Altuğ Yalçıntaş
Türkiye, bilimsel suistimallerin görülme sıklığı açısından bir cennet. Özellikle de intihal alanında. Bilimsel suistimallere, Uğur Mumcu’nun İhsan Doğramacı’yla ilgili 1981’de ortaya çıkardığı vakadan geçtiğimiz aylarda Fikret Kemal Kızılca’nın ortaya çıkardığı ve İktisatta Araştırma Etiği twitter hesabı üzerinden benim de duyurulması için katkı verdiğim TCMB Başkanı Murat Uysal’la ilgili vakaya kadar birçok örnek vermek mümkün. İntihalin yol açtığı tahribat konusunda şu internet sitesini incelemenizi tavsiye ederim.
Her ne kadar bilimsel suistimal vakaları çoğunlukla bilim etiği açısından değerlendiriliyor olsa da, özellikle intihal vakalarının hukuk mahkemelerinin önüne geldiği de oluyor. Bu davaların bazıları cezasız kalıyor ya da zaman aşımına uğruyor olsa da Can Dündar ve Seçil Büker ile Pepee ve Pocoyo gibi örneklerden biliyoruz ki, iddiasının peşine düşen ve hakkını alan yazarlar ve fikri eser sahipleri de var.
Kemal Gözler de, bilimsel suistimal üzerine yazan ve konuyla ilgili hakkını arayan araştırmacıların arasında yer alıyor. 2013’te yayıma hazırladığı ve Türk Anayasa Hukuku Sitesi’nden bedava olarak erişilebilen Örnekleriyle Usulsüz Alıntı Sorunu: Adnan Küçük, Ahmet Nohutçu, Bilal Canatan, Nevzat Sönmez, Ali Rıza Çoban, Serdar Özgüldür, Fatih Dikici ve Diğerlerinin Kitapları Hakkında Eleştiriler başlıklı kitabında onlarca usulsüz alıntıyı belgelemişti. Bu kitabın basılı edisyonunu Türkiye’deki bazı kütüphanelerde bulmak mümkün.
2013 yılından bu yana, ben de, Mülkiye’de ve TED Üniversitesi’nde vermekte olduğum araştırma yöntemleri ve bilim etiği derslerimde, Gözler’in ismini sıkça zikrederim ve kendisinin çalışmalarını öğrencilerime öneririm. Gözler’in intihal vakalarının yol açtığı bilimsel tahribata karşı çabasını takdirle karşılamışımdır.
Kısa bir not olarak belirtmeliyim, tek bilimsel suiistimal çeşidi intihal değildir. Türkiye’de ve dünyada birçok kurum tarafından yayımlanan bilimsel davranış kodunda ve benzeri yönetmeliklerde belirtildiği gibi, verilerin çarpıtılması ve olmayan verilerin varmış gibi gösterilmesi de, bilimsel suistimal olarak tanımlanır. Bunun dışında kişiler ve kurumlar, sorgulanabilir araştırma pratikleri olarak adlandırdığımız davranışlarda bulunabilirler. Örneğin ülkemizde çok sık görülen psikolojik şiddet, her ne kadar birçok bilimsel davranış kodunda ve yönetmelikte bilimsel suistimal olarak kabul edilmiyor olsa da, sorgulanabilir bir araştırma pratiğidir. 2014 yılında Association for Social Economics, TÜBİTAK ve Ankara Üniversitesi’nin desteklediği bir çalıştayda, iktisatta bilimsel suistimaller ve araştırma etiğini konunu Türkiye’deki ve dünyadaki uzmanlarıyla tartışmaya açmıştık. Bu çalıştayda sunulan bildiriler 2016’da Review of Social Economics dergisi tarafından yayımlanmıştı.
Bir bilimsel suistimal biçimi olarak hakem sürecinde yaşanan ihmaller
Gözler, 23 Ağustos 2019’da Türk İdare Hukuku Sitesi’nde ve 4 Eylül 2019’da T24’te yayımlanan bir haberde, bilimsel suistimal meselesinin önemini bir kez daha göstermiş oldu. Bu defa konu hakem süreci.
Araştırmacı olmayanlar için kısaca belirteyim. İtibarlı akademik dergilerin editörleri, makaleleri yayımlamadan önce konuyla ilgili uzman olduğu düşünülen kişilerden görüş alır. Bu süreç çoğunlukla çift taraflı ve anonim şekilde işler. Yani, hakemler yazarın ismini, yazarlar hakem raporlarını yazanların ismini görmezler ve raporlar editörler kurulu ve bilimsel kurul üyeleri dışında aleni hale getirilmez. Buna çift taraflı kör hakem süreci adını veriyoruz. Bu modelin avantajı, hakemin, yazarın etkisi altında kalmadan özgürce yorum yapabilmesini ve editöre güvenilir bir görüş sunmasını sağlamaktır. Kimin hangi yazı için hakem olarak tayin edileceğine dergi editörü ya da editörler kurulu karar verir. Editörler, hakem raporlarını dikkate alarak yayımlama, düzeltme verme ya da reddetme şeklide bir karar verir. Editörler hakem kararlarının aksine de hareket edebilir, ek görüş almak için yeni hakemler de tayin edebilir. Eğer hakem süreci çift taraflı körse, hakem raporları ve editörlerin, hakemlerin ve yazarların dahil olduğu haberleşmeler kapalı sürdürülür. Çift taraflı kör hakemlik sürecinde yazışmalar tamamıyla mahremdir. Editörler ve yazarlar rıza gösterseler de raporları yazanların ismi ve yazışmalar aleni hale getirilmez.
