Yeni Şafak yazarı Selçuk Türkyılmaz, bugünkü yazısında, müzisyen, yazar ve yönetmen Zülfü Livaneli’nin, eski CHP Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal’la ilgili sözleri nedeniyle gündem olan, söyleşideki “Bülent Ecevit, Fethullah Gülen teşkilatıyla yan yana geldi, onlara kontenjan verdi, her türlü olanağı sundu” sözlerini değerlendirdi.
“15 Temmuz 2016’ya yaklaştıkça FETÖ’nün Türkiye’ye büyük bir müdahalede bulunacağı görülebiliyordu” diyen Türkyılmaz, 2013 yılında yaşananlara değinerek, hadiseleri yorumlayabilmek için bütüne odaklanması gerektiğini belirterek, “Gezi Parkı Kalkışması’nda birbirine zıt kutuplarda yer aldığı düşünülen FETÖ gibi bağımlı yapı unsurları ile sanat camiası arasındaki birlikteliğin üzerindeki sır perdesi tam olarak kaldırılmamıştır. Bağımlı yapılar arasında da kitlesel olarak bir temassızlık vardı. 2013’ten sonraki hızlı yakınlaşma da dikkat çekiyordu. Bu tarihten sonra bağımlı yapılar arasında hem örgütlü bir yakınlaşma hem de kitlesel temas sağlanıyordu” diye yazdı.
Türkiye’nin bağımsızlaşma adımlarını durdurmak için harekete geçen bağımlı yapıların ortaya çıkması, kök salması ve güçlenmesi uzun bir geçmişin ürünü olduğunu yazan Türkyılmaz, “Bu geçmiş ortaya çıkarılmadan olayları aydınlatmak neredeyse imkânsızdır. Çoğu ifadeler iz karıştırmaya matuf olduğu için karmaşık ilişkiler gözlerden uzak tutulacaktır. Zülfü Livaneli’nin açıklamalarına da bu çerçevede bakmak gerekir. Livaneli, 1990’ların başından itibaren İslam dünyasının düşmanlaştırılacağını görenlerden birdir. Onun bağımlı yapıların derin kökleri hakkında fikir sahibi olması gerekir” dedi.
Livaneli’nin “Ecevit, Fethullah Gülen teşkilatıyla yan yana geldi, onlara kontenjan verdi, her türlü olanağı sundu. Cemaati devlete ilk yerleştiren Tayyip Erdoğan değil, Bülent Ecevit’tir” sözlerini hatırlatan Türkyılmaz, özetle yazısına şöyle devam etti: “Güya insaflı bir açıklama yapmış oluyor. Kuşkusuz 28 Şubat’ta Bülent Ecevit ile FETÖ elebaşı arasındaki yakınlaşma gözle görülür bir hâl almıştı fakat bu tespit, derin bağlantıları izah etmez. Çünkü Ecevit’ten ve 28 Şubat’tan çok daha önce, 1960’larda Kasım Gülek’in müdahaleleri bilinmeden 2013’teki ani yakınlaşma anlaşılamaz. Bu da II. Dünya Savaşı’ndan sonraki gelişmeleri birbiri ile ilişkilendirmeyi zorunlu kılmaktadır.
Livaneli’nin FETÖ meselesini bilerek Ecevit’e indirgediğini söyleyebilirim. Aynı söyleşide Livaneli, Türkiye için çıkış yolunun Avrupa Birliği olduğuna inandığını da söylüyor. Söyleşide işaret edilen tarihin 2000’lerin başı olduğu da belirtilmiş. Söyleşiden Livaneli’nin bu inancını koruduğu da anlaşılıyor. FETÖ’cülerin sığındıkları ülkelerin başında AB ülkeleri geliyor. Fakat Livaneli FETÖ’yü devlete yerleştiren Ecevit’i hedefe koyuyor. Yani ne AB ne de ABD FETÖ ile ilişkilendirilmiyor. Bunun tabiî bir sonucu olarak da Türkiye’nin bağımsızlaşma yönünde attığı kararlı adımlara temas edilmiyor”
Yazının tamamını okumak için tıklayın