Sağlık

Yeni kuşak kilo verdirici ilaçlar yolda peki yan etkileri neler?

Kilo vermemize yardımcı olacak ideal bir ilaç henüz yok. Bir iki yıl içinde yeni kuşak kilo verdirici ilaçların kliniklere ulaştırılması bekleniyor

18 Mayıs 2012 19:41

1800’lerde piyasada yaygın olarak satılan diyet haplarının içinde sabundan domuz yağına, hatta arseniğe uzanan çeşitli malzemeler vardı. Arsenik satıcılarına haksızlık etmek yersiz olur, çünkü bu kimyasal madde, ishal, kusma ve bedende istem dışı kasılmalara yol açmanın yanı sıra kilo da verdiriyordu.

Cumhuriyet'te yer alan habere göre, şimdilerde bu tür ilaçlar hayvanlar ve insanlar üzerinde uzun araştırmalar yapıldıktan sonra piyasaya sunulsalar da, kilo vermemize yardımcı olacak ideal bir ilaç henüz yok. Bir iki yıl içinde yeni kuşak kilo verdirici ilaçların kliniklere ulaştırılması bekleniyor. Bu süreç daha önceleri de yaşandı ve görünürde umut veren bir yığın ilaç, sakıncalı yan etkilerinden ötürü piyasadan kaldırıldı. O halde yeni kuşak yağ savar ilaçlar öncekilerden farklı mı olacak, yoksa güvenli ve etkili bir kilo verdirici ilaç, gerçekleşmesi olanaksız bir düş olarak mı kalacak?

İnsanoğlunun yaşamında öteden beri en büyük sorun, günlük enerji gereksinimini karşılamaya yetecek miktarda kalori elde etmek oldu. Ancak şimdi Batıda yaşayan insanların birçoğu tam tersi bir sorunla karşı karşıya. Aşırı beslenme bu insanların sağlığını tehlikeye düşüren en ciddi sorunlardan bir tanesi. ABD’de her 3 erişkinden en az 1 tanesi obez. Britanya ve Avustralya’da da durum hemen hemen aynı.

Maryland Ulusal Sağlık Enstitüsü obezlik araştırma merkezinin yönetici yardımcısı Susan Yanovski aşırı kilolu olmanın kalp krizi, felç ve kanser gibi hastalıklara yakalanma olasılığını arttırdığı gibi, sağlık harcamaları ve iş gücü yitimi açısından ele alındığında ekonomiye de zarar verdiğine dikkat çekiyor.

Kilolarıyla boğuşan insanlara sürekli olarak olayın şu basit denklemden ibaret olduğu söyleniyor: Alınan enerji verilen enerjiye eşit olmalı. Bu insanlar ya daha az yemeli, ya daha çok egzersiz yapmalı, tercihen her ikisini de yerine getirmeliler.

Peki, bu öğüdü yaşama geçirmek insanlara neden akıl almaz derecede güç geliyor? Calgary Üniversitesi’nden David Lau sorunun kısmen insanoğlunun uzun kıtlık dönemlerinde yaşamını sürdürebilmesi için kilo almak üzere evrilmiş olmasından kaynaklandığını belirtiyor.

Bunun sonucunda insanlar kilo almaya son derece eğilimliler, ama kilo verme konusunda berbatlar. Lau, kilo vermenin bu denli güç olduğu düşünüldüğünde, yeni çözümlere gerek olduğuna ve suçlama oyunundan vazgeçmemiz gerektiğine dikkat çekiyor.

 

Amfetamin çılgınlığı

 

Cambridge Üniversitesi tıp tarihi uzmanlarından Louise Foxcroft Kaloriler&Korseler adlı kitabında kilo verdirici ilaçların 2000 yıllık uzun ve inişli çıkışlı tarihini anlatıyor. Foxcroft eldeki verilere bakıldığında, “Diyet ilaçları kalçalardaki yağı eritmekten çok cepleri boşaltıyor” diyor.