Son yıllarda, akademik dergiler ve yayınevleri gönderilen makaleleri ve monografileri açık hakemlik adı verilen bir yöntemle değerlendirmeye başladılar. Buna göre, hakemlerin ve yazarların isimleri sürecin başından itibaren taraflarca bilinir. Hakemler de raporlarını isimlerinin açık olduğunu bilerek hazırlarlar. Hatta bazı dijital platformlar üzerinden yürütüldüğü şekliyle, gönderilen her makale editörün ön değerlendirmesinden geçtikten sonra yayıncının internet sitesinde taslak olarak yayımlanır. Açık değerlendirme süresince, yazıyı okuyan her kişinin editörün ve yazarın dikkatine sunulmak üzere “kamusal” yorum yapması mümkündür. Editörler, gelen yorumlara göre yazarlardan değişiklik ister. Yapılan değişikliklere göre yazının düzeltilmiş hali resmi olarak yayımlanır ya da reddedilir.
Akademik kibir de bir bilimsel suistimal vakasıdır
Gözler’in dikkat çektiği vaka sayesinde hakem süreçlerinin bilimsel araştırmalar için taşıdığı önem bir kere daha tartışmaya açılmış oldu. Gözler kaleme aldığı yazısında bir şikâyetini dile getirmiş. Vaka kısaca şu: Gözler, yazarı olduğu makalesini 2018 tarihinde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi’ne (bundan sonra AÜSBFD) gönderiyor. AÜSBFD çift taraflı kör hakemlik süreci işletmektedir. Gelen hakem raporları sonucunda, editör, Gözler’den, hakem raporlarına dayanarak, düzeltme yapmasını istiyor. Gözler, gözden geçirilmiş makalesini dergiye yeniden gönderiyor. Ancak hakemler editöre düzeltmelerin yeterli olmadığına ve makalenin yeni halinin AÜSBFD’de yayımlanacak nitelikte olmadığına ilişkin görüş bildiriyor. Editör, hakem raporlarındaki kararı aynen uyguluyor ve Gözler’in makalesi reddediliyor.
Çift taraflı hakem sürecinin sonunda makalesi reddedilen Gözler, editörden hakemlerin ismini açıklamasını istiyor. AÜSBFD editörü Gözler’in bu talebini reddediyor. Gözler’e göre bu durum derginin tarafsızlığının, objektifliğinin ve güvenilirliğinin sorgulanmasına yol açmaktadır. Haberden benim anladığım kadarıyla, AÜSBFD editörünün kararını içine sindiremeyen Gözler’in (ifade Gözler’e aittir) sebeplerinden biri kendisinin 70’ten fazla makalesinin yayımlanmış olması, WOS, Scopus ve Google Scholar’da yüzlerce atıf almasıdır.
Kişisel kanaatime göre, burada en az iki sorun var:
- AÜSBFD çift taraflı kör bir hakem süreci işletmektedir. Buna göre, bu dergiye gönderilen makalelerin yazarları hakemleri bilmez, hakemler de makalenin yazarını bilmez. Hakemlerin isimleri hatta hakem raporları da, gönderilen makale reddedilse dahi, editörlerce ya da yazarlarca açıklanamaz. Bunun sebebi, isimlerinin (ve raporlarının) aleni hale gelmeyeceğinden emin olan hakemlerin, bu yolla, bağımsız raporlar yazmalarını sağlamaktır.
- Gözler’in WOS, Scopus ve Google Scholar’daki metrikleri kendisinin yazacağı makalelerin hakem sürecine girmeyeceğini ve bir derginin Gözler’in yazdığı makaleyi reddedemeyeceği anlamına gelmez. Çift taraflı kör hakem sürecinin en büyük avantajı, hakemlerin, yazarların sahip olabileceği etki gücünden bağımsız olarak görüş bildirmesidir.
Bu iki gerekçeden ötürü, Gözler’in hakem sürecinin mahremiyetini ihlal ettiği ve sahip olduğu itibarını editör ve hakemler üzerinde baskı kurmak için kullandığı izlenimi edindim. Uzmanlık alanım hukuk olmadığı için, Gözler’in yazısının yayımlanabilir olup olmadığına ilişkin hiçbir görüşüm yok. Açıkçası Gözler bir iktisatçı ya da felsefeci olsaydı da bunu dikkate almazdım. Bu cevapta, sadece, AÜSBFD editörünün hakem sürecini hiçbir sakatlığa yol açmayacak şekilde yürüttüğünü, ancak hakem raporlarının ve yazışmaların aleni hale getirmesi nedeniyle sorgulanabilir bir araştırma pratiği uyguladığını ileri sürüyorum. Kişisel kanaatim odur ki, AÜSBFD editörü yazışmaların yayımlanmasına razı olmamalıydı.
