T24 - Sytleislam tasarımcısı Melih Kesmen 'Gülümsemek sünnettir' , 'İsa ve Muhammed, kader kardeşleridir' gibi sloganlı tişörtler tasarladı. Ntvmsnbc'nin haberi.
Avrupa’da İslam karşıtı hareketler, geçtiğimiz yıllarda Danimarka’daki karikatür kriziyle gündemin ilk sırasına oturmuştu. İslam ülkelerinden gelen ‘sert’ tepkilerle birlikte, kriz büyüyerek doğu-batı arasındaki kültür uçurumu derinleştirdi. Bu krizin ardından Avrupa’nın ‘İslam’a bakışı ile İslam ülkelerindeki demokrasi anlayışı uzun süre kamuoyunda tartışıldı.
Fransa’daki türban krizi, Holanda’da çekilen İslam karşıtı film ‘Fitne’ ve İsviçre’deki ‘minare krizi’ sonrası, İslam korkusu Avrupa’da kendini daha çok hissettirmeye başladı.
Almanya’ya gitmiş işçi bir ailenin çocuğu Melih Kesmen, kendi yarattığı ‘Style İslam’ (İslam Stili) modası ile derdini Avrupa’nın dilinden konuşarak anlatmaya çalışıyor. “Terörizmin dini yoktur” “Peygamberimi seviyorum” ,“Savaşma çay yap” gibi sloganları içeren tasarımlarıyla öne çıkan Kesmen’le İslamfobi ve İslam stili hakkında konuştuk.
-Melih bey, okuyucularımıza kendinizi tanıtabilirmisiniz?
Ben Ruhr bölgesinin bir çocuğuyum. Babam son göçmen işçilerden birisi olarak Almanya’ya geldi. Mesleğim grafik tasarım. Üniversite eğitimimi Dortmund'da görsel iletişim tasarımı alanında tamamladım. Gerçi eğitim sürecinden önce Ruhr bölgesinin caddelerini grafitilerimle süslüyordum.
-'Styleislam'(İslam Stili) nasıl oluştu? Fikir nasıl çıktı ve uygulamaya geçti? Bu süreci ve fikri anlatabilirmisiniz?
Styleislam fikri Danimarka’da yayınlanan tartışmalı karikatürlerle beraber gelişti. İfade özgürlüğü kılıfı altında 1,5 milyar Müslüman’a böylesine hakaret edilmesine bir anlam veremedim. Diğer taraftan Müslümanların İslam’la bağdaşmayan tepkilerinden son derece rahatsızlık duydum. Bayrakların ve konsoloslukların yakılmasını aklım almadı. O zaman kendi kendime şöyle sordum: "Senin çıkış noktan neresi?" İmanımı Allaha ve peygamberlerine sevgi ile tanımlıyorum. I LOVE MY PROPHET açık pozitif ve estetik bir duruş sergiliyor. O zamanlar Londra’da yaşıyordum. Tişörtümü giyerek Londra sokaklarından dolaşmaya başladım. Gün içinde onlarca insan tişörtüm üzerine benimle konuştu. O zaman duruşumda yalnız olmadığımın farkına vardım. İşte o andan alışveriş sitesine kadar iki sene geçti. 2007 yılının Ramazan'ında 25 tasarımla online olduk.
-Tişörtlerin popüleritesi ne durumda? Satışlar, pozitif veya negatif tepkiler...
Medyadaki görünürlüğümüzün artması ile beraber satışlarımız da yükseldi. Avrupa şu andaki en büyük pazarımız. Tişörtlerimize gelen tepkiler genel olarak olumlu. Buna rağmen her kültür çevresinden çok ağır saldırılarda olabiliyor. Telefon ederek tehdit edenler ve benzerleri. Beraberlikten rahatsız olan birileri mutlaka her zaman çıkıyor.Styleislam adeta İslam’ı "düşman" olarak gösteren fotoğrafın bir parçalayıcısı. Bizim Avrupalı Müslümanlar olarak katılımcılığı toplumsal barışı sağlayacak tek çözüm olarak görmemiz, birilerini rahatsız ediyor.
