Aysel SAĞIR
Antonio Negri, “hayatlarımızı ele geçiren küresel kapitalizm”den, hayatlarımızı geri alarak onu daha da zeginleştirmenin yollarını bizimle konuşmak için İstanbul’daydı. Yanında, çalışmalarını Foucault üzerinde yoğunlaştıran filozof Judith Revel, “mülkiyet cumhuriyeti”ne karşı ortak’ı yaratma mücadelesi veren akademisyen Marco Assennato’yu da getirmişti. 27-28 Nisan gibi tam da 1 Mayıs’ın bir kaç gün öncesinde Negri’nin buralara gelmesi anlamlıydı. Zira hayatımızı tümüyle kuşatan, çıkış yollarını kapatan ama aynı zamanda da bir çok kapıyı ister istemez açık bırakan kapitalizmin hem güçlü, hem de çok güçsüz olduğunu bilmemiz gerekiyordu. Bugünlerde karmaşa içinde altı çizilen, sorunsallaştırılmış ‘ulusal’ konular da vardı bu bilmemiz gerekenler içinde. Eksik bildiğimiz, öğrenemediğimiz ve bu yüzden de çabucak unuttuğumuz Karl Marx’ı referans alan Negri, bütün yanıtların artık, 1940’lardan itibaren bugüne değişmiş olarak gelen sermaye yapısı içinde gizlendiğine işaret etti.
Paranın iktidarı
Biz, bugünkü halini tanımlayamayıp, onun adını doğru koyamadığımız ama bizi hücrelerimize kadar ele geçiren sermayeye, “paranın iktidarı”na karşı bir şey yapamıyorduk. Halen eski kapitalizm tanımlamaları vardı kafamızda ve mücadele şekilleri de eskiye göreydi. Bu yüzden mi bu kadar umutsuzduk acaba? Bu yüzden mi düşmanla istemesek de dolaşık yaşıyorduk? Yüzlerimizde kendisine yaranmak zorunda bırakıldığımız paranın aşağılayıcı izleri vardı. Bizi elinde bir kukla gibi oynatanları bir türlü teşhis edemiyorduk. Zaten yerlerinde hiç durmuyorlardı. İki yüz yıl öncesinde olduğu gibi fabrikalarının patronu olarak koltuklarında da oturmuyorlardı. Bulamıyorduk onları. Borsa labirentlerinde, dev telekomünikasyon ağlarının derinliklerinde, sibernetik kurgularda gizlenmişlerdi. Monokl Yayınları’nın davetiyle Bakırköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde çok yakınımıza gelen Negri, tüm bunları iki gün bizimle konuştu, anlattı. Hayatımıza hükmeden ama bir o kadar da korkak olan bu mikropları, tek tek gizlendikleri yerde teşhis ederek bize, hiç bir savaş teknolojisinin sahip olamayacağı silahları hediye etti.
Biyo-politika ve öznellikteki çoğulluk
İki gün süren konferansta neler dile getirildi? Konferansın ilk günü Negri, Komünizm ve Gelecekteki Politikanın Yeni Araçları, ikinci gün de Yeni Devrimci Hareketlerin Olanaklı Bir Biyopolitikası konulu iki uzun konuşma yaptı. Aslında bu, Devrimin Zamanı, İmparator, Yaban Kuraldışılık, Sanat ve Çokluk, Ortak Zenginlik, Devlet Biçiminin Bir Eleştirisi, Bizim Gibi Komünistler, Aykırı Spinoza, Marx Ötesi, Marx-Grundrisse Üzerine Dersler, Yıkıcı Politika, Direniş Üçlemesi, 21.Yüzyıl İçin Bir Manifesto... gibi Negri’nin tüm yapıtlarına hakim olan tez ve tahlillerinin özeti niteliğindeydi. Sürekli özne’ye vurgu yaptı Negri. Öznenin içindeki çoğulluğa, biyo-politikaya, en önemlisi de, yoksul’u yeni üretimin ve çokluk içinde tekillik edinmelerin, yeni bir dünyanın koşulu ve olanağı olarak sundu. Negri’nin Spinoza ve Marx, Focoult, Deleuze-Guattari gibi büyük düşünürlerle hareket ettiğini söylemeye gerek yok. Hiçbir dışarısının ve merkezin var olmadığı küresel akış, melezleşme ve sınırsız emek sömürüsü düzleminin karşısına devrimci öznellikleri çıkaran Negri, çarpıcı ifadeler kullandı.
Paranın insanlaştırılması
“Şiddetin devletin tekelinde” olduğu üzerinde duran Negri, “Finans kapitalin ve sermayenin bize zorla kabul ettirdiği” araçlardan en önemlisinin para olduğuna, paranın soyut hale getirildine dikkat çekti. Negri,kapitalin bir canavar değil ilişki biçimi olduğunu, mali kapitalin hayatımızın her alanına yatırım yaptığı gerçeğini dile getirerek, “paranın insanlaştırılması”nın “bilinçli toplumsal hareketin başında” geldiğini söyledi. İkinci konuşmasının sonunu şöyle bağladı Negri; “Devrimci bir alternatifin oluşumu için kapitalist egemenliğin emeğin gücünü engellemesininin önüne geçilmelidir. Eşitlik zorla yaratılmalıdır.”