yukarlardan bir yerden değil, başbakandan ve hükümetten alarak kullanıyor. “Cumhurbaşkanına hakaret” suçunun özel olarak koruduğu cumhurbaşkanının “alçak”, “ahlaksız”, “çirkef”, “hain” diye önüne gelene hakaret etmesi bu yetki ve sorumluluk dengesinin kurulamamasının adaleti nasıl kilitlediğine bir örnek değil mi?
Kaçınılmaz olarak çatışma cumhurbaşkanlığı ile başbakanlık arasında derinleşiyor. Ne Erdoğan'ın kişisel istekleri, ne de Davutoğlu'nun kişisel direnci bu çatışmanın sebebi değil. Sorumluluğu olmayan biri yetkili hale geldiği zaman otomatik olarak devlet cihazı kilitleniyor. Ne özel sektör, ne siyasetçiler, ne de toplum için öngörülebilir ve içinde güvenle yaşanır bir düzen kalıyor. Türkiye yönetilir bir ülke olmaktan çıkıyor.
Davutoğlu'nun vekil bırakmadan Arabistan'a gitmesi ve yanına Genelkurmay başkanı başta olmak üzere devletin güvenlik yöneticilerini de alması, tek adamın düzensiz ve öngörülemeyen yönetimine karşı, kurumsal bir tepki olarak yorumlanmalı. Bülent Arınç'ın çizip attığı kişisel karizmayı bir başkası değil, bu ülkenin ortak aklı ve kurumsal refleksleri zorluyor. Tek adamlık yürümüyor.