40. yılını kutlayan ve beş yıldır albüm çıkarmayan Yeni Türkü’den Derya Köroğlu, “En büyük darboğaz sözlerde, müzikte değil. Söz etmek çok zor. Bu dünyada, şu yaşadıklarımız içerisinde didaktik ve slogancı olmadan insanların doğrudan kalplerine hitap edecek ama aynı zamanda dönemin tanıklığını da yapacak sözler bulamıyoruz. Yakalayamıyoruz” diyor.
Yeni Türkü, Vestel Gururla Yerli Konserleri kapsamında 24 Ekim Salı günü 21.00’de Zorlu PSM Drama Sahnesi’nde konser verecek.
Grupta dağılmalar olsa da grubun adını yaşatmakta inat eden Derya Köroğlu ile konser öncesi kahve eşliğinde 40 yılı başa sararak başlıyoruz sohbete.
- 40 yılı başa saralım ama o yıllar film şeridi gibi gözünüzün önünden geçtiğinde hangi kare sizi çekiyor?
İlk aşklar gibi ilk günler de unutulmaz... Biz ilk günler Selim Atakan’ın evinde toplanırdık, müzikle ilgili bütün birikimimizi ortaya koymaya çalışırdık. Zaten o dönemin büyük heyecanı vardı; politik ortam karışıktı ama bütün dünyada o gençlik hareketinin sönmeyen ateşi vardı. O rüzgârla, sevgiyle müziğe sarılıyorduk. Kendi dağarcığımızı zorlayarak yeteneklerimizin en ucuna varmaya çalışırdık. Evlerde beste yapıyorduk. İlk günlerin özeti bu.
"O teklif bana ters geldi"
- 40 yıla dönüp baktığınızda grup içinde çalkantılar, ayrılıklar da var. Keşke dediğiniz bir şey var mı?
90’larda “Vira Vira”yı kaydederken müzikal olarak anlaşmazlık içersindeydik, zaten akabinde Selim Atakan ayrıldı gruptan. Selim, Brit pop diyordu. Brit düzenlemeler yapıyordu. Yeni arayışlar içerisinde müzikal yollar ayrıldı. “Vira Vira”yı yapıp ayrılmak yerine “Vira Vira”dan önce herkes kendi çizgisini gerçekleştirseydi hepimiz için daha verimli olurdu.
- “Yeni Türkü” Derya Köroğlu mu yoksa Derya Köroğlu “Yeni Türkü” mü? Grup içinde öne çıkmanızın sizde de rahatsızlığı oldu mu?
Ya da bir bedeli? Evet, öne çıkmam çok söz konusu oldu. Plak şirketleri gelip bana albüm teklif ediyordu. Şirketler, tek başıma olmamın maddi anlamda da daha iyi olacağını söylüyorlardı. “Önde duran sensin, herkes seni biliyor, yola tek devam et” diyorlardı. Ama bu teklif bana prensip olarak çok ters gelmişti. Bu teklifleri hep reddettim. Sadık bir tarafım vardır. Grup fikriyle yola çıktık öyle de devam etmeliyiz diye düşündüm. Ayrıca ben grup düzeyine de inanan bir insanım. Arkadaşlarla bir arada olmak, birlikte çalışmak, birbirimize bir şeyler katmak bunlar beni hep heyecanlandırır. Evet öne çıkmalar grupta problem yaratır ama Selim Atakan için sorun değildi. O, hiçbir sakıncası olmadığını söylüyordu. Biz dostuz, grupta herkes birbirine dürüst oldu. Yaşamamızın sebebi de bu.
- Beş yıldır albüm yok. Neden? Ya da yeni albüm yolda mı?
Yeni albümün yolda olduğunu söyleyemem. En büyük darboğaz sözlerde, müzikte değil. Söz etmek çok zor. Bu dünyada, şu yaşadıklarımız içerisinde didaktik olmadan - ki bu bizim özelliğimizdir - slogancı olmadan insanların doğrudan kalplerine hitap edecek ama aynı zamanda dönemin tanıklığını da yapacak sözler bulamıyoruz. Yakalayamıyoruz. Öyle satırlar döküldü ki ortaya bu herkesin yaşantısına saplandı... O sözleri, müzikleri hâlâ festivallerde birlikte söylüyoruz.
