Kültür-Sanat

Türk eğitim sistemi içinde nasıl pelteye dönüştüğümüzün hikayesi: Dare to Disappoint

Özge Samancı: Umarım bu kitap, benden artık bir şey olmaz diyenlere de umut ışığı yakar

16 Kasım 2015 22:34
Işıl Öz

Northwestern Üniversitesi’nin Radyo Televizyon Film Bölümü’nde öğretim görevlisi olan Özge Samancı’nın otobiyografik çizgi romanı Dare to Disappoint, Farrar Straus Giroux tarafından yarın (17 Kasım) ABD'de yayımlanacak. Henüz Türkçeye çevrilmeyen kitabın "Türk eğitim sistemi içinde nasıl pelteye dönüştüğümüzün hikayesini anlattığını" belirten Samancı, "Aileyi, öğretmenleri, eşi dostu memnun edelim derken, yıllar süren anadolu lisesi, fen lisesi, üniversite sınavı milli mütaberekelerinde, ders okul aile üçgeninde, kim olduğumuzu ve ne istediğimizi nasıl unuttuğumuzun hikayesi. Ve nasıl olup da hatırlayabileceğimizin hikayesi” dedi.

Şekillendirilmesi, çizilmesi ve yayına hazırlanması beş yıl süren kitaba dair daha önce de görüştüğümüz Samancı, yarın raflardaki yerini alacak kitabın ortaya çıkış sürecini şöyle anlattı:

“Kitabı yazmaya ve çizmeye başlamam yıllar sürdü. Kafamda çok mükemmel olan bu fikri gerçekleştirmeye korkuyordum. Amerika’ya taşınmıştım ve Türkiye’deki mizah dergilerine artık çizmiyordum. Her hafta çizmenin alışkanlığı hala vardı. Daha ciddiyetsiz, webcomic (online çizgi bant) gibi bir şey yaparsam kitapta nasıl bir estetik kullanacağıma denemelerle karar veririm diye düşündüm. Açıkçası kaçak güreşmeyi, ağırdan almayı seçmiştim. Her gün aklımda kadan sıradan bir olayı çiziyordum. Böylece Ordinary Things (Sıradan Şeyler), ordinarycomics.com, doğdu.

Arkadaşlarımı eğlendireyim diye başladığım bu site yayıldı, dünyanın dört bir yanından takipçiler Ordinary Things’i takip eder oldu. Zaman içinde çizgi ile kolajı birleştirmeye başladım. Yıllar içinde daha yerleşmiş bir stil edindim. California, Berkeley Üniversitesi’nde uygulamalı sanat bölümünde iki yıllık doktora sonrası araştırma bursu almıştım. Çok fazla ders anlatmıyordum, bana güvenip sonsuz bir özgürlük tanımışlardı ve bir sürü vaktim vardı. Hiçbir mazeretim kalmamıştı. Oturup kafamda yıllarca taşıdığım bu kitaptan iki bölüm çizdim ve bir aydan kısa bir süre içinde Farrar Straus Giroux kitaba talip oldu. Bu tam beş yıl önceydi.”

 

"Okulu bitirmekten başka çarem yoktu"

 

Üniversite yıllarında hayata ve kendine olan inancını kaybettiğini söyleyen Samancı, o yılları da şöyle anlattı:

“Boğaziçi Üniversitesi’nde matematik okuyordum. Matematik öğretmenliği filan da değil. Saf matematik. Matematikçi olamayacağımı biliyordum. Ne üniversite sınavına yeniden girmeye mecalim vardı ne de bölümü bitirmeye. Bitirsem ne olacaktı? Gri bir ofiste bir kübün içine kapatılacak hiç umrumda olmayan bir sigorta şirketinin para kazanması için kendimi heba etmem gerekecekti. Bitirmesem ne olacaktı? Doğru düzgün yaptığım bir iş yoktu. Türkiye’de bir kadın olarak belediyede otobüs şoförü olarak işe giremeyeceğime göre okulu bitirmekten başka çarem yoktu."

 

"Tam  o ümitsiz üniversite yıllarında keşke elime içime umut yükleyecek geleceğin o kadar da karanlık olmayabileceğinin sinyalini çakacak bir kitap geçseydi. Geçmedi” diyen Samancı,  sürüne sürüne üniversiteyi bitirdiğini söyledi. 

Samancı'nın eline geçmesini çok istediği kitabı "Dare to Disappoint"in başlığını bire bir olmasa da Türkçeye şöyle çevirebiliriz: “Bırak Üzülsünler.” 

 

"Düzgün bir üniversite bitirmenin cümle aleme ne olduğumuzu göstermekten bir farkı yok"

 

Samancı, Türkiye’nin durumunu, ilkokulda ya Türkçe kitabında ya da dördüncü sınıf ansiklopedisinde olan bir hikaye ile özetledi: 

“Hikayenin baş kahramanı Amerikan yerli kabilesinde yaşayan bir çocuktu. Bu çocuğun adı yoktu. Bu adsız çocuk ta ki topluma kendisini ispatlayana kadar bir isim sahibi olmayı hak etmiyordu. Yeni yetmeliğe eriştiği sırada bir boğa ile kapışan, boğayı yerle bir eden çocuğa Boğadöven gibi bir ad veriliyordu. Türkiye’deki durum biraz böyle. Boğayla kapışmasak da doğru düzgün bir üniversite bitirmenin ortalığı tozu dumana katarak cümle aleme ne olduğumuzu göstermekten bir farkı yok.”

Samancı son olarak, “işin en zor kısmı dört bir yandan gelen seslerin içinde içimizden gelen sesi duyabilmek. O sesi duyup peşinden gidemezsek, başkalarının bize biçtiği hayatı yaşıyoruz” dedi ve ekledi:

“Umarım yıllarca kafamda sırt çantası gibi taşıdığım bu kitap aynı yollardan geçenlere sinyal çakar, benden artık bir şey olmaz diyenlere de umut ışığı yakar.”