-Son yıllarda İsviçre’deki minare olayı gibi Avrupa’nın özgürlük anlayışına uymayan bir kaç olay oldu bunlar hakkında yorumun nedir? Yaptığın işlerin temelini İslamfobiyi yıkmak olarak değerlendiriyorsun sanırım... Avrupa'da İslamfobi nasıl oluştu yada oluşturuldu?
Minare olayı İsviçre'de olduğu şekliyle direkt demokrasinin her zaman en akıllıca olmayabileceğini gösterdi. Oylama sonucu, popülist sağ politikacıların korku siyasetinin normal halk üzerinde ne denli etkili olduğunu gösterdi. Milletvekilleri daha büyük sorumluluk sahibi oldukları için özgürlükleri kısıtlayan konularda daha titiz davranmalılar. Avrupa'da İslam korkusu düne veya bugüne ait değil. Kökleri çok derinlerde. Avrupa'yı travma geçirmiş bir çocuk olarak görüyorum. Haçlı seferleri ile birlikle Katolik Kilisesi tarafından yalan üzerine kurulu bir propaganda ile İslam düşmanlığı başlatılmıştı. Bugün İslam’ın özünü görebilmek son derece güç. Manşetler kökten dincilerin kanlı eylemleri ile kaplanmış. Dün kilisenin bayraktarlığın yürüttüğü İslam düşmanlığını bugün politikacılar ve medya üstleniyor.
-Avrupa’da Müslümanların ‘başkalaştırıdığı’ ve şehirlerde gettolaştırıldığını görüyoruz. Avrupa ülkerinde yaşayan Müslümanların çeşitli cemaatlarin etkisinde bırakıldığı ve bulunduğu ülkenin kültürüne katılmak yerine etkisinde kaldığı cemaat vb. yapıların idolojik doğrultusunda hareket ettiği görülüyor. Müslümanların üzerindeki bu etkiyi nasıl değerlendiriyorsun?
Öncelikle Müslümanlar İslam’ı bir ideoloji olarak algılamaktan vazgeçmeliler. İslam bir hayat tarzıdır. İslam’ın farklı cemaatler tarafından enstrüman olarak kullanıldığı bir gerçek. Müslüman gençlerin, gettolarından kafalarını dışarı çıkarmadıkça Avrupa’da bir geleceklerinin olmadığını açıkça kavramaları gerekiyor. Eğer kendinizi izole ederseniz medeniyetin bir parçası olamazsınız. Katıldığım tüm toplantılarda Avrupalı İslam kimliğinin önemine vurgu yapıyorum. Bizim gerçeklerimizin geldiğimiz toprakların gerçekleriyle bir bağlantısı yok. İçinde yaşadığımız topluma katılmayı ve bir şeyler katmayı öğrenmeliyiz. Müslümanlar kendilerini Avrupa'da içinde yaşadıkları topluma açmakla yükümlüdür.
-Bir de Avrupa kültürüyle kendi kültürünü başarılı şekilde harmanlamış ve kendini kabul ettirmiş Türkler var, Fatih Akın gibi ... Bu havayı yakalamakta mümkün gibi görünüyor toplumsal fobileri yenmenin en iyi yolu kültürleri harmanlamak olablir mi aslında? Senin tişört fikrinde bu duruma bir atıf var mı?
Tabiî ki. Biz çoklu kimliklere sahip insanlarız. Aynı zamanda Alman, Türk, Müslüman ve evrensel olabiliriz. Böylelikle birçok kimlikten yeni değerler çıkartmayı başarabilmeliyiz. Kesinlikle eminim ki ancak güçlü bir kimlik ile toplumsal izolasyondan kurtulabilirsiniz.