"Edebiyat okuyan yok"
- Yeni Türkü şiirlerden çok beslenmiştir. Şiirlere yeniden bakmayı düşünmüyor musunuz?
Edebiyat bir zaman akıp gidiyordu, şimdi okuyan da kalmadı. Şairler kitap bastıracak yer bulamıyor, hepsini kendileri bastırıyor. O kadar kuvvetli bir geçmiş var ki onun dışına çıkmak zor oluyor. Ya da bizde mi bir tembellik var bilmiyorum. MFÖ için de bu böyle. Albüm çıkardılar ama o albümdeki kaç şarkıyı konserlerde dinleyiciyle beraber söylüyorlar merak ediyorum.
- Dinleyicinizin yeni şarkınıza eşlik etmemesinden korkuyor musunuz?
Korku değil ama oturuyor mu, oluyor mu olmuyor mu mühim olan bu.
- Yeni Türkü ile Murathan Mungan iyi bir kimya yakalamıştı sözmüzik anlamında. Bu birliktelik neden devam etmiyor?
Murathan uzun yıllardır artık şarkı sözüne yaklaşmıyor. Şiir ile şarkı sözünü ayırdı. Şiirinin bestelenmesini asla kabul etmedi. Şarkı sözü ayrı bir şey ben şu an şarkı sözü yazmak istemiyorum diyor. Kendisini sadece kitaplarına verdi ve o mecradan uzaklaştı. O yüzden son yıllarda bir birlikteliğimiz olamıyor. Ama derinlerden bir yerden su yüzüne çıkacağız bir gün. Şunu söylemeliyim, her şarkı çağıyla hayat buluyor. Çağın ruhuyla anlam buluyor şarkılar.
- Derdiniz çağı ıskalamadan üretmek mi?
Evet estetiği sadece bir biçim olarak göremezsiniz. Bugün insanların dinledikleri müziklere bakın, biraz bizim dışımızda bir dünya akıyor. Biz belki de bu dünyaya giriş yapamıyoruz.
- Siz çalışmalarınızla çağa tanık olduğunuzu düşünüyor musunuz? Ya da Türkiye’ye?
Öyle sözler var ki onlar bugünü de anlatıyor. Bu bakımdan belki de bugünü de yakalıyor. “Ya dışındasındır çemberin ya da içinde” bu söz 50 yıl sonra da geçerli. “Sanma ki yaralı uçmaz bir daha” bunlar kalplerde yer etmiş dizeler müziğiyle birlikte. Akdeniz ruhunu da içeriyor. Akdenizlilikte hep içli bir taraf vardır. Ne kadar coşkulu olsa da hep bir yanık tarafı vardır.
- Ama biz dinleyici olarak bugünün ‘Yeni Türkü’sünü istiyoruz.
Bugünün yeni türküsünü keşfettiğimde size bildireceğim.
- Çok mu şiir kitabı okuyorsunuz?
En çok şiir okuyorum. Rus klasik edebiyatını çok seviyorum. Ama bugünlerde biraz okuma sürecim dağıldı.
- Albüm kültürü...
Herkes tıklıyor. Bir tıkla “Oo ne güzelmiş” diyor. O tıkladığınızın ne olduğunu bile bilmiyorsunuz. Şarkıcının adı biliniyor ama kim çalıyor, sözleri kim yazmış bunların hiçbiri yok. Bir albüme sözleri kitapçık gibi yerleştiren ilk biziz. Müziğe hâkim olan tüccar bir düşünce vardır, biz bunun dışında bir yere çıktık. Sözü, müziği kimin yaptığını bilmediğin müziği ezbere dinliyorsun demektir. Gerçi pop müziği sözleri de yazılmaya değemeyeceği için belki de albüme koymuyorlar.
"İnsan müziksiz olmaz"
- Pop müziğinin dışında mısınız?
Türkçe pop denen müziğin çeşitleri var. Türkiye’de hiçbir zaman popun tam bir ayrımı olmadı. Kral TV dönemlerinde aynı listede rock, pop, arabesk, türkü bir arada verilirdi. Biz böyleyiz demek ki böyle bir karmaşa içerisinden geliyoruz. Kenan Doğulu, Türk popunun çok iyi bir temsilcisi. Tarkan’ın son albümünü ise hiç beğenmedim. Satış için ve popüler olmak kaygısıyla yapılan çok düşük seviye hamleler. Müzik değil hamle diyorum. Sen Tarkan’sın, o kaliteni korumalısın. Kenan Doğulu’da bu eğilimi görmüyorum. Kenan Doğulu da şarkılarını geniş kitlelere söylemek istiyor ama bunu müzik kalitesini bozmadan yapıyor. Ceylan Ertem, Jehan Babur’u çok beğeniyorum ama.
