TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin hesap Kanunu Tasarısı'nın geneli ile Sayıştay tezkereleri üzerindeki görüşmelere başlandı.
HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan, adaletsiz ve vicdansız olarak nitelendirdiği bütçeyle ilgili, “Parayı toplarken böyle vicdansız ve adaletsiz Bakan, vergi, bütçe kalemlerini harcarken nasıl harcıyor” deyince Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın tepkisini çekti. HDP’li Paylan’a, “ Olmayan bir şeyi varmış gibi söyleyen bir kişiye..” diye karşılık veren Bakanı Ağbal, “Vicdan tartışması açarsanız başka vicdan meselelerini ben de açarım" dedi.
Maliye Bakanı ikili arasında tartışma sürerken Paylan’a sahip çıkan CHP’li Mehmet Bekaroğlu’na da “Sayın Bekaroğlu, siz niye karışıyorsunuz Allah’ınızı severseniz? Bir defa da bir dur Allah’ını seversen. Ne zaman Sayın Paylan’la konuşsam arkadan savunma oyuncusu gibi direkt sahipleniyorsun yani hangi partidesin bir karar ver yani” diye çıkıştı.
Paylan: Bütçe sunumunda bir kez bile ‘işçi’ kelimesi geçmiyor
Bütçe maratonunun komisyondaki ilk günü ‘vicdansız’, ‘adaletsiz’ tartışmalarına neden oldu. HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan, “Bu ülkenin gayrisafi yurt içi hasılasını sağlayan ve gerçekten, neredeyse bir kölelik düzenine varan şartlarda çalışan geniş kesimler, milyonlar” sözlerinden sonra bütçe kitapçığında bir kez bile işçe denmediğine dikkat çekti. Paylan, “Bakın, bu kitapçığı açın bakın, içinde tek bir “işçi” kelimesi geçmiyor. Bakın, “işçi”, işçi ya emekçi. “Emek” kelimesi geçmiyor, “işçi” kelimesi geçmiyor. Hep “işveren, yatırımlar, sermaye, bankalar, şu, bu” tek bir “işçi” geçmiyor bakın” diye konuştu.
Paylan’ın konuşmasının bazı bölümleri ve ‘vicdansız ve adaletsiz bakan’ tartışmaları ise şöyle.
GARO PAYLAN (İstanbul) – Yok efendim böyle bir şey. Müdahale etmeyin lütfen. Şimdi, Sayın Bakan sundu bütçesini. Bakın, ben dikkatle dinledim, bir kez daha taradım, bir sürü şey söyledi. Genelde hep “Yatırımlar şöyle. Şöyle büyüyoruz. Dünya şöyle. Sermayeye böyle destek verdik. Yatırımcıya böyle destek verdik…”
BAŞKAN – Pardon, çok özür dilerim, söz almak isteyen milletvekillerimizin hepsi sisteme girebilirlerse ben de buradan sıra lamayı belirleyebileyim bu arada.
GARO PAYLAN (İstanbul) – Ben süremi dolduruyorum sizin müdahalelerinizle Sayın Başkanım, hakem gibi, onu söyleyeyim yani. Bakın, pek çok şey söyledi ama söylemediği şeyler vardı. Mesela, bence en önemlisi, bu ülkenin gayrisafi yurt içi hasılasını sağlayan ve gerçekten, neredeyse bir kölelik düzenine varan şartlarda çalışan geniş kesimler, milyonlar. Mesela, “işçi” demedi bir kez bile, tek bir kez bile. Bakın, bu kitapçığı açın bakın, içinde tek bir “işçi” kelimesi geçmiyo r. Bakın, “işçi”, işçi ya emekçi. “Emek” kelimesi geçmiyor, “işçi” kelimesi geçmiyor. Hep “işveren, yatırımlar, sermaye, bankalar, şu, bu” tek bir “işçi” geçmiyor bakın.
Bu ülkede kaç yatırımcı var?
MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) – Yatırımcı olmazsa işçi olur mu?
GARO PAYLAN (İstanbul) – Tabii ki önemli, yatırımcı elbette olacak. Deyin ki kaç yatırımcı var? 1 milyon. Ama arkadaşlar, bu ülkede, sonuç olarak, kayıtlı olarak 30 milyon emekçi var, kayıtsız olarak 40 milyon emekçi var. MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) – Orada “2008’den bu yana 7 milyon istihdam yarattık.” diye bir ifade var.
GARO PAYLAN (İstanbul) – “İstihdam” diyor efendim. İşçi hakları…
Bakın, istihdam yaratmak başka bir şey.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – İşçinin adı istihdam mı?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Yok, yok, aynı cümleyi kuruyor.
