Başbakan Erdoğan'ın siyasi başdanışmanı ve AKP Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan, Suriye'ye yapılacak operasyonun ardından Türkiye'nin hedef olabileceği endişeleriyle ilgili, “Esad'ın saldırması delilik, intihar olur. Türkiye kendisini savunacak güce sahip” dedi.
Başbakan Erdoğan’ın başdanışmanı Yalçın Akdoğan Suriye’ye yapılacak operasyonun bölge ülkelerine yayılması ihtimalini değerlendirdi.
Esad’ın Türkiye ’ye saldırmasının intihar olacağını belirten Akdoğan “Çünkü bir NATO ülkesine saldırı yapılmış olur ve işin rengi değişir. Türkiye kendisini savunacak güce sahip” dedi.
Akşam gazetesinden Şenay Yıldız’a konuşan Akdoğan, çözüm sürecindeki yavaşlamanın da Öcalan’ın ‘çekilin’ çağrısına uyulmadığı için yaşandığını iddia etti:
ABD Başkanı Obama askeri müdahale kararını açıkladı ama Kongre`den onay isteyeceğini duyurdu. Bu açıklamayı nasıl yorumladınız?
Askeri eylemin gerekliliği konusunda karar verdiğini açıklaması önemli bir gelişme. Zorunluluk olmadığı halde Kongre’den yetki isteyeceğini açıklaması ise hukuki değil siyasi bir mülahazaya dayanıyor olsa gerek. Kongre’yi öne çıkarması ve Kongre üyelerini dünyaya mesaj vermeye çağırması da yetki alımı konusunda bir endişesi olmadığını gösteriyor. Uluslararası kuruluşların devreye girmediği bir ortamda böyle önemli bir harekâtın kararını Kongre ile paylaşması muhtemel eleştirilerin önünü kesme amacı taşıyor olabilir.
Tespit ve beklenti farkı
ABD Suriye’deki rejimi değiştirme hedefi gütmeyen, sınırlı bir operasyon hazırlığı içinde. Başbakanın “Müdahale 1–2 günlük olmamalı, rejimi bırakma noktasına getirmeli” açıklamasından anlıyoruz ki bu konuda bir görüş ayrılığı var…
Bunu görüş ayrılığı olarak değil; bir tespit ve beklenti olarak değerlendirmek gerekir. Başbakanımız, sorunun nihai ve kalıcı çözümü için adım atılmasının önemine işaret etmiştir. Müdahalenin hedefi, kapsamı elbette tartışılabilir ama Batı’nın ilk kez Suriye meselesinde somut bir tavır takınıp, elini taşın altına koyacak olması önemli bir durumdur. Bu kararın kimyasal silah kullanılmasının ardından alınması, hassasiyetin kullanılan silaha dönük olduğunu göstermiştir ki bu da ayrı bir eleştiri konusudur. İnsanların hangi silahla öldüğü mü, öldürülmesi mi önemli? Biz başından beri ahlaki bir duruş sergiliyoruz ve nasıl öldürüldüğünden bağımsız olarak insanların öldürülmesi ne tepki gösteriyoruz, her ikisini de sorun olarak görüyoruz. Kimyasal silah kullanımı bir savaş suçudur ve insanlığın kırmızı çizgisi haline gelmiştir. Başbakanımızın “Tezkereye gerek yok” demesi, şu an için böyle bir gereklilik olmadığını ifade ediyor. Şu ana kadar bir talep gündeme gelmedi, mevcut tezkerenin yetki çerçevesi ve kapsamı bellidir, belli imkânlar sunmaktadır. Suriye’den yönelebilecek herhangi bir tehdide veya saldırıya karşı ise daha önce çıkardığımız tezkere gereken yetkiyi zaten sağlıyor.
İran-İsrail denklemi
Ankara Şam’ın müdahaleye tepki için saldırması ihtimalinden endişeli mi?
Suriye’nin herhangi bir müdahalenin ardından Türkiye’ye dönük bir askeri tepki vermesi, saldırması delilik ve intihar olur. Esed’in bunu yapacağını sanmıyorum. Çünkü o zaman bir NATO ülkesine saldırı yapılmış olur ve işin rengi değişir. Türkiye kendisini savunacak güce ve kudrete sahiptir, mevcut tezkere de bu yetkiyi vermektedir. Ayrıca farklı ülkeleri tehdit altında göstererek taraf haline getirmek de doğru bir yaklaşım olmaz. Sayın Obama müttefik olarak tanımladığı Irak’ın da tehdit altında olduğunu söylüyor ama İran’ın gölgesi altındaki Irak Başbakanı müdahaleye karşı olduğunu açıklıyor.
Beşşar Esad’ın İsrail veya Ürdün gibi çevre ülkelerine saldırıp, savaşı bölgeye yayması riski görüyor musunuz peki?
Bunun kendisine bir faydası olacağını düşünmüyorum ve sağa sola saldırmasının sadece kendi sonunu hızlandıracağını düşünüyorum. Ama İsrail’le bir kutuplaşma üreterek, “Bu operasyon İsrail’in işine geliyor” gibi bir söylem üzerinden bölgedeki Müslüman ülkelerin desteğini almak isteyebilir, bu oyuna düşülmemeli. Bu konu İran-İsrail denklemine de çekilmemeli. Esed’in İsrail’i işin içine çekerek, böyle bir kutuplaşma üretmesine fırsat verilmemeli.