- Ankara Fen Lisesi, ODTÜ Mimarlık mezunusunuz. Müzik ve matematiği yan yana getirince ne görüyorsunuz?
En ilkel kabilelerde bile ritimler var. Ta o zamanlardan bu yana insanın doğayla mücadelesinde müzik var. Kendisini var etmesi için müziğe muhtaç. İnsan, yaşama gücünü buluyor müzikle, ritimle. İnsan müziksiz olamaz.
- Gitarla gecekuşluğuna devam mı?
Gecekuşluğuna devam maalesef. Hatta lisede zorunlu olmasaydı sabah kalkmazdım. Yapım bu. Üstüne bir de gitar ve müzik eklenince geceleri yaşıyorum, geceleri yaşamaya devam.
- Eskiden albüm satmak için Cumhuriyet’e ilan vermişsiniz...
80’lerde tiyatro ve albüm ilanları olurdu. İnsanlar o ilanları takip ederdi. İlanı görenler mektup yolluyordu bize, biz de mektuplara cevap verip posta yoluyla albümü yolluyorduk. İpek baskıyla kaset kapağı yapardık. İpek baskı sanatı hâlâ devam ediyor. ODTÜ’nün afişlerini de yapardık o baskıyla.
"Aklıselim karar veren bir yönetime ihtiyacımız var"
- Bugünün gündemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye çok büyük değişimlerden geçiyor. Bu değişimlerden geçmesi çok sarsıcı şeylere de sebep oluyor. Her yıl yaşadığımız terörle bağlantılı olaylar, komşularımızla hatta bütün dünya ile yaşadıklarımız bizim tutarlı bir yerde olmadığımızı gösteriyor. Türkiye’nin aklıselim karar veren bir yönetime ihtiyacı var. Bunu da bu karışıklık içerisinde gerçekleştiremiyor. Adaleti de yitiriyoruz. Doğrusu çok vahim görüyorum Türkiye’nin bugünkü durumunu.
"Başka türlü bir türkü!"
- Grubun adı “Yeni Türkü” ama parçalar türkü değil, ama türkü kadar etkili, anonimleşmiş.
Türküyü, geleneksel halk müziği anlamında kullanıyoruz. Türkü diye bir deyiş başka ülkede yok. Türkiye’ye özgü bir şey. Türkü, Türkiye’nin müziği, Anadolu’nun sesi gibi ifadesi var türkünün. İlk zamanlarda biraz daha türküydü, bağlama vardı. Türk müziğinin sazları girdi işin içine, ud, kanun gibi. Ama daha sonra yaptıklarımız şarkıya benzedi. Kulaklara yerleşen tarzımız Akdeniz tarzı oldu.
Yaşar Miraç faktörü var biraz. Onun “Yeni Türkü” adında dergisi vardı. Yazdığı şiirlere türkü diyordu. “Yeni Şarkı” diyemezdik çünkü o zaman böyle bir ufkumuz yoktu. Başka türlü bir türkü! Türkünün yenilenmişi gibi düşünmek lazım.
- Pek çok dizi müziği yaptınız. Şimdiki diziler entrika... Kim kimin kuyusunu kazarsa... Böyle bir dizinin müziğini yapabilir misiniz?
Herhalde yapamam. Şimdiki diziler neredeyse 150 dakika ve her saniyesinde müzik var. Çünkü sahneler boş! Doldurmaca yani. Her hafta 150 dakika dizi nasıl oluyor? İnsanlar perişan oluyor zaten. Özellikle o dizilerin yapım ekibinde olanlara Allah kolaylık versin. “Süper Baba”yla özdeşleşmiş 90’ların o aile dizilerinin içine bizim müziğimiz çok yakışıyordu. 2000’de “Yeditepe İstanbul”un müziğini yaptık, o da bu ruhtaydı ama ondan sonra artık tadı kaçtı. Kanaldan elemanlar gelip şuraya müzik koyalım dediği noktada bıraktım dizi müziğini. Bunlar benim kaldıramayacağım şeyler.