Türkiye Solunum Araştırmaları Derneğince yapılan açıklamada, her yıl 2000'e yakın tüberküloz hastasının tedaviyi terk ettiğini, giderek sayıları artan, toplum içinde serbestçe dolaşıp etrafa olası dirençli mikropları yaymaya devam eden bu hastaların toplum sağlığı açısından ciddi bir tehdit oluşturduğu kaydedildi.
Derneğin Tüberküloz Çalışma Grubunun, 24 Mart Dünya Tüberküloz Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, ülkede son iki yıldır yıllık verem savaş raporları yayımlandığı anımsatılarak, 2008 yılı raporunda tahmin edilen yeni tüberkülozlu hasta sayısının 21 bin 752, kayıtlı yeni tüberkülozlu hasta sayısının ise 18 bin 544 olduğu belirtildi.
Hastalık teşhis oranının yüzde 85, tedavi başarısının ise yüzde 85'in üzerinde olduğuna işaret edilen açıklamada, bu oranların Dünya Sağlık Örgütü'nün hedeflediği "yüzde 70 teşhis ve yüzde 85 tedavi başarısı" değerlerinin üzerinde olduğu ve hedeflenen başarıya ulaşıldığı kaydedildi.
Açıklamada, yüz binde 28 olan hastalık hızının Dünya Sağlık Örgütü'nün sınıflamasına göre düşük hıza (25/100.000) yakın olduğu belirtilerek, şöyle devam edildi:
"Ancak hâlâ hastalığın genç yaş grubunda yüksek oranda görülmesi, toplum içinde bulaşmanın yaygın olduğunu, ölüm nedenleri içinde ilk onda yer alması nedeniyle teşhis ve tedavi çalışmalarının aksadığını söyleyebiliriz. Ayrıca her yıl 2 bine yakın hasta tedaviyi terk etmekte, giderek sayıları artan bu hastalar toplum içinde serbestçe dolaşıp etrafa olası dirençli mikropları yaymaya devam etmektedir. Bu hastalar toplum sağlığı açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır."
Türkiye'de tüberküloz tedavisinde standart yaklaşımın, doğrudan gözetimli tedavi olduğu belirtilen açıklamada, bu tedavinin Türkiye'de dispanserler tarafından yürütüldüğü ve ilaçların hastalara ücretsiz verildiği anlatıldı.
Hastalık sinsi ve yavaş ilerler
Hastalığın ani ve gürültülü olarak ortaya çıkmadığı, sinsi ve yavaş ilerlediği ifade edilen açıklamada, hastalığın belirtileri şöyle sıralandı:
"Hastalar genellikle aylardır devam edegelen halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı, hafif ateş, geceleri terleme gibi yakınmalarla hekime başvururlar. Zamanla bunlara öksürük ve balgam çıkarma da eklenir. Balgamda kan da gelebilir. Ağrıya pek rastlanmaz. Bu sayılan yakınmaların hiç birisi tüberküloza özgü olmayıp diğer birçok hastalıkta da rastlanabilen şikâyetlerdir. Bu nedenle bu tür şikâyetleri olan hastaların mutlaka konunun uzmanı bir hekim tarafından değerlendirilip, göğüs röntgeninin çekilip araştırılması gerekir."
Türkiye'de tüberküloz
Açıklamada, tarihin en eski hastalıklarından biri olan tüberkülozun, 19. yüzyıl ortalarından itibaren Osmanlı İmparatorluğu'nu etkilemeye başladığı ve bu yüzyılın sonunda birçok padişahın ölümüne yol açacak yaygınlığa ulaştığı anlatıldı.
1. Dünya Savaşı'nın getirdiği yoksulluk nedeniyle hastalığın Anadolu'ya yayıldığı ve 1940'ların sonuna kadar en sık ölüm nedeni olduğu belirtilen açıklamada, bu yıllarda hastalıkla mücadele için çalışmaların başladığı kaydedildi.
Açıklamada, 1949'da çıkarılan Verem Savaşı Hakkındaki Kanun ile resmi anlamda tüberküloz kontrol çalışmalarının başladığı, 1953-1980 yılları arasında 9 kitlesel aşılama kampanyası yapıldığı, yapılan çalışmalarla hastalığın büyük ölçüde geriletildiği belirtildi. 1950'lerde 1000'de 25 olan tüberküloz görülme sıklığının, 1975'te 1000'de 1'e düştüğüne işaret edilen açıklamada, şöyle devam edildi:
"1975-80 arasında tüberkülozun kontrol altına alındığı görüşü, kamuoyu ve devletin verem savaşına ilgisini azaltmıştır. Veremle mücadele hızı azalmış, dispanser çalışmalarında organizasyon bozukluğu olmuş, BCG aşı kampanyaları eski gücünü yitirmiş ve tüberkülozun geriletilmesinde hedeflenen değerlere ulaşılamamıştır. Nitekim 1980'den sonra yapılan çalışmalarda infeksiyon riskinin artmaya başladığı görülmüştür. Tüberküloz ilaçlarının serbestçe satılıyor olması, yeterli kayıt-ihbar ve denetleme sisteminin kurulmamış olması, tüberkülozlu hastaların tedavi ve takip yetersizliği, hastalara zamanında ve yeterince ilaç sağlanamaması programın yetersiz kalmasından sorumlu tutulan başlıca faktörler olmuştur. Yetersiz tedavi edilen hastaların ölüm oranları azalmış ancak, tam tedavi edilememe nedeniyle hem infeksiyon yayılmış hem de ilaçlara dirençli kronik olguların sayısının artmıştır."
Açıklamada, 1980'li yıllardan sonra dünyada tüberküloz olgularında artışın hastalığı yeniden gündeme getirdiğini ifade edilerek, "Bu durumun temel nedeni, hükümetlerin hastalık kontrolü konusunda politik kararlılık göstermemesi, kötü yönetilen tüberküloz kontrol programları, nüfus artışı, göçler ve HIV enfeksiyonundaki artıştır. Veremle savaşta hedeflere ulaşmak kadar, hedefleri sürdürmek de önemlidir. Bu anlamda değişen sağlık politikalarının, özellikli bir hastalık olan veremi ve veremle savaşı göz ardı etmemesi gerekir" denildi.
Dünya Sağlık Örgütü'nün bu durum karşısında 1993'te ilk kez bir hastalık için acil durum ilan ettiği, 1990'lı yıllarda başlayan "Doğrudan Gözetimli Tedavi Stratejisi" uygulamalarının hızla tüm dünyaya yayılmaya başladığı anlatılan açıklamada, Türkiye'de de 2006'da tüm dispanserlerde "Doğrudan Gözetimli Tedavi Stratejisi" uygulamasına resmen başlandığı bildirildi.
(AA)