Çin, Doğu Türkistan’da üç çocuktan fazlasına izin vermediğinden doğum için Türkiye’ye gelen Uygur kadınlar bir daha geri dönememiş. Beş yıldır İstanbul’dalar. Bu sürede ülkelerindeki çocukları kamplara yerleştirilmiş, eşleri hapse atılmış, dönerlerse aynı son onları da bekliyor
Haftalık yayınlanan Gazete Oksijen'den Pınar Çıtak Koygun'un haberine göre, Çin’in yıllardır Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Türklerine uyguladığı kötü muamele sürekli gündemde olmasına rağmen görmezden geliniyor. Çoğu Uygur Türkü, İstanbul’un muhtelif semtlerinde yaşıyor. Buraya gelme sebepleri ise, Çin’in ayrımcı politikalarından kaçmak ve Çin yasalarına göre doğması yasak olan çocukları, yani yasak çocuklar.
Çin, Doğu Türkistan’da devlet memurları için bir, şehirde yaşayanlar için iki, köyde yaşayanlar için üç çocuk sahibi olma kuralını getirmiş durumda. Doğu Türkistanlı annelerin çoğu bilerek ya da bilmeyerek üçüncü, dördüncü çocuğa hamile kalmış. Pasaportlarıyla Türkiye’ye gelip doğumlarını burada yapmışlar. Ancak Çin yönetimi bu durumu tespit edince hem Doğu Türkistan’da kalan çocuklarından hem de eşlerinden olmuşlar.
Anneler çaresiz, eşleri hapiste, çocukları ya kampta tutuluyor ya da akıbetleri belli değil. Türkiye’de ayakta kalmaya çalışan annelerin tek isteği çocuklarından ve eşlerinden bir haber alabilmek. Ülkelerine dönmek ise şu an onlar için için bir hayal.
Kamptaki kızını TikTok’ta gördü
Kalbinur Dursu 37 yaşında bir ev kadını. Beşinci çocuğunun fotoğrafını elinde tutuyor: "Buraya hamileyken gelmiştim. Beş senedir hiçbir şekilde onlara ulaşamıyorum. Yalnız kalmayayım, yaşlanınca sahip çıkanım olsun diye fazla çocuk doğurmak istedim. Bu yüzden köyden şehre taşındık. Şehirdeki koşullar köy gibi sıkı değildi, hamileliğimi gizleyebildim.
İstanbul’da geldiğimde en küçük çocuğum sekiz aylıktı, en büyüğü 13 yaşındaydı. 2017’de ablamla konuştum o zaman da çocuklar şehirdeydi. Ondan sonra çocuklarımı köye götürmüşler. Bu çocuğum toplama kampında. Çinli bir öğretmen bir video çekmiş. Ben kızımı oradan tanıdım. Adı Ayşe, saçlarını kesmişler."
"Başka evde saklanıp gizli doğum yaptım"
41 yaşındaki Fatma Emir, Urumçi’de yaşıyordu. Kocası işçi olan Emir işçilerin ikiden fazla çocuk yapamadığını anlatıyor. Üçüncü çocuğuna hamile kaldıktan sonra hamileliğini gizlemek için evden hiç çıkmamış.
Ailenin tek çocuğu olan Emir, anne ve babasının yaşlı olduğunu bakacak kimseleri olmadığını, bu yüzden fazla çocuk yapmak istediğini anlatıyor: "Başka evlere kaçarak gizli gizli doğum yaptım. Şu an bir küçük çocuğum var orada. Dört çocuğum yanımda. 2016’da seyahat için geldim. Kızım Hatice Mahmut’un vatandaşlığını aldıramamıştım. Kocama bıraktım. 2017’de eşimin kardeşinden haber geldi ‘Abimi polisler götürdü’ diye. Nereye götürdüler, o da bilmiyor. Çocuğum babaannesine verilmiş. 2017’den sonra hiç haber alamadım. Burada terzilik yaparak çocuklarıma bakmaya çalışıyorum."
Amaç Müslüman azınlığın nüfusunu kontrol etmek
Çin 2016 yılından bu yana Uygur Türkleri üzerinde sıkı bir doğum politikası uyguluyor. Müslüman azınlığın nüfusunun artmasını bu yolla kontrol altına almak istiyor. Uygur Türkü annelerin anlattıkları da bunu doğruluyor.
Her mahallede bir ofis oluyor. Evli kadınlara her ayın başında ilaç veriliyor. Kadınlara doğrum kontrolü için spiral takılıyor. Kimi kadınlar hamile kaldıktan sonra hamileliğini gizliyor. Karnı büyüyen kadınlar başka bir şehre giderek doğum yapıyor.
Eğer kadının yasak olan çocuğu dünyaya getirdiği tespit edilirse, para cezası veriliyor; iş yerinden çıkarılıyor, erkeklere ise hapis cezası veriliyor. Bazı kadınların çocuklarının götürüldüğü de söyleniyor. Kadının hamile olduğu öğrenilirse göbekten yapılan bir iğneyle çocuğun düşmesi için uğraşılıyor. Ya da yasalara göre, hamile kadının kürtaj olması gerekiyor. Meryem Abdülhamid, bunları bire bir yaşadığını aktarıyor.
Kısırlaştırma da var
Sincan’daki toplama kampları ve Uygur Türkleri üzerine araştırmalar yapan Alman akademisyen Adrian Zenz’in yayınladığı rapora göre, ikiden fazla çocuğu olan kadınlar zorla doğum kontrolü yöntemlerine maruz bırakılıyor ya da kısırlaştırılıyor. Araştırma resmi bölgesel veriler, politik belgeler ve Sincan bölgesindeki Müslüman kadınlarla yapılan röportajlara dayanıyor. Araştırma bu politika sonucunda Uygur Türkü Müslümanların yaşadığı iki büyük bölgede, 2015 – 2018 arasındaki düşüş oranı yüzde 84 olarak gerçekleştiğini 2019’da da bu düşüşün devam ettiğini gösteriyor. Adrian Zenz Çin karşıtı olmakla suçlanıyor.