Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, dün (23 Mayıs 2017) hayatını kaybeden gazete yazarlarından Akif Emre ile ilgili olarak "Merdivenlerden çıkışını, asansöre binişini izledim kamera görüntülerinden. Gayet sağlıklı, omuzuna astığı çantasıyla yürüyen Akif Emre'ydi. 15-20 dakika sonra bu dünyadan göçüp gideceği kimin aklına gelirdi" dedi.
İbrahim Karagül'ün "Eyvallah’ı olmayan, omurgalı, onurlu bir ‘adam’dı Akif Emre.." başlığıyla yayımlanan (24 Mayıs 2017) yazısı şöyle:
Yazmanın en zor olduğu anlar kaybettiğin birinin arkasından cümle kurmaktır. Sadece hissedersin, suskunluğa bürünürsün, kelimeler dökmek istemezsin, derin bir iç geçirirsin, “üç günlük dünya” dersin. İçinden dua etmekten başka bir şey geçmez.
Kelimeler ağır birer yük, angarya haline gelir. “İyi adamdı” lafları boş laflara dönüşür. Arkasından sarf ettiğiniz her güzel cümle ona değil, bu dünyaya dönük olur. Hedefler, iddialar, kavgalar gözünde küçülür gider, değersizleşir, anlamsızlaşır.
Beni Yeni Şafak'a Akif Emre davet etmişti. 1995'te bu gazeteye onunla başladım. Yeni Şafak'ın kurucuları arasındaydı ve yazı işleri müdürlerinden biriydi. Uzun süre beraber çalıştık.
Yeni Şafak'ın, Türkiye'nin siyasi tarihiyle özdeşleşen kaderinde, birçok olaya, krize, gelişmeye birlikte tanık olduk. Daha sonra Yayın Yönetmeni oldu, yine beraber çalıştık. Yayın yönetmenliğinden ayrılsa da uzun yıllar, kesintisiz yazarlığa
devam etti.
O Yeni Şafak'a karakterini veren isimlerden biriydi. Yeni Şafak çizgisi o ve birkaç arkadaşının öncülüğünde şekillenmiş, Türkiye eksenine sabitlenmişti. Dava, Türkiye üzerine kurulmuştu ama bütün “coğrafyamızı” kucaklıyordu.
Yıllar sonra, bugüne geldiğimizde gördüğümüz şey; 23 yıl önce bu temeli atanların ne kadar ileriyi gördüğü, nasıl bir Türkiye hayal ettiği, o hayale nasıl ulaşıldığı, dünya tasavvurlarının ne kadar gerçekçi olduğudur.
Türkiye'nin siyasi değişim mücadelesinde “gazilik” unvanını hak eden Yeni Şafak'ın temel eksenini şekillendiren isimlerden biriydi Akif Emre. Frenleri sağlam, sağa sola yalpalamayan, en kritik zamanlarda nerede durulacağını bilen, “eyvallah”ı olmayan, omurgalı, onurlu bir “adam”dı.
Belki çok “kırıldı” ama hiç eğilmedi.
Dün sabah gazetede haberi alır almaz, arkadaşlarımla Gayrettepe'deki ofisine gittik. Ailesi, bir kaç ofis çalışanı ve bir kaç yakın dostu gelmişti henüz. Kısa bir süre sonra da Albayrak Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Albayrak geldi. Üstüne bir seccade örtülmüş, boylu boyunca yerde yatıyordu. Mehmet Güney diz çökmüş, derin bir hüzünle dua ediyor, ailesi yerde oturmuş sükunetini korumaya çalışıyordu.
Ofise gelmiş, bir çay bir poğaça almış, toplantıya hazırlanmaya başlamış. Toplantı saati geçmesine rağmen gelmeyince çağırmak için kapısını açmışlar. Bir bakmışlar ki, sandalyesinde öylece sessizliğe uçup gitmiş.
Masasındaki notları, tahtada çalışma konuları listesi..
Çay da yarım kalmış, poğaça da..
Merdivenlerden çıkışını, asansöre binişini izledim kamera görüntülerinden. Gayet sağlıklı, omuzuna astığı çantasıyla yürüyen Akif Emre'ydi. 15-20 dakika sonra bu dünyadan göçüp gideceği kimin aklına gelirdi..
Ama biz iman edenlerdeniz. Hayatın bir emanet olduğunu bilenlerdeniz. Nefesin ne zaman tükeneceğini kim bilebilir ki.. Biz o kadere teslim olanlardanız.
Üzerimde çok emeği var Akif Emre'nin. Hem mesleki olarak hem de düşünce dünyamın şekillenmesi açısından. Coğrafyanın neresinde bir olay olsa, o tarafa yönelsek Akif Emre'nin izlerini görüyorduk. Moro'da barış görüşmeleri olur, Akif Emre'nin daha önce Selamet Haşimi ile yaptığı söyleşi çıkardı karşımıza. Ne zaman İslam şehirlerine yönelsek Akif Emre'nin yazıları, seyahat notları, belgeselleri, izleri çıkardı karşımıza. Endülüs, Bosna, Kudüs onunla gelirdi aklımıza. Entelektüel dünyamızda, düşünce dünyamızda bir duruş ekseniydi o.
Onu hep Bahattin Abi (Yıldız) ile birlikte düşünürdüm. Birbirlerine çok benzerler, çok değer verirlerdi. Bahattin Abi, bir ömrü mücadele ile geçmiş o dava adamı, hayatını coğrafyanın her yerine dağıttıktan sonra Afganistan'da şüpheli bir uçak kazasında tamamlamıştı.
Akif Emre de onun gibi, bütün ters rüzgarlara, popüler eğilimlere, çıkar hesaplarına aldırmadan onuruyla, kişiliğiyle, mertliğiyle gitti bu dünyadan. İkisi de kimseye el açmadı. Biri inşaatlarda ziftçilik yaparak ayakta durdu, diğeri mütevazı hayata tutundu, birçok şeye tenezzül etmedi.
Onu da Bahattin Abi'nin yanına uğurladık.
Biz insanlar, yaptığımız her şeyde bir eksiklik bırakırız. Sevgimizde de, dostluğumuzda da, vefamızda da.. Belki onun da etmediği, söylemediği, gizli tuttuğu sitemleri vardı. Hepsini toplayıp gitti işte.
Allah rahmet eylesin. Eşine, çocuklarına, dostlarına sabır versin.