Türkiye'de gazeteci Faruk Bildirici tarafından ifa edilen "medya ombudsmanlığı" görevi, belli ölçüde resmiyet kazanıyor.
Birçok yayın organı, Bildirici'nin yaklaşık iki yıldır kendi internet sitesinde yayımladığı yazılarla tek taraflı olarak yerine getirdiği bu görevi resmen tanıdığını duyurdu. Şu ana kadar Bildirici'yle ombudsmanlık sözleşmesi imzalayan medya kuruluşları şunlar: BirGün, Yeni Asya, KRT, ANKA, T24, Gazete Duvar, Gerçek Gündem, Turktime, Gazete Pencere, İkinci Yüzyıl, Muhalif.
Böylece bu kuruluşlar, yaptıkları haberlerin Bildirici tarafından "medya ombudsmanı" sıfatıyla değerlendirilmesini ve deneyimli gazetecinin bu konuda kaleme aldığı yazıları kendi mecralarında yayımlamayı taahhüt etmiş oldu. Söz konusu kuruluşların yaptıkları anlaşmadan doğan diğer yükümlülükleri de 1998 tarihli Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ndeki ilkelere uymak ve olası bir sorunda Bildirici'nin hakemliğine başvurmak.
Anlaşmanın içeriğine dair DW Türkçe'ye bilgi veren Bildirici, kendisine düşecek göreviyse şöyle özetledi:
"Medya ombudsmanı olarak benim yükümlülüğüm de onların içeriklerini denetle
mek, onların incelenmesi gerektiğini düşündüğü konularda
incelemeler yapmak ve okurla ilişkilerini düzenleyip okurla ya da başka herhangi bir haber kaynağıyla çıkabilecek problemlerde hakemlik yapmak. Yani hem etik denetim hem hakemlik hem de okur ilişkilerini kapsıyor."
"Bu işin benimle kaybolmamasını istiyorum"
Hürriyet'te 2010-2019 yılları arasında ombudsmanlık (okur temsilciliği) görevinde bulunan ve yaptığı işin doğası gereği zaman zaman kendi gazetesini de eleştirdiği için hem patronajla hem de editoryal yöneticilerle sorunlar yaşayan Bildirici, bu kurumdan ayrıldıktan sonra farukbildirici.com sitesinde "medya ombudsmanı" sıfatıyla tüm medyadaki etik sorun ve eksikliklerle ilgili eleştirilerini yayımlamaya başlamıştı. Bildirici, 19 Ocak'taysa medya ombudsmanlığının kurumsallaştırılması ve yeni bir medya ombudsmanlığı modeli yaratılması için Türkiye'deki yayın organlarına çağrıda bulunmuş ve bu kuruluşları kendisiyle bir anlaşma imzalamaya davet etmişti.
Bildirici, neden böyle bir girişimde bulunma gereği hissettiğini şöyle ifade etti:
"Kurumsallaşma ihtiyacını şundan hissediyorum: Bir defa bu işin benimle kaybolmamasını istiyorum. Yani bunu sadece ben yaptım, bitti gitti, olmasın istiyorum. İkincisi, kurumlarla bir yandan aidiyet ilişkisi kurarken bir yandan da onlardan bağımsız olmanın, medya ombudsmanlığını daha işlevsel hâle getireceğine inanıyorum."
Medya ombudsmanlığının kurumsallaşması hâlinde kendisinden sonra da bu görevi üstelenebilecek gazetecilerin çıkabileceğini ümit eden Bildirici, "Sonuçta ben bir gün bu işi yapamaz hâle gelsem de birileri bu yoldan gidebilecek. Türkiye'deki gazetecilik meslek örgütleri, bu yöntemi devam ettirebilirler diye umuyorum" dedi.
Hürriyet gazetesinde zaman içinde yaşadığı sorunların benzerleriyle bu kez karşılaşmamayı bekleyen Bildirici, "Buradaki medya kuruluşlarıyla gönüllü bir birliktelik olduğu için ve onların da taahhütlerinden dolayı daha az sorun yaşanacağını düşünüyorum" dedi.
Maddi kaynak
Medyayı hem daha düzenli hem de daha yoğun şekilde izlemek için bir ekip kuracağını ve zaman içinde belki bir ofis de gerekebileceğini belirten Bildirici, maddi kaynağı ise imzaladıkları anlaşmalarla ombudsmanlığını tanıyan kuruluşlardan sağlamayı planlıyor:
"Verebilen medya kuruluşlarından, ne kadar verebilirlerse, herhangi bir şey istemeden, onlardan maddi destek alacağım. Bir tür aidat gibi. Ama verebilenlerden sadece. Kim verebilirse o kadar."
Fonlanma ya da sponsorluk desteği yerine medya kuruluşlarının doğrudan kendilerinin maddi katkıda bulunmasının, aralarındaki ilişkiyi "daha dinamik ve organik tutacağı" görüşünde olan Bildirici, "Tamamen bağımsız olmak için bu yöntemin daha iyi olacağını düşünüyorum" dedi.
Bildirici medya ombudsmanlığı görevini yerine getirirken sadece anlaşma yaptığı kuruluşlardaki haberlerle ilgili görüş bildirme gibi bir yol izlemeyecek. Aynı yoğunlukta olmasa da diğer medya organlarının haberleriyle ilgili yazılarını da kendi sitesinde yayımlamaya devam edecek.
"İşbirliğini somutlaştırdık"
Bildirici'nin medya ombudsmanlığını tanıyan kuruluşlardan BirGün gazetesinin Yayın Koordinatörü İbrahim Varlı, böyle bir girişimin parçası olmaktan duydukları memnuniyeti dile getirirken "Faruk Bildirici daha önce de eleştirilerini dikkate aldığımız bir isimdi. Daha önce de bir işbirliğimiz vardı. Bunu somutlaştırmış olduk. Daha sistematik bir işbirliğine giriştik" dedi.