Çözümün parçası değil
Suriye’deki gelişmeler Türkiye’nin çözüm sürecini nasıl etkiler?
Suriye’nin kuzeyindeki durumun ve PYD’nin, Türkiye’nin çözüm sürecinin parçası gibi gösterilmesini doğru bulmuyorum. Harici faktörlerin etkisi genellikle dolaylı ve sınırlı olur. Suriye’nin kuzeyindeki PYD’nin statü emellerinin Türkiye’de bazı çevrelerin kimyasını bozduğu ve bir tür tatminsizlik ürettiği de söylenebilir.
Suriye'deki insanların iradesine güvenilmeli
Suriye’ye hızlı müdahale etmeme nedenlerinden biri de Esad sonrası konusundaki belirsizlikti. Operasyon arifesinde konuşulan bir siyasi plan var mı? Suriye’de Esad devrildikten sonra ne olacağını öngörebiliyor muyuz?
Biz operasyonun var olan sorunun çözümüne fayda getirmesini ve siyaseten bir neticeye varmasını istiyoruz. Ama bu “Batılılar gelecek, askeri operasyon yapıp, oradaki yönetimi şekillendirecek, yönetim kuracak” şeklinde bir beklentiyi ifade etmiyor. Halkına zulmeden bir yönetimin devrilmesine yönelik bir beklenti bu, ondan sonraki süreç Suriye’deki tüm toplumsal grupların iradesiyle şekillenmeli. Nasıl bir Suriye istediklerine Suriyeliler kendileri karar vermeli. Suriye halkının iradesine de güvenmek gerek. “Bu halk kimi seçeceğini bilmez, ehven-i şer olarak Esed’le devam edelim” yaklaşımı büyük bir yanlış olur. Radikal örgüt fobisi pompalamak, Esed’in ekmeğine yağ sürer. Suriye halkı köklü bir medeniyet mirasına sahiptir, muhalif grup ve yapılar her geçen gün güçlenmektedir. Bunları fanatik veya radikal örgütler gibi göstermek büyük haksızlık olur. Siyasi normalleşmeye geçilebildiği andan itibaren halkın umumi efkârı makul bir yönetim çıkaracaktır. Türkiye’nin de içinde olduğu uluslar arası toplumun katkısı buna zemin hazırlamak olabilir.
PYD kaostan faydalanıyor
PYD’nin lideri Salih Müslim’in müdahaleye karşı çıkması ne anlama geliyor?
PYD krizi ve kaosu fırsat bilerek kendisine alan açmaya çalışıyor. Yıllarca Kürtlere vatandaşlık bile vermeyen, zulmeden, adam yerine koymayan Esed yönetimine karşı ciddi bir mücadele vermediler. Baba Esed zamanında sırf Öcalan orada korunuyor diye Kürtlere yapılan zulümlere sessiz kaldılar. Daha sonraki boşluk ve kaos döneminde de kimi zaman Esed’le işbirliği yapıp, kimi zaman da dışarıda durarak, bir oldu bitti yapmaya ve süreci lehlerine çevirmeye çalıştılar. Esed sonrası tüm Suriyeli grupların bir araya gelerek Suriye’nin geleceğine karar verecek olması hesaplarını bozuyor. Çünkü onların hâkimiyet arayışlarından diğer Kürt gruplar da, birleşik Suriye fikrini savunan herkes de rahatsız. PYD bu kaosu fırsat bilerek, statü üretmenin derdi içinde.
Öcalan'ın çekilme sözü yerine getirilmiyor
Çözüm süreci devam ederken PKK’nın farklı isimleri “Şu tarihe kadar adım atmazsanız, çekilmeyi durdururuz” açıklamaları yapıyor. Bunun son örneği Cemil Bayık. BDP Lideri Demirtaş “Yüzde yüz çekilme birinci aşama için konuşulmadı. İstenen çatışma ve ölümlerin durmasıydı” dedi. Demirtaş’a katılır mısınız?
Öcalan’ın Türkiye’yi terk etme ile ilgili verdiği hangi tarihe uydular ki hükümetin önüne başka tarihler koyuyorlar? Bunların hiçbiri doğru değil ve son derece sorumsuz açıklamalar olarak görüyorum Eylemsizlik kararı alınmıştır, doğru. Türkiye’yi terk etme kararı da alınmıştır. Öcalan’a göre yaz başında, en geç Haziran-Temmuz gibi bu işler bitecekti. Ne oldu? Eylül’e gelindi, hala yüzde 20-25’ler civarında bir çekilmeden bahsediliyor! Öcalan’ın verdiği tarihte bu yapılmamış, Öcalan boşa düşürülmüştür. Hem Öcalan Öcalan diyorlar, hem de sözünü yerine getirmiyorlar.
Demirtaş halka baksın
Demirtaş’ın açıklamalarındaki “Kandil’de yüzde 90 umutlar azaldı” açıklaması dikkat çekici… Bu açıklamaları siz nasıl karşılıyorsunuz?
Bizim için önemli olan toplumdaki umudun oranı ve milletin ne dediği... Demirtaş Kandil yerine kendisine oy veren bölge insanının ne dediğine baksın, oradaki büyük umudu görsün. Doğu ve Güneydoğu’da sürece destek çok yüksek. Önemli olan toplumun umudunu kırmamaktır. Vatandaş bu sorun çözülsün istiyor, hükümet de kararlılıkla çalışmalarını sürdürüyor.