2016-2017 eğitim öğretim yılı başlarken Türkiye'de henüz ortaokul çağında yüzlerce çocuk kendi okul harçlıklarını biriktirmek, okul ihtiyaçlarını karşılamak için çeşitli işlerde çalışıyor. Yüzlerce çocuk da okula gitmek yerine ailelerinin geçimlerine yardımcı olmak için işe gidiyor.Evrensel gazetesinden Volkan Pekal'ın izlenimleri şöyle:
Adana’nın Seyhan İlçesi’ne bağlı Dağlıoğlu mahallesinde Cuma pazarında okul sezonu dolayısıyla çantadan, deftere, kalemden, silgiden önlüklere okul için gerekli birçok şey var.
Pazar yerinde alışveriş yapan kadınlarla çocuk okutmanın zorluklarını ve bunun için nelerden feragat ettiklerini soruyoruz. Tek maaşla çocuk okutmanın zorluklarını, çocuk okutabilmek için borçlanmalarının hikayelerini dinliyoruz. Çocuklardan ise oyun oynamak yerine sorumluluk almanın kendi kendini okutmak için harçlık biriktirmenin.
"11’inde işçi, 11'inde esnaf"
7’inci sınıf öğrencisi olan Mehmet Sümer’e Pazar yerinde kalabalık içerisinde elinde çay tepsisi ile tezgah tezgah dolaşırken rastlıyoruz. 2 senedir yaz tatillerinde ve hafta sonu bu işi yaptığını anlatan Mehmet, kendisinin, kardeşinin, ablasının okul masrafını çıkardığını söylüyor.
Hamdullah Özdemir de 7’inci sınıf öğrencisi. Pazarda okul çantası satıyor. Yaz boyunca önce terzinin yanında çıraklık yapan Hamdullah harçlığı ve okul masrafları için şimdi de dayısına ait tezgahta fiyatları 5 ila 15 lira arasında değişen okul çantaları sattığını anlatıyor.
Okulu sevdiğini, okulda olmayı istediğini söylemeyi ihmal etmiyor Hamdullah.
"Elde yok ama mecburum"
İki çocuk okutan Hatice Çağan harcama kalemlerini bir çırpıda sıralıyor: “Kışın montları olmuyor. Mont alacağım. Geçen sene 60 liradan birer tane bot aldım; ama bu sene ayaklarına olmaz, yeniden almam gerekiyor. Okula yürüyerek gidip geliyorlar. Şemsiye, defter çanta mecbur alacağım”
Veli toplantılarında okula yardım istendiğini, bunun da kendilerini zorladığını ifade eden Çağan, “ ‘Tuvaletin kapısı kırıldı, lavabo kırıldı’ diyerek para istiyorlar. Devlet versin dedim. Her şeyi devlet vermiyor dediler” dedi.
"Fazladan bin lira lazım"
“Bu ay bin lira fazladan para olsa ancak yeter” diyen Çağan, eşinin meyve sebze sattığını bin lira arttırmanın çok zor olduğunu belirtiyor. Aylık en fazla bin 500 lira kazandıklarını anlatan Çağan, “O da her ay yok. Kışın iş az oluyor. Yazın iyi. Yazın karpuz sergisi açıyor” diyor.
Evde tek işçi olup da öğrenci okutmanın zor olduğunu söyleyen Çağan, kendi kıyafetlerinden, eşinin kıyafetlerinden kısarak çocukları okuttuklarını söylüyor.
Kışlık yiyecekleri konserve yaparak şimdiden hazırladığını dile getiren Çağan sebebini şöyle özetliyor: “Konserveleri şimdiden yaptım. Kışın pahalısını almayım çocuklarımı okutayım diye”
"Kızımın okumasını istiyorum"
Her şeye rağmen çocuklarını okutacağını ifade eden Çağan, çocuklarından birinin kız çocuğu olduğunu belirterek kız çocuğunun okumasını daha çok önemsediğini söyledi.
Kendisi kız çocuğu olduğu için okutulmayan Çağan, “Kimi ayrılıyor, kimisinin kocası kötü çıkıyor. O yüzden kızımın okuyup kendi parasını kazanmasını istiyorum. Beni de okutmadılar. Bugün rezillik çekiyorum. O yüzden kızların okumasını daha çok istiyorum” dedi.
