Türkiye'de kayıtlı bir şekilde yaşayan herkes Koronavirüs aşısı hakkına sahip. Ancak göçmenler ve mültecilerin aşıya erişiminde yaşam koşulları, sağlık okur-yazarlığı, dil bariyeri gibi sorunlar yaşanıyor.
Koronavirüs salgınında yaygın aşılama aşamasına gelindi. Türkiye'de nüfusun üç milyonu aşan bir kısmını oluşturan kayıtlı göçmen ve mülteciler de Koronavirüs konusunda vatandaşlarla aynı sağlık hizmetlerinden faydalanabiliyor. Yani Türkiye'de kayıtlı bir şekilde yaşayan herkes, belirlenen kriterlere göre sırası geldiğinde aşı olma hakkına sahip.
Ancak göçmenlik/mültecilik koşullarında aşı hakkına erişim, hatta aşı hakkından haberdar olma açısından sorunlar da yaşanabiliyor. Yedi yıl önce İran'dan Türkiye'ye gelen S.G., birçok göçmen ve mülteci için geçerli olan dil bariyerinin önemli bir etken olduğunu belirtiyor.
DW Türkçe'ye konuşan S.G., "Aşısını olan birçok kişi olduğu gibi, maalesef aşı olabileceğinden haberdar olmayanlar da var" diyor: "Haberdar olsalar, randevuyu internetten almak zorundalar. Telefonu olmayan, internete erişimi olmayan, hatta okuma-yazması olmayanlar var. Randevu sistemi bilmedikleri bir dilde. Birilerinin yardımıyla randevu alsalar, hastaneye gittiklerinde bu sefer Türkçe bir form doldurmaları gerekiyor. Tabii yaşayabilecekleri yasal sorunlar veya daha önce yaşadıkları ayrımcılık deneyimleri nedeniyle hastaneye gitmekten çekinenler de var."
"Haklarımızı bilmemiz gerekiyor"
Üç senedir Türkiye'de yaşayan Fars Khatab, sırası geldiğinde eşiyle birlikte gidip aşılarını olacaklarını söylüyor. Khatab 30 yaşında, gazetecilik yapıyor. Bir taraftan da Suriye'de 2011'de ara vermek zorunda kaldığı eğitimine İstanbul Üniversitesi'nde devam ediyor.
Aşı randevusu sisteminin Arapçası olmadığı için birçok kişinin dil sorunu yaşadığına dikkat çekiyor. "Türkiye'de Suriye televizyonları var, anadilimizde yayın yapıyoruz. Bu kanallarda sürekli oturum, çalışma, sağlık ve diğer konulardaki haklarımızdan bahsediyoruz. Başka bir ülkede yaşıyoruz, dolayısıyla haklarımızı bilmemiz gerekiyor" diyor.
2012'de Türkiye'ye gelen Hasne Elyasi'nin ailesi sepet yaparak geçimini sağlamaya çalışıyor
"Hasta değilim. Aşı olmama gerek yok"
Hasne Elyasi, Suriyeli genç bir kadın. Dokuz sene önce Türkiye'ye geldiğinde 11 yaşındaymış, şu an çok iyi Türkçe konuşuyor. Aşı olup olmayacağını sorduğumuzda, şaşırarak "Bize aşı yok ki" diyor. İstanbul'da Balat civarında bir evde üç aile birlikte yaşıyorlar. Çoğu çocuk, toplam 14 kişiler. Evde televizyon yok. Biz konuşurken aşı hakları olduğunu öğreniyorlar. Türkiyeli komşuları Melek araya giriyor ve randevu almalarına yardım edeceğini söylüyor.
Hasne'nin annesi Sabha 43 yaşında, aşı sırası gelmiş. "Bana tahlil yaptılar, hasta değilim. Aşı olmama gerek yok" diyor. Ne kadar zor geçindiklerini anlatmaya başlıyor ve tanesini 1 liradan sattıkları sepetlerin yapımına geri dönüyor, günde 20 sepet yapmaları lazım. Hasne ise sırası gelirse aşı olacağını söyleyip, annesini ikna etmeye çalışıyor.
Hasne Elyasi (en solda) ve ailesi
"Gençlerde genel bir güvensizlik var"
S.G. uluslararası koruma statüsü altında. Türkiye'de mülteci nüfusun en yoğun olduğu "uydu kent"lerden birinde yaşıyor. İran, Afganistan, bazen de Kamerun ve Ugandalılara, daha çok adliye, hastane gibi işlerinde tercümanlık yaparak geçimini sağlıyor. Ayrıca bir sivil toplum örgütünde mülteci LGBTİ+'lara gönüllü destek veriyor.
"Özellikle kronik hastalar ve 65 yaş üstü mülteciler aşı olmak istiyor ve birilerinin yardımıyla randevularını alıp aşı oluyorlar. Ama risk grubunda olmayanlarda, gençlerde genel bir güvensizlik var" diyor. Bunun farklı sebepleri olduğunu söylüyor. Bu sebeplerden önemli bir tanesi, aşıyı gidecekleri üçüncü ülkede olmak istemeleri. Pandemi öncesinde edindikleri bilgilere göre, Kanada gibi bazı ülkelerin kabul ettiği mültecilerin tüm aşılarının kendi topraklarında yapılmasını tercih ettiğini anlatıyor. Kendisi de Kanada'ya gideceği için aşısını orada olmak istiyormuş.
