Yeni Şafak yazarı İbrahim Tenekeci, "Şu anda, ülkemiz açık bir şekilde saldırı altındadır. Millet ve devlet düşmanlarıyla aynı otobüse biniyor, belki de aynı binada oturuyoruz" iddiasını dile getirdi. Tenekeci, "Türkiye, ayakta kalan ve inşallah kalacak olan tek Sünni devlettir" dedi.
Tenekeci'nin Yeni Şafak'ta "Kimiz, kimlerdeniz?" başlığıyla yayımlanan (25 Temmuz 2015) yazısı şöyle:
Şu birkaç yıl içinde duymadığımız yalan, görmediğimiz kötülük kaldı mı?
Kaza ihbarı yapıp yardıma gelen trafik polislerine pusu kurmak gibi. Buna benzer onlarca acı ve acımasız örnek var. Zaman içinde isimler unutuluyor olabilir. Fakat zulüm unutulmaz.
Ölüsü olan gülmüş de, delisi olan gülmemiş. Bu atalar sözünü artık güncelleyelim: Ölüsü olan gülmüş de, kötüsü olan gülmemiş.
Çarşamba günkü yazımızda, 'milletimizin ve memleketimizin örgütlü bir kötülükle karşı karşıya olduğunu' söylemiştik. İçerden ve dışardan. Evvela milletin sabrına, sağduyusuna saldıran bir kötülük bu. İyi niyete ve ortak duygulara kasteden.
Derler ki, bin yapıcı bir yıkıcıyla başa çıkamaz. Derler ki, bin dost az, bir düşman çok. Feridüddin Attar, 'şu dört şey insanı düşkünlüğe uğratır' der. Sadece birincisini verelim: 'Çok düşman.'
Peki, ne yapacağız? Önce nereli olduğumuza, nerede durmamız gerektiğine karar verecek; sonra bulunduğumuz yeri tahkim edeceğiz. Adaletli, asaletli ve dirayetli davranacağız. Evsahibi olduğumuzu hatırlayıp tahriklere kapılmayacağız.
Türkiye, bütün partilerin, siyasi liderlerin ve şahsi ikballerin üstündedir. Menfaatlerine bağlı olanlar, bunu elbette anlayamazlar.
Türkiye, ümmete lazımdır. Gariplere, mazlumlara lazımdır. Ülkemiz, ateşe atılacak değil, yangından ilk kurtarılacak olandır.
Eski defterleri açıp geçmiş hataları dillendirmek yerine, bundan sonrası için ne yapılabilir, onu konuşmalıyız.
Söylenecekleri söylüyor, fakat yapılması gerekenleri yapmıyoruz. Bunu da aklımızın bir köşesinde tutalım.
***
Borçtan kurtulmanın iki yolu vardır: Çalışıp ödemek yahut inkâr etmek...
Bu güzel topraklara ve temiz ecdadımıza çok şey borçluyuz. Borcumuzu ancak çalışarak ve sahip çıkarak ödeyebiliriz. İnkâr edenlerden olamayız. Vefasızlık yapamayız. Çünkü vefa müminin yurdudur. Güven de öyledir.
Ahmet Muhip, 4 Temmuz 1949 tarihli yazısında, “Allah tarihten razı olsun” duasında bulunur. “Ya tarihimiz olmasaydı” diye sorar. “Halimizi görenler bize şöyle seslenseler haklı olmazlar mı? Siz kimlerdensiniz?” Dıranas, 'yirminci yüzyılın ortasında yolsuz yordamsız kalmak'tan bahseder.
Aradan geçen bunca zaman, olumsuz gidişatı değiştirmiş midir? Bir kesim için evet, bir kesim için hayır. Daha iyi ve daha kötü.
Maalesef, milletin ve memleketin hayrına olan her türlü adıma / gelişmeye karşı çıkan kalabalık bir kitle oluştu. Ne yazık ki, ittifak konusunda sınır ve ölçü tanımıyorlar.
Tam da burada, kendimize şunu soralım: Kimiz, kimlerdeniz?
Bir soru daha: Türkiye biraz zayıflamış olsa, neler ve neler göreceğiz?
***
Devlet uyursa, millet uyanır. Bu durumun son iki örneği, İstiklâl Harbi ve Kıbrıs Barış Harekâtı'dır. Siyaset için söylersek; DSP'nin üç yıl içinde yüzde yirmi ikiden (1999) birlere (2002) kadar düşmesi.
Şimdi, şu anda, ülkemiz açık bir şekilde saldırı altındadır. Mareşal Fevzi Çakmak'ın rakamlarına göre, Birinci Dünya Savaşı boyunca, Türk tarafına altı milyon (6.000.000) tam teçhizatlı düşman askeri saldırmış. Yanı sıra çeteler, eşkıyalar, hainler. Artık böyle değil. Millet ve devlet düşmanlarıyla aynı otobüse biniyor, belki de aynı binada oturuyoruz. Yüz sene önce askerlerini gönderenler, bugün, işbirlikçilerini kullanıyorlar. Çünkü maliyeti kıyaslanamayacak kadar az.
Peki, Türkiye'ye yapılan bu saldırıyı Mısır'dan, Gazze'den, Suriye ve Irak'tan bağımsız düşünebilir miyiz? Hayır, düşünemeyiz. Esasında saldırı, hep söylediğimiz gibi, ülkelere değildir. Saldırı, Moğol istilasını durduran, Haçlı Seferleri'ni karşılayıp sonlandıran, yüz yıl önceki paylaşımda zorluk çıkaran Sünni omurgaya karşıdır. İslâm'ın direnç merkezine. Irak'ta işgal kuvvetlerine kimler direndi, hatırlayın.
Türkiye, ayakta kalan ve inşallah kalacak olan tek Sünni devlettir. Unutmayalım; Diyanet'le ve Sayın Mehmet Görmez'le ilgili kara propaganda da bu saldırının bir parçasıdır.
Bütün bu yazdıklarımızı bir cümleyle özetleyelim: Bu ülke, İslâm dünyasının kilit taşıdır.