GARO PAYLAN (İstanbul) – Evet ama bakın, üç yıldır ben diyorum ki Sayın Bakana, işçilerin haklarını, iş güvenliğini… (Gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar, bakın, tam tutanak var, arkadaşlar takip edemiyor. Lütfen…
GARO PAYLAN (İstanbul) – …gelin, bu bütçeye koyalım ya, bunun ruhunu buraya yansıtalım, emekçilerin, buraya yansıtalım. Ama bakın, kitap kaç sayfa sonuç olarak? 110 sayfa. Kitabın bir yerinde “emekli” geçiyor, yalnızca bir paragrafında “çiftçi” geçiyor, geri kalan he p “Yatırım, işveren” ve başka bir şey yok, yok bu kitapta. Veya olmayan başka ne var? Mesela çevre yok, doğa, ekoloji, doğanın hakları yok. Varsa yoksa madenciler dalacak ormanlara, doğamızı berhava edecek. “Üçüncü köprü yaptık, İstanbul ormanlarını berhava ettik.” Ama doğanın haklarının korunması yok arkadaşlar. Ben, o açıdan vicdansız bir bütçe diyorum, vicdansız ve adaletsiz bir bütçe diyorum.
Bakın, şimdi, gelir kalemlerine bakalım, nasıl bir vicdansızlık var: Normalde, demokratik ülkelerde, adaletli ve vicdanlı ülkelerde, gelir kalemlerinde önce doğrudan vergiler konuşulur arkadaşlar. Doğrudan vergiler yani gelire göre alınan vergiler önde konuşulur. Önce kurumlar vergisi, ardından kademeli olarak artan oranlı yani zenginden daha fazla, çok daha fazla, yoksuldan çok daha az veya hiç vergiyle alınan gelir ve kurumlar vergisi kalemleri konuşulur. Oysa, yıllardır, arkadaşlar, bizim bütçemizin çok büyük bir bölümü, gelir kalemlerinin çok büyük bir bölümü dolaylı vergilerden oluşuyor. Peki, bu dolaylı vergileri nasıl topluyoruz arkadaşlar?
Şimdi, Allah’ınızı severseniz, bir benzin istasyonunun önüne gidelim. Şimdi, bir tane, yıllardır kullandığı diyelim ki 5 bin liralık bir araba var, 30 yaşında. Bir gariban gidiyor oraya, benzin istasyonuna, “Doldur depoyu.” diyor. 200 lira depo, “Buyur.” diyor. Bunun 150 lirası vergi. Gidiyor Maliye Bakanı, hop 150 lira vergiyi o garibandan alıyor. Bekleyin o benzin istasyonunda, 3 milyon liralık bir araba geliyor. Diyelim ki ünlü bir ailenin arabası. “Doldur depoyu.” diyor. Kaç para? 200 lira. Ondan kaç para alıyor Maliye Bakanı? Yine 150 lira. O arkadaşın gelirinin belki yüzde 10’u o zenginin, o milyarlarca doları olan zenginin devede tüyü. Bir deveden bir tüy koparıyor Maliye Bakanı, diğerinin kolunu kesiyor. İşte, vicdan sızlık burada bir yerde arkadaşlar. Bir paket sigara alıyorsunuz. Maliye Bakanı diyor ki “Yüzde 182’si vergi.” Bir gariban bir paket sigara alıyor, 10 liranın 8 lirasını vergiye alıyor, onun bir aylık gelirinin yüzde 20’sine tekabül ediyor, belki 30’una tekabül ediyor; bir zengin, diyelim ki ünlü bir aile gidiyor, bir paket sigara alıyor, onun için devede tüy.
Değerli arkadaşlar, bu açıdan vicdansız gelir kalemlerine sahip bir vergileme sisteminiz var. ÖTV ve KDV ana kalemlerini oluşturuyor. Üçüncü kalemimiz gelir vergisinin yüzde 80’ine yakınını yine işçi ödüyor ve geri kalan yalnızca yüzde 20’sini belli bir oranda işveren ödüyor arkadaşlar ve yalnızca yüzde 35’le sınırlı. Yani, bakın, dünyada pek çok zengin “Artık benden vergi alın.” diyor. Amerika’da zenginler bile demeye başladı. “Arkadaş, benden vergi alın. Bu adaletsizlik, bütün servetin bir yerde toplanması.” diyor. Ama Sayın Maliye Bakanı maalesef oralı değil. Değerli arkadaşlar, peki, parayı toplarken böyle vicdansız ve adaletsiz Bakan, vergi, bütçe kalemlerini harcarken nasıl harcıyor?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – “Vicdansız ve adaletsiz Bakan…”
BAŞKAN – Sayın Bakan, söylesin, siz de “Vicdansız değilim.” dersiniz, olur biter. Ne yapayayım yani?
