Politika

Türkiye'nin dış politasının adı: Neo-Hilafet

Ortadoğu uzmanı Prof. Gilles Kepel, 'Türkiye'nin politikası için neo-hilafet demek daha doğru' dedi.

15 Haziran 2010 03:00
T24 - Ortadoğu uzmanı Prof. Gilles Kepel, "Araplar için Osmanlı İmparatorluğu emperyal bir baskı demektir. Türkiye'nin politikası için neo-hilafet demek daha doğru. Kaldırıldığı dönemde hilafet, ruhani ve politik bir liderlik olarak görülüyordu. Bugünkü tablo aynı" dedi.

Ortadoğu uzmanı Prof. Gilles Kepel, Türkiye'nin yeni dış siyasetini Newsweek Türkiye'de Semin Gümüşel Güner’e konuştu. Güneri'in "Bunun adı neo-hilafet politikası" başlığıyla (15 Haziran 2010) yazısı şöyle:





İran’la ilişkilerden, İsrail’le yaşanan gerilime, Brezilya’yla ortak tavırdan Ortadoğu’daki yeni ilişkilerine Türkiye’nin izlediği yeni politikayı “Neo-hilafet politikası” olarak adlandıran Keppel, “Türkiye çok önemli bir ekonomik güç olma yolunda ve siyasi alanda da ekonomik dinamizminden en fazla şekilde istifade ediyor” dedi.


AB'ye sunulan yeni bir anlaşma


Sizce Türkiye’nin ekseni nerede?

Türkiye Avrupa ve Ortadoğu’nun kesişme noktasında ve bu bile yeterince karmaşık. Bence Türkiye’nin politikası çok normal. Çok önemli bir ekonomik güç olma yolunda ve siyasi alanda da ekonomik dinamizminden en fazla şekilde istifade ediyor. Eskiden Avrupa Birliği’nin kapısını çalan ama içeri alınmayan Türkiye, bugün kapının yanında ve “işte, size bir anlaşma” diyor.


Türk dış politikası Neo-Osmanlıcı mı?

Hayır. Çünkü Araplar için Osmanlı İmparatorluğu emperyal bir baskı demektir. Neo-Hilafet daha doğru. Kaldırıldığı dönemde hilafet, ruhani ve politik bir liderlik olarak görülüyordu. Bugünkü tablo aynı.


"Türkiye boşluğu doldurabileceğini anladı"

“Neo-Hilafet” politikasının kodları neler?

Ekonomisi gelişen Türkiye’nin enerjiye ihtiyacı var. Bu açıdan Rusya’ya bağımlı. Ama doğu komşuları – Irak Kürtleri, İran ve Azerbaycan – enerji ihracatçıları. Türkiye, bölgede arabulucu politikasıyla daha da güçlenirken, enerjisini farklı kaynaklardan karşılamayı da garantiliyor. Neo-hilafet politikası Türkiye’nin ekonomik çıkarlarına da katkı sağlıyor. Bugün Ortadoğu’yu etkileyen üç kriz ekseni var: İsrail – Filistin, Körfez ve Afganistan. Türkiye üç bölgede de önceden elinde olmayan kartlara sahip. Bugün Arap ülkelerinin yüklenemediği, Sünni, anti-siyonist, Filistin taraftarı bir tür liderlik eksik. Türkiye bu boşluğu doldurabileceğini anladı. Ama bunun bir bedeli var.


Nedir bu bedel?

Türkiye - Brezilya, İran ve Batı arasında kilit rol oynamayı düşündü. Ama BM’deki oylamada izole oldular. Türkiye’de etkili kesimlerin –AK Parti’yi liberal bir proje olarak destekleyenlerin bile- bu dışlanmış konumdan hoşlandığından emin değilim. Elbette bu, AB ile yakınlaşma konusunda da şüphe doğuruyor. Türkiye’nin AB’deki destekçileri yaptırımları reddederken, “Türkiye AB ile aynı siyasetleri izliyor” tezini nasıl savunabilir? Bu çelişki Türk toplumunu ve AK Parti’yi meşgul ediyor. Ayrıca gemi meselesi ile ilgili pek çok soru var. Mesela Türkiye neden bu kadar ciddi sonuçlar doğurabilecek bir konuda insiyatifi İHH gibi radikal İslamcı denebilecek bir kuruluşa bıraktı? Ortadoğu politikasının bedelleri politik açıdan pahalıdır. Avrupa’nın o bedelleri ödeme gücü yok.


"AB açısından İran yerine Türkiye daha iyi"


Neden?

ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın “Ortadoğu’da Amerikalılar yemek yapar, Avrupalılar da bulaşıkları yıkar” sözü, iyi yemeğe meraklı biz Fransızları üzmüştü. Avrupa Gazze ve Filistin’e çok para harcasa da, siyasi kararlar ABD’de alınır. Ortadoğu’da arabuluculuk için birinci ligde oynamak gerekli. Bugün bunu yapabilecek tek ülke ABD. Fakat petrol sızıntısı ve sağlık reformu gibi iç meseleler, çok kutuplu dünyada ABD’nin etkisini azalttı. Başka aktörlerin doldurmak istediği bir boşluk oluştu. Ortadoğu’da bu role soyunmak iç politikada da sorun yaratır. Türkiye’nin açmazı da bu.


AB buna nasıl bakıyor?


Avrupa’dan görünen, Türkiye’nin istikrarsız Ortadoğu’da istikrar sağlayıcı bir rol istediği. AB açısından, Ahmedinejad’ın İran’ı yerine neo-hilafet arzusundaki bir Türkiye daha iyi. Ancak istikrarı sağlamak için herkesle konuşulabilmeli. Fakat Mavi Marmara olayından sonra Türkler'de ciddi bir İsrail karşıtlığı oluştu. Böyle sürerse, bugüne kadar iyi kotardığı arabuluculuk rolünü artık oynayamaz.


"Ortadoğu'da Türkiye algısı değişti"

ABD Savunma Bakanı Robert Gates, Türkiye’nin AB tarafından dışlandığı için Ortadoğu’ya yaklaştığını söyledi.

Avrupa ne yaparsa yapsın, Türkiye ekonomik gücünü Ortadoğu’da siyasi güçle en etkin şekilde kullanmak isteyecekti. Ayrıca Araplar arasında şimdiye dek Türkiye’nin imajı olağanüstü değildi. Bunun bir nedeni İmparatorluk geçmişi ve Arap milliyetçiliğinin önce Osmanlılar’a karşı doğması, diğeri İsrail müttefikliği. Ama neo-hilafet politikası Türkiye algısını değiştirdi.


Ortadoğu Birliği projesi gerçekçi mi?

İdeolojik olarak, neo-hilafet bağlamında gerçekleştirilebilir ama siyasi olarak çok pahalıya mal olacaktır. Birbirinden hiç hoşlanmayan Suriye ve Ürdün’ü bir araya getirmeye çalışıyor. Lübnan’dan bahsetmiyorum bile. Mısır da memnun değil. Bu, Arapların zayıflığının işareti çünkü lider Türkiye olacak. Böyle bir Sünni birlikte tek rakip İsrail olmaz, İran da olur.


Türkiye bu bedeli ödeyebilir mi?

Bu bir risk. Kuşkusuz Türk vatandaşlarını ilgilendiriyor. Dokuz kişi öldü. Türkiye’nin hırsı anlaşılabilir ama acaba bu siyasi arzu Türkiye’yi istikrarsızlaştırır mı? Hırslarla kapasiteyi birbirine uydurmak lazım.