Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, ABD ve Rusya öncülüğündeki koalisyon güçlerinin Suriye'de yürüttüğü operasyonlarla ilgili olarak "Türkiye, Esad'a saplanıp kalmaktan uzaklaşmalı, etkili olduğu grupları da çözüm için cesaretlendirmelidir. Mesele Esad'ı aklamakasla değildir ama bugünkü Suriye krizinin bir sonraki adımı çok vahimdir, Türkiye'yi yakacak kadar tehlikelidir" dedi. "Çünkü Irak'tan sonra Suriye'nin de elden çıkması, Türkiye'yi hedef yapacaktır. Zaten FETÖ ile PKK ile hedef yapılmıştır" diyen Karagül, "Türkiye'nin FETÖ, PKK ve PYD gibi örgütlerle mücadelesi terörle mücadele değil, işgal güçleriyle mücadeledir. Bu böyle bilinmelidir" ifadesini kullandı.
İbrahim Karagül'ün "Suriye savaşı dünya savaşına dönüşmeden…" başlığıyla yayımlanan (19 Eylül 2016) yazısı şöyle:
Tamamen IŞİD ile çevrelenmiş Deyr ez-Zur kenti önceki gece neredeyse devletler savaşının başladığı yer oluyordu! Neredeyse bütün ülkeler, bütün örgütler hareketlendi. Ülke o kadarkırılgan hale gelmiş, o kadar güçler çatışmasına sahne oluyordu ki, örgütler üzerinden yavaş yavaş devletler kapışmasına dönülmek üzereydi. Önceki geceki saldırı, çok cepheli bir çatışmanın fitilini ateşleyebilirdi ve bu ateş bütün coğrafyayı yakacak ölçüde genişleyebilirdi.
Bunlar belki size afaki geliyordur belki ama Suriye gerçekten deçokuluslu hesaplaşmanın, güçler çatışmasının, harita taslaklarının, jeopolitik restleşmenin, küresel iktidar paylaşımının en sıcak, en sancılı cephesi haline gelmiştir. Geçen her gün, geri dönüşü biraz daha zorlaştırmakta, çatışmayı daha dabölgeselleştirmekte hatta küreselleştirmektedir. Suriye Suriye olmaktan çıkmakta, Suriyelilerin meselesi olmaktan uzaklaşmakta, ülke Suriye halkının da elinden çıkıp merkez ülkelerin savaş alanına dönüşmektedir.
Olay Suriye savaşı olmaktan çıkmıştır!
Yaşanan şey Suriye iç savaşı değildir. Rejim meselesi değildir. Demokrasi ve özgürlük meselesi olmaktan çıkmıştır. Atlantikçi güçlerle Asyalı güçlerin kavgasıdır. Suriyeli örgütler, hangi tarafta olursa olsun, bu büyük kapışmanın figüranları haline gelmiştir.Kim kazanırsa kazansın, Suriye halkı uzun süre bu ülkeye hakim olamayacaktır, ülke başkaları tarafından yönetilecektir. Eğerparçalanmazsa ülke, belki onlarca yıl kendine gelemeyecek, yeniden Suriye olamayacaktır.
Önceki gece, ABD savaş uçaklarının rejim ordusuna yönelik saldırısındayüze yakın Suriye askeri öldü. İçlerinde Rus askerlerinin ve İran destekli militanların da bulunduğu söyleniyor. Rusya ABD'ye ateş püskürdü ve BM Güvelik Konseyi'ni toplantıya çağırdı.
Saldırıdan hemen sonra IŞİD'in gelip havaalanını ele geçirmesi, ABD ile IŞİD bağlantısına dair şok edici bir örnekoluşturdu. Bu da, Irak'tan sonra Suriye'de de Batılı güçlerle terör arasındaki bağları ortaya çıkaran yüzlerce örnekten biriydi. Gece yarısı dünya bu saldırının sonuçlarını tartışırken Golan bölgesinde İsrail ile çatışma, Lübnan sınırından da çatışma haberleri geliyordu.
Düğümün çözülmesi ve sistematik kaos..
Savaşın başladığı günden bu yana hep şunu söyledim: Suriye Ortadoğu'nun düğüm noktasıdır. Düğümü çözmek kolay ama bir daha düğümlemek imkansıza yakındır. O düğüm çözüldü, düğümle birlikte bütün bölge çözüldü. Amaç da buydu zaten,bölgeyi çözmekti. 2001'deki Irak işgalinden bu yana sistematik kaosve çözülme haritası uygulandı.
