Serra Yılmaz, oyunculuktan Şehir Tiyatroları'ndan kovulmasının ardında yatan gerçeklere kadar her şeyi anlattı.
Yönetmen Ferzan Özpetek'in tüm filmlerinde rol verdiği oyuncu Serra Yılmaz: 'Özellikle çalışmak istediğim yönetmenlerin hepsi mezarda. Bir oyuncunun bir yönetmeni istemesinin manası yok, asıl yönetmenin oyuncuyu istemesi lazım! ' dedi.
Sevgilim Paris'te yaşıyor
Nasıl geçiyor hayat, nasılsınız?
Çok yoğun geçiyor. Tatil yapamıyorum. Bir ay kadar önce Fransa'daydım. Strazburg'a gittim; çünkü kızım orada yaşıyor. Sevgilim Paris'te yaşadığı için, Paris'te olmak gibi bir amacım vardı. Keyifli bir temmuz ayı geçirdim.
Şehir tiyatrolarından olaylı bir ayrılışınız var...
Olaylı değil, beni kovdular sadece.
Neden kovdular?
Bunu onlara sormak lazım aslında; ama bu durumda olan insanlar hiçbir zaman gerçek motivasyonları açıklamazlar. Şehir tiyatrosu genelde vasat olmayı seçiyor yöneticileri itibariyle. Onun için vasatın dışına çıkan, biraz aykırı olan şeyleri sevmiyorlar. Bana göre sebebi, iç motivasyonu böyle bir şey ve o dönemde iktidara gelenler. İktidar diyorum dikkat edin, şehir tiyatrosunda iktidar olmak alt tarafı, bu koskoca dünyada nedir ki, hiçbir şey değildir. Ama iktidar o kadar önemli bir konu ki, çok ufak bir yerde iktidar olmak bile insanları çok kötü baştan çıkartıyor ve çok değiştiriyor. Merhamet, çok iyi değildir her zaman.
Başka ne gibi sıkıntıları var sizce devlet tiyatrolarının?
Sanatçıların belirli bir istikrar içinde olabilmeleri rahatlık gerektiriyor. Tiyatrocu olan bir insanın en azından sinemaya, tiyatroya, operaya, yurtdışına görgü açısından gidebilmesi gerekiyor. İstediği kitabı, CD'yi alabilmesi gerekiyor. Şehir ya da devlet tiyatrosunun verdiği maaşla bunu yapması mümkün değil. Dolayısıyla bu kurumlarda çalışan arkadaşlar yaşamak için hep bir yan uğraş bulmak zorundalar. Tiyatrocu olmak, sürdürebilmek için ödediğiniz bedel 'artı' çalışmak demektir. Bu sürekli yapının hem iyi hem kötü yanları var. İyi yanı, düzenli bir geliri olması ama kötü olan şu, belirli bir rehavet getiriyor. Oysa oyuncunun, sanatçının rehavete girmemesi lazım. Yani şehir tiyatrosunda olup hâlâ bir tutkusu olanlar tiyatro yapıyorlar. Yan geliri olanlar, dizide oynayanlar, tiyatroda bir köşede oturuyorlar.
Yurtdışında sistem farklı
Yurtdışında nasıl peki?
Yurtdışında bu kadar büyük yapılar yok. Prodüksiyon tiyatrosu ağırlıklı. Örneğin Fransa'da da var şehir tiyatrosu; fakat katiyen daimi bir kadrosu yok. Proje kapsamında oyuncu alıyor, dolayısıyla oyuncular arasında bir rekabet var, daha iyi olma derdi var.
Türkiye'de oyunculuk ve başka bir ülkede oyunculuk çok büyük radikal farklar ortaya koyuyor mu?
Hangi alanda olduğuna bağlı, tiyatro koşulları her yerde yetersiz ve kötü; ama sinema farklı. Sunulan koşullar farklı, hem maddî hem çalışma koşulları farklı. Bizde oyuncu gelsin, beklesin.
İtalya'da da dizi sektörü bu kadar çığırından çıkmış durumda mı?
Evet, İtalyanlar o konuda bize benziyorlar medya konusunda çok kötüler.
Peki yeni filminiz nedir?
Yeni film bir İtalyan yönetmene ait, genç bir kadın yönetmen, ilk uzun metrajlı filmi. Bir roman adaptasyonu. Oynayamam diye düşünüyordum; fakat ısrarı beni çok motive etti.
Ferzan beni oynatmazsa...
Özellikle çalışmak istediğiniz bir yönetmen var mı?