"Aşı kararsızlığı en ciddi sağlık sorunlarından"
Halk sağlığı uzmanı Dr. Yeşim Yasin, "aşı kararsızlığı"nın tüm dünyada ve Türkiye'de toplumun genelinde olduğu gibi, göçmen ve mülteciler arasında da olduğunu ifade ediyor. Bunun "aşı karşıtlığından" farklı olduğunu, Dünya Sağlık Örgütü'nün bu sorunu dünyadaki en ciddi on sağlık sorunu arasında sıraladığını hatırlatıyor.
Dr. Yeşim Yasin
Yasin, Türkiye'nin geçici koruma statüsündeki kişilere vatandaşlarla eşit ve örnek bir sağlık hizmetini sunduğunu vurguluyor. "Ama hem bilgi eksikliği hem aşı uygulamasının sadece hastanelerde yapılması hem de randevu sisteminin Arapçası olmaması nedeniyle özellikle Suriyeli nüfusta aşıda geride kalındığı dile getiriliyor" diyor.
Sadece Türkçe ve İngilizcesi olan, kullanması oldukça zor bir uygulama aracılığıyla mültecilerin aşı randevusu almasının kolay olmadığını söylüyor. Mülteciler arasında aşılanmanın yaygınlaşması için Arapça başta olmak üzere, yabancı dillerde hizmet veren Göçmen Sağlık Merkezlerinde (GSM) de aşı uygulamasına geçilmesi gerektiğini belirtiyor.
"Salgının başından beri hem kamu kurumları hem de sivil toplum kuruluşları farklı dillerde broşürler hazırlayıp, kendi sosyal medya hesaplarından bilgilendirici videolar yayınladılar. Ama herkesin internete erişimi yok. Göçmen ve mülteciler sağlık hizmetleri konusunda zaten kırılgan gruptalar. Onlara yönelik daha özellikli, incelikli planlamalar gerekiyor."
Kayıtsız göçmenler aşı olabilecek mi?
Kayıtsız göçmenlerin aşı olup olamayacağı, nasıl aşı olacakları ise tamamen belirsiz. Nisan 2020'de düzensiz göçmenleri de kapsayacak şekilde herkesin koronavirüsle bağlantılı sağlık hizmetlerine ücretsiz erişiminin olduğuna dair bir Cumhurbaşkanlığı kararı çıkmış olsa da, pratikte çeşitli zorluklar yaşanmış.
Yasin, "Düzensiz göçmenler hastane gibi bir kamu kuruluşuna gittiklerinde, sağlık çalışanları bu insanları ihbar etmekle yükümlü" diyor, "Çıkan karara rağmen bu ihbar yükümlülüğü kaldırılmadı. Dolayısıyla göçmenlerin en ufak bir korkuları varsa, bu hizmetlere son noktaya kadar başvuracağını düşünmüyorum."
S.G. de mültecilerin hastanelerde farklı uygulamalarla karşılaştığını belirtirken, koronavirüs nedeniyle hastaneye yatan bazı danışanlarının ödeyemeyecekleri faturalarla karşı karşıya kaldıklarını anlatıyor. "Bu birçok kez başımıza geldi. Bir danışanıma senet imzalattılar, halen hastaneye olan 33 bin liralık faturasını ödüyor. İstanbul'da büyük bir devlet hastanesinde, başka bir danışanın pasaportuna el koymaya çalıştılar, avukat yardımıyla buna engel olup hastaneden çıkmasını sağladık."
Kayıtsız göçmenlerin ise aşı hakkı bir yana, genel olarak tüm sağlık ve diğer haklardan mahrum olduğunu ifade ediyor. Pandemi süresinde HES kodu almanın bile birçok göçmen için imkansız olduğunu belirten S.G., "Sadece kayıtsızlar değil, koruma statüsü olan mülteciler de HES kodu almakta çok zorlandı, yine hep bahsettiğimiz sebeplerle. Mültecilere 10 lira karşılığı HES kodu alan insanlar türedi. Bu tabii ki yasal değil."
"Aşının önemini duyurmamız gerekiyor"
Sağlık Bakanlığı, verileri kamuoyuyla ya da sivil toplum örgütleriyle paylaşmadığı için göçmen ve mültecilerin pandemiden nasıl etkilendikleri ve aşılanma oranlarıyla ilgili net bir bilgi yok. Ancak DW Türkçe'nin ulaştığı, sahada mültecilerle çalışan doktorlar, GSM'lere gelen kişilere pandemi ve aşı konusunda bilgilendirme yapıldığını, özellikle sağlık sorunları nedeniyle risk grubunda olan ve/veya 60 yaş üzeri birçok göçmen ve mültecinin aşılandığını söylüyor.
Yasin de kamplarda yaşayanların aşı hakkı sırasına göre aşılandığını bildiklerini söylüyor. Bununla birlikte kamplarda yaşayanların, Türkiye'deki mültecilerin yüzde 2'si civarında, çok küçük bir azınlığını oluşturduğunu da ekliyor.
Herkesin aşıya erişimin temel bir insan hakkı olduğunu vurgulayan Yasin, pandemiyi atlatabilmek için tüm toplumun aşılanmasının önemine dikkat çekiyor:
"DSÖ'nün de vurguladığı gibi hastalık artıyor ve dünyanın bir yerinde birileri hasta olmaya devam ediyorsa hiçbirimizin güvende olmadığı açık. Toplum liderlerinden destek alarak, sivil toplumun da işin içinde olmasını sağlayarak ama temelde kamuyu sorumlu tutarak, aşının önemini duyurmamız gerekiyor. Bahsettiğimiz şey sadece bireysel korunma değil. En önemlisi toplum bağışıklığının sağlanması. İnsanlara sadece kendi sağlıklarıyla ilgili değil, toplum sağlığı için de sorumluluk aldıklarının hatırlatılması lazım."
Çiçek Tahaoğlu
©Deutsche Welle Türkçe