Yaşam

‘Türkiye’de dürüst iş yaparsan kazanamazsın’

Klasik meyhane geleneğini yaşatan Ankara’nın en eski lokantası Tavukçu’nun 42 yıllık patronu İsmail Poyraz ile gelmiş geçmiş önemli politikacıları, şair, gazeteci ve yazarları ağırlayan mekanında lezzetli bir sohbet…

22 Aralık 2013 18:24

Özgür Duygu Durgun

 

Ankara’nın meşhur meyhanelerinden Tavukçu Lokantası’nın patronu 80 yaşında. Dinç, girişimci, emektar bir patron. Öyle olmasa, Tavukçu Türkiye’de en az 200 yemek kitabında kendinden söz ettirebilir, akademik tez konusu olabilir miydi? Kuruluş yılı 1930 olan bu lokanta, 42 yıldır İsmail Poyraz’dan soruluyor. Sadece patron olmakla kalmayıp garsonluktan alışverişe her detayla bizzat ilgileniyor İsmail Poyraz.Tavukçu’yu Ankara’yı bilenlere anlatmaya ne hacet. Bilmeyenler için giriş mahiyetinde olsun bu sohbet…

Rize’nin Pazar ilçesinde çok fakir bir ailenin çocuğu olarak doğmuş İsmail Poyraz. ‘’Aslında ailem zengindi. Rus İhtilali’nden önce 300 kişinin çalıştığı işyerlerimiz vardı ama İhtilal’den sonra çok fakirleştik. Ben de ailenin şerefini kurtarmak için Ankara’ya gideceğim ve çalışacağım dedim. 1950’de Ankara’ya geldim. Bulaşıkçılık, aşçılık, lokantalarda komilik ve askıcılık yaptım. Karadeniz Lokantası’nda 20 sene çalıştım. Aynı anda Ulus’taki Ankara Oteli’nde, Bulvar Palas’ta, pek çok yerde... Sonra buraya ortak oldum.’’

 

Müşterisinin bağışı onu patron yaptı

 

Ankara’nın en eski lokantası olan Tavukçu Lokantası’nda Poyraz’ın patronluğa geçiş hikayesi ayrı bir macera. Kendisinden dinliyoruz;

“Bir gün bir müşteri geldi, garsona bir sebeple sinirlenmiş. Ben hemen yanına gittim ‘müsaade ederseniz garsonluğu ben yapayım’ dedim. O günden sonra ne zaman gelse onunla sadece ben ilgilendim. Ama adamın ne kim olduğunu, ne de ne iş yaptığını bilmiyorum. Bir gün geldi, baktım rahatsız gibiydi. Ona dedim ki, Bundan sonra sana yemeğini evine göndereceğim, taksi parası bana ait olmak üzere. Tam 20 sene babamdan iyi baktım bu adama. Gerektiğinde doktora da götürdüm. Bir gün evine gittiğimde ‘Otur evladım biraz sohbet edelim’ dedi. Ben de o sırada böyle (sonradan kendisinin olacak burayı kastederek) bahçeli bir yer arıyorum. Beni aldı buraya getirdi. ‘’Bu bina benim, burayı sana bağışlayacağım’’ dedi. Ondan sonra tam bir sene peşimi bırakmadı. Ben hemen kabul etmedim tabi. Bana niye böyle bir yer bağışlasın? Ya karısından ayrılmışsa, çocukları varsa…Kimin malını kimden alıyorum? Biraz araştırdım. Baktım ki bu adam, yani Reşat Bey, Atatürk’ün akrabasıymış. Merkez Bankası Gelirler Genel Müdürü’ymüş. Binayı vefatından önce bana bağışladı.’’

 

İçkili lokanta çalıştırmak bu dönemde zorlaştı

 

1930’larda ilk sahibi Arnavut olan Tavukçu Lokantası aslı şöhretine İsmail Poyraz’ın işin başına geçmesiyle erişiyor. ‘’Ankara’nın bütün politikacılarını burada tanıdım. Adnan Menderes ile tanıştım. Servisini ben yapmadım ama arabasının başında bekledim. Beni yanaklarımdan öptü. Biz Demokrat Parti’nin ilk zamanlarında inşaat işleri yapıyorduk. 1950’li yıllarda Türkiye’de rüşvet yok tabi.  O dönemde kimseye bir kuruş rüşvet vermedik. Afyon, Eskişehir’de lojman binalarını biz yaptık. O günün şartlarında günde 3 bin lira ceza alıyorduk inşaat geciktiği için. Başbakan Menderes’e gittik, bize ‘Cezanız 10 bin lira oldu, haydi işinizi bitirince görüşeceğiz ‘dedi. Eğer Menderes üç ay daha yaşasaydı bu gördüğünüz İsmail Poyraz Türkiye’nin sayılı müteahhitlerinden biri olacaktı. DP zamanında varımızı yoğumuzu kaybettik.’’

İsmail Bey, inşaat işlerini zorunlu olarak bırakınca lokantacılığa devam etmiş . Tavukçu’da Necip Fazıl’dan Oğuz Atay’a, Aziz Nesin’den Turan Güneş’e, Bedii Faik’ten Mehmet Emin Yalman’a pek çok yazar, şair, düşünür, politikacı, akademisyeni ağırlamış. Poyraz,  1950 ile 1960 yılları arasında bizim yaşadığımız lokanta anlayışı bugün Ankara’da yok. O zaman bürokratlar lokantaya gelir istediği gibi yemeğini yer rakısını içerdi. Şimdi, AK Parti döneminde içkili lokanta çalıştırmak daha zor. Sana bir şey söyleyeyim mi, Türkiye’de dürüst iş yaparsan kazanamazsın’’.

Günümüzde klasik meyhane geleneğinin kalan son temsilcilerinden biri fakat içkiyle hiç arası yok. ‘’1954 senesinde bir çay bardağında bira içtim hepsi bu. İçki içmememin dinle ilgisi yok. Ben fakir bir ailenin çocuğuydum.’’

Kendi çocukları üniversite okumuş, meslek sahibi olmuşlar. Baba olarak tek üzüntüsü çocukları ve torunlarının kendi kültürlerinden uzak büyümüş olması, ata dilleri olan Lazca’yı bilmemeleri. Öte yandan ‘’Lazca bilmiyorlarsa da ne yapalım çok da üstüne gitmemek lazım bu işlerin’’ diyor, zira ‘’Türkiye parçalansın istemem, bunlar tehlikeli işler.’’

Tavukçu’dan sonra üç pastane daha açmış İsmail Poyraz. Pastaneleri çocukları işletiyor.  80 yaşındaki bu ‘delikanlı’ ise şimdilerde banka kredisi alıp Ankara Çay Yolu’nda bir pastane daha açmanın planlarını yapıyor.  ‘Artık yorulmadınız mı İsmail Amca bu yaşta bu işlerle uğraşmaktan’ diyecek oluyoruz.  Gözü kapıdan giren yeni müşterilerde, karşılamak için masadan kalkarken bize dönüyor, ‘o da ne demek’ bakışıyla, ‘’Benim daha yapacak çok işim var, Allah sağlıklı ömür verirse.’’