GARO PAYLAN (İstanbul) – Evet efendim, ben vicdansız olduğunu söyleyeceğim, siz de…
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Olmayan bir şeyi varmış gibi söyleyen bir kişiye…
GARO PAYLAN (İstanbul) – Peki, vicdanlı mı topluyorsunuz? Yalan mı söylüyorum efendim? Bir tanesine deyin ki yanlış. Sigaradan aynı parayı topluyorsun, buzdolabından aynı parayı topluyorsun, benzinden aynı parayı topluyorsun.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Paylan, bu konudaki yaklaşımınızı daha düzgün ve daha bu mekâna ve bu zemine uygun cümlelerle ifade edebilirsiniz. Şimdi, vicdan tartışması açarsanız başka vicdan meselelerini ben de ortaya koyarım.
GARO PAYLAN (İstanbul) – Koyun efendim.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Yanlış olur. Yani şunu diyebilirsiniz: “Ya, dolaylı vergiler yüksek. Vergi dağılımında adalet…” Tamam bunlar ama Maliye Bakanı “vicdan”, Maliye Bakanı “adalet” kelimeleri ne demek?
GARO PAYLAN (İstanbul) – Ben Hükûmete konuşuyorum efendim, siz şahsınıza alınmayın, Hükûmetinize konuşuyorum.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Sizin gündelik hayatta çok vicdanlı bir insan olduğunuzu biliyoruz Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Bekaroğlu, siz niye karışıyorsunuz Allah’ınızı severseniz? Bir defa da bir dur Allah’ını seversen. Ne zaman Sayın Paylan’la konuşsam arkadan arka savunma oyuncusu gibi direkt sahipleniyorsun yani hangi partidesin bir karar ver yani.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Size “Gündelik hayatta vicdanlı bir insan olduğunuzu biliyoruz.” dedik, niye rahatsız oldunuz?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Ama olmaz ya, olmaz ya! Ya, Sayın Paylan’la ben konuşuyorum. Siz niye kendinizi… Savunma oyuncusu musunuz?
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Niye rahatsız mı oldun bundan? Ne ilgisi var?
BAŞKAN – Sayın Bakan, arkadaşlar; beni müdahale etmek zorunda bırakmayın.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Günlük hayatta vicdanlı bir insansın. Değil misin?
BAŞKAN – Sayın Paylan…
GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, süremi lütfen… Sataşmaları şey yapmayacak mısınız?
BAŞKAN – Sayın Paylan, bakın, vicdansız olan benim süre konusunda. Onun için siz devam edin lütfen.
GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan teşekkür ederim. Ya, Sayın Bakan, sakın şahsınıza alınmayın, ben Hükûmetinizi eleştiriyorum sonuçta, getirdiğiniz bütçeyi eleştiriyorum. Peki, harcarken nasıl harcıyor Hükûmetiniz? Arkadaşlar, bi z iki yıldır diyoruz ki… Bakın, 2015 bütçe konuşmama baktım, o günlerde daha yeni barış süreci manipüle edilmişti ve bugün görüyoruz ki darbe dinamiğini hazırlamak isteyen alçaklar diyeceğim, barış sürecini dinamitlediler ve Hükûmet buna uyanamadı.
BAŞKAN – Hendek siyasetini başlattılar diyorsunuz.
GARO PAYLAN (İstanbul) – O bütçe konuşmamda bir darbe dinamiğinin devrede olduğunu söyledim, buradaki pek çok arkadaş da biliyor. Defalarca “Darbe geliyor arkadaşlar çünkü Türkiye siyasi tarihini bilen Türkiye topluluğunu birbirine düşürür ve belli hazır kıtalar bundan nemalanırlar.” dedim arkadaşlar ve nihayet, maalesef diyorum… Keşke haklı çıkmasaydım, haklı çıktım. Allah’tan başarısız oldular. Ama sorun şu ki darbeden ders çıkarılmadı. Darbeden ders çıkarılmış olsa yalnızca güvenlikçi politikalara hapsolunmazdı. Yani toplumsal meselelerin yalnızca güvenlikçi politikalarla çözülemeyeceğini dünyada onlarca örnek gösterir ama Hükûmetimiz ısrarla, bir darbe yediğimiz hâlde, onların hataları yüzünden bir darbe girişi mi yediğimiz hâlde aynı politikalarında ısrar ediyorlar. O gün birlikte yürüdükleri Fetullahçı yapılanmayı bırakıp başka devlet içi, kadim, o, derin yapılarla iş birliği yapıyorlar. Yani yalnızca güvenlikçi bakan, “Ben asarım, keserim, hapsederim.” diyen dinamiklerle iş birliği yapıyorlar ve maalesef demokratik siyaset alanını berhava ediyorlar.