Birinci Dünya Savaşı sonrası yeni bir coğrafya dizayn ediliyordu ve artık hiçbir ülkenin ulusal sınırları güvence altında değildi. Irak ve Suriye'nin dışında Yemen'den Lübnan'a, İran'dan Türkiye'ye kadar herkes bu kaosun içine çekilecekti. Batı'nın, Atlantikçi merkezin yeni dünya tasarımının, küresel hesaplaşma planının merkezi bu projeydi.
Anavatan: Tehdit Haçlı Savaşları kadar büyük
Coğrafya insanlığın anavatanıydı ve anavatanı kontrol eden dünyayı kontrol edecekti. Jeopolitik hesaplar, enerji hesapları, kara ve deniz ticaret yollarını anlatmaya bile gerek yok. Suriye nasıl Ortadoğu'nun düğüm noktasıysa, bu coğrafya da dünyanın düğüm noktasıydı. Batı'nın bu seferki müdahalesi deHaçlı Savaşları kadar, Moğol istilası kadar, 1. Dünya Savaşı kadar belirleyici olacaktı.
Bugünkü Suriye meselesini Irak işgaliyle, Afganistan işgaliyle, Yemen kriziyle, Basra Körfezi'yle, Kızıldeniz'deki yığınakla, mezhep krizi projesiyle görmeyenler, meseleyi hiçbir şekilde anlamayacaktır. Konjonktürel hesaplarla hareket edenler hep kaybedecektir. Kendi gelecek hesaplarını ABD'ye ya da bir başka gücebağımlı hale getirenler kesinlikle kaybedecektir. Suriye krizini sadece rejim ve muhalefet olarak görenler kaybedecektir.
15 Temmuz saldırısı, FETÖ ve Suriye savaşı
Nasıl 15 Temmuz sadece FETÖ müdahalesi değilse, çokuluslu bir projeyse, bölgemizdeki her hareket de çokulusludur ve yeni coğrafya tasarımının bir parasıdır. Nasıl Afganistan işgalinin sebebi Taliban ya da El Kaide değilse, nasıl Irak'ın işgal sebebi Saddam değilse, Suriye'nin bu hale getirilmesi de Esad ya da daha dar bir gerekçe değildir. Dikkat edin, Afganistan Orta Asya'nın kapısıdır. IrakMezopotamya'nın kalbidir. Suriye Basra Körfezi ile Akdeniz arasındaki en önemli bağlantıdır ve İsrail karşısında bir savunma kalkanıdır.
Dünyanın yeniden kurulduğu, biçimlendiği, güç haritasının yeniden şekillendiği bir tarih diliminde bizlerin, coğrafyanın insanlarınınönümüze bakıp dar, küçük hesaplarla büyük hesapları anlama girişimlerimiz hep hüsranla sonuçlanacaktır. FETÖ, PKK, PYD, IŞİD ve diğer küçük örgütlerin hepsi bir şekilde bu büyük hesaplaşmanın birer parçasıdır. Bizi bir örgüte yoğunlaştırıp, başka örgütlerle vuranları göremiyorsak, coğrafyayı da göremeyiz, ülkemizin geleceğini de.
Rusya ile kapıştırma ve yeni Kırım Savaşı
Net söyleyelim: Osmanlı'dan sonraki en büyük istila harekatıyla, parçalanma senaryosuyla, yok edilme projeleriyle karşı karşıyayız.Mesele hiçbir şekilde Suriye değil, coğrafyanın tamamıdır ve Türkiye de bu tasarımın içindedir. Türkiye bu anlamda çok büyük saldırılara maruz kalmaktadır. Ülkenin vesayetten kurtulma mücadelesi ardı ardına gelen saldırılarda durdurulmaya çalışılıyor. Gezi, 17-25 Aralık ve son olarak da 15 Temmuz saldırısı bu çerçevededir.
Bundan sonra ne yapacaklarına dair çok ciddi biçimde kafa yorulmalı, öngörüler üzerine çalışılmalıdır. Çünkü bu varlık/yokluk meselesi haline gelmiştir. Tarihteki örnekleri tek tek masaya yatırılmalı, bugüne hazırlıklar yapılmalıdır. Zira coğrafya aynıdır, güçler aynıdır. Mesela, 1853-56 arası yaşanan Kırım Savaşı bir Osmanlı-Rus savaşıdır. İngiltere ve Fransa Osmanlı'nın yanında yer almış,Ruslar Akdeniz'den uzak tutulmuştur.