"Dışarıdan, bağımsız, tarafsız bir gözün bizim gazetemizi de denetlemesi, varsa eksiklerimizi, hatalarımızı, yanlışlarımızı bir şekilde bize aktaracak bir göz olması her zaman iyidir. Bu tip içerikler bizi besler" ifadesini kullanan Varlı, Bildirici'nin yapacağı işi "önemsediklerini" ve "zenginlik olarak kabul ettiklerini" söyledi.
Bildirici'nin medya ombudsmanlığını "hak eden" bir gazeteci olduğunu belirten Varlı, bu görevi üstlenebilecek diğer meslektaşlarına kıyasla "bir adım önde" gördüğü Bildirici'yi "daha görünür ve kendini bu konuya vakfetmiş bir isim" olarak tanımladı.
"Diğer ülkelere örnek olabilir"
DW Türkçe'ye konuşan Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Süleyman İrvan da Bildirici'nin kabul görmüş bir "medya ombudsmanı" olduğunu belirtti.
Bildirici'nin Hürriyet'te bu işi yaparken kazandığı itibarın önemine ve akabinde kendi sitesinde kaleme aldığı görüşlerinin de birçok yayın organı tarafından alıntılandığına dikkat çeken İrvan, "Bu, bir destek göstergesidir. Demek ki aslında Faruk Bildirici'nin gazetecilik konusundaki değerlendirmelerine ilişkin ya da onun akil insanlığı konusunda bir kabullenme vardı" dedi.
İleride başka kişilerin de bu görevi üstlenebileceğini belirten İrvan, "Önemli olan bu modelin benimsenmesi ve sürdürülebilir hâle gelmesi" ifadesini kullandı.
Bildirici'nin planladığı ombudsmanlık modelinin dünyada örneği olmadığını söyleyen İrvan, "İsveç'te basın konseyinin ombudsmanı var. Basın konseyi, ombudsmanı seçiyor. Ama burada bağımsız ve daha hızlı hareket eden bir mekanizmadan söz ediyoruz. Başarılı olursa diğer ülkelere de iyi bir örnek olabilir" diye konuştu.
Ancak başarıya ulaşılması için Bildirici ve kuracağı ekibin maddi olarak desteklenmesinin şart olduğunu belirten İrvan, anlaşma yapılan medya kuruluşlarından ücret alınmasına yönelik planın doğru bir yaklaşım olduğunun altını çizdi.
"Tam da ombudsmanlığın olması gereken model bu aslında. Çünkü ombudsmanın bağımsız hareket edebilmesi, biraz da mali bağımsızlığından geçiyor. Mali olarak eğer siz ücretinizi tek bir medya kuruluşundan almıyorsanız, örneğin 10 medya kuruluşu ödüyorsa sizin ücretinizi, o zaman hiç kimse 'Ben ödüyorum senin paranı' diyemez. Çünkü 10 kişi var orada. Dolayısıyla bu modelin böyle bir avantajı da var."
"Şeffaflık" beklentisi
Geçmişte uzun süre Sabah gazetesinin okur temsilciliğini yapan Daily Sabah Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Altay da Bildirici'nin kuracağı sistemin "finansal bağımsızlığının" önemine dikkat çekti.
"Mali altyapısının ne olacağı çok belli olmazsa, süreklilik ve sürdürülebilirlik anlamında birtakım sorunlar çıkması muhtemeldir. Bu mekanizmanın finansal bağımsızlığının sürdürülebirliğini nasıl sağlayacağını bilmemiz lazım" diyen Altay, kurulacak sistemin çalışma şeklinin de detaylı biçimde kamuoyuna açıklanması gerektiğini ifade etti.
"Kurulacak olan kurumun nasıl çalışmayı planladığını en ince ayrıntısına kadar kamuoyuyla paylaşması lazım ki sonradan o kurumun adil, objektik ya da dengeli olup olmadığını değerlendirme imkânımız olsun. Aksi takdirde bu, Türkiye'deki siyasi tartışmaların uzantısı olan bir tartışma olarak bir süre tartışılıp unutulabilir."
Her şeyin "çok şeffaf ve net" olması gerektiğini belirten Altay, "Bu müessesenin kuruluş ilkeleri ve prensipleri şunlar şunlardır, bize yapılacak başvuruları değerlendirirken şu kriterlere uygun davranacağız, önceliklerimiz şunlar olacaktır gibi konularda bir yol haritası olması gerekir diye düşünüyorum" ifadesini kullandı.
"Sosyal deney" benzetmesi
Altay ayrıca özellikle internet yayını yapan medya kuruluşları her gün yüzlerce haber yayımladığı için denetim açısından "ciddi bir iş yoğunluğu" olacağını belirterek "Bunun için bu konuda birikim sahibi, ciddi bir kadronun oluşması lazım. Kurulacak ekibin nasıl çalışacağı, kimlerden oluşacağı, kaç kişi olacağı gibi konular da çok net şekilde anlatılmalı" dedi.
Şu an başlatılan girişimin başarıya ulaşıp ulaşmayacağını anlamak için "ciddi bir zamana" ihtiyaç olduğunu düşünen Altay, "Biraz olayların gelişimini görmek lazım. Bunu şu an maalesef ancak bir sosyal deney olarak görebiliyorum. Başarıya ulaşıp ulaşmayacağını, kurumların eleştiriyi nasıl karşılayacağı konusu da dâhil olmak üzere biraz zaman geçmesi lazım ki anlayalım" değerlendirmesinde bulundu.
Cengiz Özbek
© Deutsche Welle Türkçe