Özellikle de yasaları hiçe sayan klinikler, insanlara salt kozmetik nedenlerle kilo verdirici ilaçları sorumsuzca dağıttıklarından, bu tür ilaçların yan etkilerinin olabildiğince az olması gerekiyor.

Bu konuda başarısız olan tek diyet ilacı arsenik değil. 1930’larda iştahı gemleyen ve etkinliği arttıran, ancak kalp sorunları gibi ciddi yan etkileri de olan bir dizi uyarıcılardan oluşan amfetaminlere yoğun bir ilgi yaşandı. Bu ilaçlar aynı zamanda bağımlılık da yaratmaktaydı. Şimdilerde ABD’de yalnızca tek bir amfetamin benzeri ilaç satılıyor. Phentermine adlı bu ilaç, sağlığa zarar verebilecek sakıncaları yüzünden, birkaç hafta alınabiliyor.

Yalnızca bağırsaktaki yağ emilimini önleyen orlistat adlı ilaç uzun süre kullanılabiliyor. Yavaş yavaş kilo yitimine neden olan bu ilacın tek itici yan etkisi, yağın bağırsaklardan aşağı kaymasına bağlı olarak şişkinlik ve idrar kaçırma gibi sorunlara yol açabilmesi.

Son birkaç onyıl içinde kilo verdirici başka ilaçlar da gelip geçti. Bunlar arasında en yakın geçmişi olanlar sibutramin ile rimonabant.

 

Ya yeni kuşak ilaçlar?

 

Peki, bir sonraki kuşak kilo verdiriciler daha başarılı olabilecekler mi? Büyük bir olasılıkla klinik aşamasına ilk ulaşacak ilaç Qnexa olacak. Bu ilaç amfetamin benzeri phentermine ile sara hastalığında kullanılan ve iştahı gemlediği anlaşılan topiramate adlı ilaçların bir bileşimi.

Her iki ilacın da kendi başına uzun süreli kullanımının yeterince güvenli olmadığına inanılıyor- phentermine kalp ritminde bozukluklara, topiramate de bellek yitimine ve gebelik döneminde alındığında sakat doğumlara neden olabiliyor.

Ancak Qnexa’nın üreticisi Vivus şirketi iki ilacın birleştirilmesi suretiyle her birinin daha düşük dozlarda verilebildiğini ve böylece yan etkilerinin de azaltıldığını öne sürüyor.

Bir yıllık kapsamlı bir araştırma sonucunda insanların kilolarının ortalama %9.3’ünü (yaklaşık 11 kilo) verdikleri belirtiliyor. İlacın onaylanması için gerekli ortalamanın kabaca %5 olduğu düşünüldüğünde, bu sonuç son derece etkileyici. Lau, ilacın bugüne dek tanık oldukları en etkili obezlik karşıtı ilaç olduğunu dile getiriyor.

Bir başka ilaç da Arena şirketi tarafından üretilen ve beyindeki serotonin alıcılarına ilişmek suretiyle iştahı azaltan Lorcaserin. İki ilaç arasında henüz bir karşılaştırma yapılmasa da, lorcaserin ilacının yol açtığı kilo yitiminin (beden ağırlığının %3,6’sı kadar) Qnexa’ya kıyasla daha az olduğu görülüyor. Arena şirketi, onaylanıp onaylanmayacağı Haziran ayında belli olacak ilacın son derece güvenli olduğunu, bu yüzden kilo verdirici etkisi daha az olsa bile yeğlenebileceğini öne sürüyor.

Bu iki ilacın kliniklere ilk ulaşanların arasında olması beklenirken, sırada tümden farklı bir düzeneğe dayalı başka ilaçlar da var. Beyinde çeşitli etkiler yaratan ilaçların tersine, bir sonraki grup ne kadar yediğimizi denetleyen bağırsak hormonlarına benzer bir etki yaratıyor.