Ama bu savaş, Osmanlı'nın rehin alındığı savaştır. Kırım Savaşı ile Osmanlı “Avrupa içi sorun”a dönüşmüş, vesayet altına alınmıştır. Suriye meselesinde Türkiye ile Rusya'yı kapıştırmaya dönük süreç buna çok benzemektedir. Vesayetten kurtulma mücadelesi veren Türkiye, belki Rusya ile kapıştırılacak, iki ülke de yıpratılacak, ABD ve Avrupa Türkiye'yle destek verecek ama sonuçta Türkiye yeniden vesayet altına alınacaktı. “Kurtarıcı” Batı bizi bir kez daha rehin alacak ve yüzlerce yıllık varolma mücadelesi sona erecekti.
Çevreleme planı ve Fırat Kalkanı
Fırat Kalkanı operasyonu ile Türkiye, Suriye meselesinde ilk kez rasyonel bir müdahalede bulundu. Güneyimizde örülmek istenenterör koridoru bir kuşatma, çevreleme planıydı. Operasyon hiçbir şekilde bu noktada kalmamalı, Musul-Halep çizgisinin kuzeyindeki bölgelerin Türkiye için tehdit haline gelmesi engellenmelidir. Bu müdahale hem Suriye'yi hem de Türkiye'yi parçalanmaktankurtaracaktır.
Çünkü koridor planı başarılı olduğu anda Türkiye cephesi açılacaktır. Ama Türkiye, bu müdahaleyi ABD'ye rehin vermemelidir. Son yirmi beş yılda, güneyimizdeki bütün ABD müdahaleleri Türkiye'nin aleyhine olmuş, kaos adım adım ülkemize servis edilmiş, cephe sınırımızın sıfır noktasına kadar taşınmıştır. Bir adım sonrası Türkiye'nin Suriyeleşmesidir. Zaten 15 Temmuz da böyle bir planın ilk aşamasıdır.
Irak'la yakınlaşma yeniden sağlanmalı
Türkiye Irak'ın bütünlüğünü savunduğu kadar, Bağdat ile ilişkilerini yeniden inşa etmelidir. Irak içinde iktidar adalarına değil, merkez iktidara yakın durmalı, merkezin güçlenmesine destek vermelidir. Bağdat-Ankara ilişkileri, bütün hesaplar sıfırlanarakyeniden güçlendirilmelidir. Ankara'yı Bağdat'tan uzaklaştıracak her öneri, terör koridoru planıyla aynıdır.
Türkiye, IŞİD'le mücadele ederken ya da o mücadeleye yönlendirilirkenPKK/PYD'ye alan açmaya çalışanların tuzağına düşmemelidir.FETÖ ile içeride mücadele ettiği kadar, bu planın Türkiye içindeki ayaklarıyla da keskin bir mücadeleye girişmelidir. Aksi takdirde o IŞİD'le uğraşırken sınırlarımız PKK'nın cephelerine dönüştürülecektir. Bu planın içeride pazarlamacıları olduğu bir gerçektir.
Suriye'nin bütünlüğü ve çözüm için radikal karar
Türkiye, Suriye'nin toprak bütünlüğünden asla taviz vermemeli,radikal kararlar alma pahasına çok acil çözüm planına yoğunlaşmalıdır. Bu anlamda her ülke ile işbirliği yapabilmeli ama esaslı olarak bölge ülkeleri öncelenmelidir. Bölge ülkelerinin olmadığı hiçbir plan başarılı olmayacak, dışarıdan dayatılan bütün planlar kaosu daha da derinleştirecek, hiçbir şekilde çözüm getirmeyecektir. ABD ve Avrupa'nın son yirmi yıldır bölgeye dair bütün çözüm önerileri kaos projeleri olmuş, krizleri çok daha büyütmüştür.
Türkiye, Esad'a saplanıp kalmaktan uzaklaşmalı, etkili olduğu grupları da çözüm için cesaretlendirmelidir. Mesele Esad'ı aklamakasla değildir ama bugünkü Suriye krizinin bir sonraki adımı çok vahimdir, Türkiye'yi yakacak kadar tehlikelidir. Bunun için duygusal yaklaşımlar terkedilmeli, bazı çevrelerin bu yönde baskılarının üstünde bir akıl üretilmelidir.
Çünkü Irak'tan sonra Suriye'nin de elden çıkması, Türkiye'yi hedef yapacaktır. Zaten FETÖ ile PKK ile hedef yapılmıştır. Türkiye'nin FETÖ, PKK ve PYD gibi örgütlerle mücadelesi terörle mücadele değil, işgal güçleriyle mücadeledir. Bu böyle bilinmelidir.