"Çocuğunu tarlada çalışarak okutuyor"
Ayşe Baba, çocuklarını okutmak için tarlada tarım işçiliği yaparak hayatını kazanıyor. Çocuğunun “hiç tarlaya gitme benimle ilgilen” dediğini ancak eşi işsiz olduğu için ve çocuğun geleceği için mecburen çalıştığını vurguluyor.
"Elimizde yok yavaş yavaş ödeyeceğiz"
2 çocuk okutan Aysel Eren’in ilk sözleri, “Defter, kalem, üniforma, kışlık kıyafet... 500 lira çıkar” oluyor. “Şuan elimizde bir şey yok” diyen Eren tanıdık yerlerden alıp yavaş yavaş ödeyeceklerini anlatıyor. Okula kayıt yapılınca da para istendiğini söyleyen Eren, “Devlet kitap veriyor ama tüm masrafları karşılasa iyi olur” dedi.
Bursa Yenişehir’de tarlalarda kızgın güneşin altında sabahın ilk ışıklarından akşam saatlerine kadar çalışan mevsimlik işçiler, emeklerinin karşılığını alamamaktan şikayetçi.
Yangın çatışmalarla yangın yerine dönmüş memleketlerinden kilometrelerce yol kat edip gelmiş bu insanların kimi kışlık ihtiyaçlarını karşılamanın kimi okul harçlığını biriktirmek için tarlalarda.
Kimisi yıllar önce gelip yerleşmiş. Bunlardan biri Perdeneşin Kaya. 16 yıl önce memleketi Mardin’den göç ederek Bursa’ya yerleşmiş. 51 yaşındı. Bursa’ya geldiği günden bu yana her yıl tarlalarda çalışmış olan Kaya şunları söylüyor: “Buraya gelen bütün insanlarımız sürünüyor. Tarlalarda ve güneşin altında perişan oluyorlar. Kendi memleketimizde iş imkanları olsaydı, tarlalarımız bize yeterdi. Her yönü ile dert görüyoruz, en fazla da dil noktasında. Türkçe bilmeyenler zorlanıyor. Bazı işverenler bize kızıyor kendi dilimizle konuştuğumuzda. Bu nedenle biz buraya gelenler çok zorluk çekiyoruz”.
Gelen işçilerin bazılarına ücretlerinden nedensiz bir şekilde kesinti yapılarak verildiğini, bazılarına ise hiç verilmediğini vurgulayan Kaya, “Bazı kimseler küçük çocukları ile geliyor. O yönüyle zahmet çekiyorlar. Bazılarının yevmiyelerini vermiyorlar. Zam isteyince biberlerin satılmadığını söylüyorlar” diye de sistem ediyor.
"Güneş altında çalışmak zor"
15 yaşındaki lise öğrencisi Barış Keleş de, ailesiyle göç edip Bursa’ya gelen ailelerden sadece bir tanesi. O da, Ari gibi okul masraflarını karşılamak için her gün çalışmaya geliyor. Saatlerce güneş altında çalışmanın zor olduğunu dile getiren Keleş, “Biber topluyoruz. Yoruluyoruz. Güneşten çok etkileniyorum. Zorlanıyorum” diyor.
Tarlalardaki işçilerin neşe kaynağı ise 7 yaşındaki Ayşenur Ay isimli çocuk. Ailesinin geçici olarak kaldığı evde gündüz kimse kalmadığı için annesiyle birlikte sabahın ilk ışıklarıyla tarlanın yolunu tutan Ayşenur Ay, gün boyu güneşin altında annesine eşlik ediyor. Ayşenur minik elleriyle tarladaki biberi toplayarak, annesine yardım etmeyi ihmal etmiyor.
Okul harçlığı için çalışıyor
Mardin'in Kızıltepe ilçesinden Bursa’ya gelen işçilerden biri de, girdiği sınavdan Afyon Kocatepe Üniversitesi’ndeki İnşaat Teknolojileri Bölümü’nü kazanan Hilal Ari (18). Ari, tarlada çalışarak üniversite için harçlık biriktirmeyi amaçlıyor. Gün boyu biber tarlasında çalışan Ari, akşamları ise yıllar önce Qoser’den Bursa’ya göç eden akrabalarının yanına gidiyor. “Sırtımız ağrısa da güneş bizi yaksa da çalışmak zorundayız”diyen Ari, her şeye rağmen günlerinin güzel geçtiğini söylüyor. Ari, kısa bir süre önce geldiği memleketini özlediğini şu sözlerle dile getiriyor: “İnsanın yurdunu bırakması, evini, barkını, toprağını bırakması çok zor. İnsanın memleketi gibisi yok.