Bu hormonlarla ilgili çalışmalar, bağırsaklardan gelen kimyasal sinyallerin pankreasın yeme sonrası kanda artan şeker düzeylerini düzenleyen ensülin hormonunu üretmesine neden olduklarının anlaşıldığı onlarca yıl önce başladı. İnkretin adı verilen bu gizemli maddelerin ensüline pek yanıt vermeyen ve bir olasılıkla bu hormonu yeterince salgılamayan tip 2 şeker hastalarına çözüm getirebileceğine inanılmaktaydı.

 

Obezite ile tip 2 şeker hastalığı ilişkisi

 

1980’lerde bulunan GLP-1 adlı bir tür inkretin küçük bir protein molekülüdür. Bu proteinin kendisi enzimler tarafından ayrıştırılmadan ya da böbrekler tarafından yok edilmeden kanda ancak birkaç dakika kalabildiğinden ilaç olarak pek de etkili değil.

Ne var ki, bunun daha uzun süre kalıcı olan kopyaları üretildi ve şimdi tip 2 şeker hastalığının sağaltımında kullanılıyor. GLP-1 kopyaları günde bir iki, ya da haftada bir kez iğne ile hastaya aktarılıyor. Bu sürecin ilk haftalarında insanlarda bulantı meydana gelebiliyor. Daha da kötüsü, GLP-1 kopyaları pankreasta yangılara yol açabiliyor ve sıçanlar üzerinde yapılan araştırmalar tiroid kanseri riskine de işaret ediyor. Yine de hastalar tüm bu yan etkileri bir başka “yan etki” uğruna göze alıyorlar: Kilo veriyorlar. Obezlik ile tip 2 şeker hastalığı birbirlerini tetikleyen durumlar olduğundan, bu etki son derece önemli.

Kilo vermeye yardımcı olacak başka bağırsak hormonları da inceleniyor. Gelişimin daha erken bir aşamasında olan bir başka olası ilaç grubunda izlenen yaklaşım da metabolik hızın arttırılması. Bu grupta yer alan ilaçların başında esasen kansere çözüm olarak geliştirilen, bedendeki yağ depolarını hedef alarak kilo yitimine yol açan beloranib geliyor.

 

Temel soru

 

Kilo verdirici onca yeni ilaç, zayıflamak isteyenlerin yaşamını kolaylaştırabilecek mi? Bu yıl satışa sunulması beklenen iki ilaç da paylarına düşen ilgiyi görecek, ama çok daha umut verici olan GLP-1 kopyalarına resmen yeşil ışık yakılması için birkaç yıl daha beklemek gerekecek. O zaman bile bu grup ilaçlar yan etkileriyle iniş çıkışlar yaşayacaklar. Pankreasta yangılara, ya da tiroid kanserine yol açtıkları yönündeki kuşkuların daha da artması durumunda çok da uzun ömürlü olmayacaklar.

İlaçların güvenli ve etkili olduklarının kanıtlanması durumunda bile henüz yanıtlanamayan birtakım sorular var. Birçok tıp uzmanı bu tür ilaçlara eczanelerde yer verilmesi gerektiğinden bile emin değil. Bu gruba girenler yaşam biçemindeki değişikliklerin bu ilaçlardan çok daha etkili olacağına, egzersiz ve sağlıklı beslenme yoluyla sorunun çözülebileceğine inanıyorlar.

İlaçların kullanımından yana olan doktorlar bile bunların ne kadar yaygınlaştırılması gerektiği konusunda bir görüş birliğine varamıyor. Kimileri bu ilaçların kısıtlı bir biçimde kullanılmalarını, yalnızca birtakım komplikasyonları olan obez hastalara uygulanmalarını öneriyor. Kopenhag Üniversitesi obezlik araştırmacısı Arne Astrup, “Olay kilo verdirici ilaçların dengeli beslenme ve egzersizin yerini almasından çok, yaşam biçeminde yapılacak değişikliklere ek olarak uygulanmasından ibaret,” diyor.

Türkçesi: Rita Urgan Kaynak: New Scientist