Bu konu Nature dergisinde 2018 yılında yayımlanan bir makalede de ele alınmıştı. Evet, hakemlik sürecinin daha şeffaf olması için çeşitli yollar denebilir. Ancak çift taraflı kör hakem süreci işleten bir derginin, değerlendirme öncesinde ya da sonrasında, hakem isimlerini açıklamasını talep etmek bu yollardan biri değildir. Nature’da yayımlanan makalede de belirtildiği gibi, anonim raporların açıklanmasında dahi şeffaflık sağlanamayabilir.
Ben de, Nature dergisinde belirtilen görüşlerde dile getirildiği gibi, AÜSBFD editörünün, Gözler’in ısrarına rağmen, hakem isimlerini açıklamamasını doğru buluyorum. Neden mi? Şöyle düşünün: Bu hakemlerden biri ya da ikisi birden Gözler’in çalıştığı kuruma öğretim üyesi olarak başvuran genç bir(er) doktoralı araştırmacı olsun ve değerlendirme süreci sonunda başvurusu reddedilsin. Bu durumda, iş başvurusu sürecinin sağlıklı işletilmediğine dair kanaati nasıl ortadan kaldırabiliriz? Çift taraflı hakem süreci, yol açtığı aksaklıklara rağmen, oluşabilecek bu tür çıkar çatışmalarını ortadan kaldırmak için uygulanan bir yöntemdir.
Ayrıca Gözler’in yol açtığı bu durumun, sadece AÜSBFD için değil, kamu yararına faaliyette bulunan tüm akademik dergiler için sorun yaratacağı açıktır. Makaleleri reddedilen etki sahibi yazarların raporlarının tek taraflı bir şekilde aleni hale getirildiği bir ortamda kim hakemlik ya da editörlük yapmak ister?
Gözler şikâyetini dile getirdiği yazısında şu soruyu soruyor: “… Süreci yukarıdaki gibi özetledim. Şimdi okuyuculardan yukarıdaki verdiğim linklerden indirerek, sırasıyla benim makalemi, hakem raporlarını, hakem raporlarına karşı yazdığım açıklama yazısını ve daha sonra da AÜSBFD Editörünün ve benim e-postalarını okumalarını ve kimin haklı olduğuna karar vermelerini rica ediyorum.”
Kişisel kanaatim odur ki, çift taraflı kör hakem sürecini işleten bir dergiye makale gönderen hiçbir yazar ve bu dergilerin hiçbir editörü, üçüncü kişilerin bu yazışmaları okumasını ve değerlendirmesini bekleyemez. Diyelim ki, Gözler’in okuyucuları çoğunlukla Gözler’i haklı buldu. (Bunu nasıl ölçebiliriz ve test edebiliriz, bu ayrı konu.) Bu durumda, AÜSBFD Gözler’in makalesini yayımlamak zorunda mı bırakılacak? Açıkçası, kendi adıma, hakemlik süreci açısından hiçbir sakatlık içermeyen ancak mahrem yazışmaların aleni hale getirilmesi dolayısıyla bir dizi ihmalin bulunduğu bu vaka konusunda Gözler’i haksız buluyorum.
Sonuç
Gözler’in bir başka yazısında da belirttiği gibi, “Türk akademik dergi yayıncılığında ciddi problemler vardır. Aslında bu problemler, bilinmeyen problemler değildir; pek çok akademisyenin her yıl yaşadığı problemlerdir. Hatta bunlar, akademisyenlerin arasında en çok konuşulan konulardan biridir. Ne var ki, bu problemler yazılı olarak pek dile getirilmiyor.” Gözler’e konuda kesinlikle katılıyorum. Ancak kendisinin AÜSBFD ile yaşadığı vaka bağlamında gösterdiği tavrı, yukarıda sunduğum gerekçelerle, bilim etiği açısından yanlış buluyorum.
Son olarak, T24’ün Gözler’in makalesini tek taraflı olarak yayımlaması ve süreçte dergi editörünün görüşünü de yayımlamaması basın etiği açısından sorgulanabilir bir pratiktir. Nasıl ki, hiç kimsenin T24’te yayımlanan bazı haberlerin kaynağının (yani kurum ve kişi isimlerinin) aleni hale getirilmesini talep etme hakkı yoksa, bu vakada da, Gözler dahil kimsenin anonim olan ve anonim kalması gereken hakem isimlerinin ve raporların aleni hale getirilmesini talep etme hakkı yoktur. Yine de Gözler’e nezaketinden ve yaygın şekilde okunan bir haber sitesinde yayımlanan bir habere ilişkin karşıt bir görüşü yayımladığı için T24’e teşekkür ederim. Bu tartışmanın, Türkiye’deki bilimsel suistimalle mücadele eden araştırmacılar ve kurumlar için faydalı olmasını umuyorum.
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, İktisat Bölümü
altug.yalcintas@politics.ankara.edu.tr
http://ppe.ankara.edu.tr/altug-yalcintas/