Var; ama hepsi mezarda. Mezarda olmayanları da söyleyemiyoruz çünkü bir oyuncunun bir yönetmeni istemesinin hiçbir manası yok, yönetmenin oyuncuyu istemesi lazım.
Bunun tersi bir durum Türkiye'de söz konusu mu?
Birtakım arsızlık yapan oyuncular var tabii. Bu, bir adama telefon edip de, bana aşık olun demek gibi bir şey. Yönetmenin sizden bir şey alması lazım ki sizi istesin.
Ferzan Özpetek'le nasıl başladı bu birliktelik?
Starazburg'da tanıştık 1997'nin Aralık ayında. Türk Sinema Haftası'nda bir günlüğüne gelmişti, 'Hamam'ı sunmak üzere. Çok eğlendik, çok güldük ve hoş vakit geçirdik. Giderken "Çalışmak isterim senle" dedi, ciddiye almadım çünkü yönetmenler kibarlık olsun diye böyle şeyler söylüyorlar. O da çok şaşırmış zaten hiç tepki vermeyince ben, oyuncular hep rol peşinde koştuklarından...
Diyelim ki Ferzan Özpetek'in yeni bir filminde sizin istediğiniz bir rol var; ama size teklif gelmedi. Ne yaparsınız?
Ferzan'la bir samimiyet olduğundan, ona söylerim, kastı yanlış yaptın diye; ama samimiyetim olmayan birine hiçbir şey söylemem ya da filmden sonra söylerim pişman olsun diye...
Öğrencilerle vakit geçirmeyi çok isterim
Bizim ülkemizde şöyle bir şey yok; bir sinema öğrencisi, tiyatro öğrencisi gelip benim yanımda vakit geçiremiyor. Fransa'daki bir müzenin kruatörü bana diyordu ki, "Niçin sana talebeler yardım etmiyor?" ;ama Amerika'da böyle bir şey var. Ben çok isterim gelsinler, benim çevreme girsinler. Bizde böyle bir gelenek yok. Oysa şiddetle ihtiyacımız var.
Türk erkeği kaba ve iyi olamaz
Pek çok kişi sizi yurtdışında yaşıyor zannediyor?
Evet öyle zannediyorlar, 'Parmaklıklar Ardında' dizisinde oynuyordum yani bir dizide oynarken insanlar nasıl yurtdışında yaşar? Bir de Sinop'ta. Halbuki üniversite döneminde Fransa'da yaşadığım dönem dışında, kendi evimi açarak yaşadığım bir dönem olmadı, uzun zaman geçirdim ama orada yaşıyorum demek değil.
Uzun zaman demek bir sürü arkadaşlık, ilişki demek. "Bir yerde kabalık denildiğinde Türk erkeklerini hatırlıyorum" demişsiniz. Doğru mudur bu? Neden?
Çünkü kabalar ve daha iyi olmak için bir çabaları yok. Mesela yıllar önce annem sağ iken, kaç defa otobüse binerken bir sürü erkek koşturup bizi ittirmişdir. Onların öyle bir hayat bilgileri yok...
Televizyon izlemem zaten evimde de yok
'Parmaklıklar Ardında' dizisinin özelliği neydi? Neden kabul ettiniz?
Alışılmış dizi konularının dışında bir konuydu. Hapishane hikayesi anlatması benim için ilginçti. Senaryoyu yazanın Feride Çiçekoğlu olduğunu bilmiyordum. Alman formatı Almanya'da uzun yıllar yayınlanmış bir format. Daha önce izlememiştim. Gördüğünüz gibi evimde de gerçek anlamda bir televizyon yok henüz. Televizyon izleyicisi değilim.
Zor mu geliyor televizyon seyretmek?
Hayır, zamanımı çok çalıyor; çünkü televizyonda bana sunulan şeyler, hiçbir şekilde tatmin edici değil. Bir sürü manâsız yayın görüyorum, dehşet içinde kalıyorum. Niye çok değerli olan zamanımı aval aval televizyona bakarak geçireyim.
En çok sinirlendiğiniz televizyon programı nedir?
Çok var, o kadar çok örneği var ki, inanılmaz tavırlı programlar, inanılmaz kötü Türkçeler ve gayet laubali, amiyane konuşmalarla programlar sunuyorlar. Bunlara bizim halkımız bayılıyor. "Halk, bunu istiyor" diye büyük bir yalan vardır. Halbuki halk, ne sunarsanız onu ister; iyi, kaliteli şeylere alerjisi yoktur aslında; ama medyanın büyük gücü... O medyada halka onu uyutacak şeyler sunulur.