TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Ömer Serdar, 10 Aralık İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi günü ve yeni görevine ilişkin TBMM’de kahvaltılı bir basın toplantısı düzenlendi. Kudüs, Lozan ve hak ihlallerine ilişkin soruları yanıtlayan Serdar, cezaevlerinde bu konuda çok sıkı denetimler yapıldığını ve yeni cezaevi yapımına gidildiğine dikkat çekerek, "Şu aşamada doluluk dışında cezaevlerinde çok ciddi bir sorun görünmüyor" dedi.
Komisyon başkanlığı görevine yeni başladığını ifade eden Serdar, ilgili birimlerden birifing aldığını belirterek, milletvekillerinin hak ihlalleri konusunda daha önce yaptıkları başvuruları inceleyeceğini söyledi. Serdar, "Cezaevlerinde denetimler çok ciddi yapılmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri ile kıyaslandığında bizim daha ileride olduğumuzu görüyoruz. Son zamanlarda yaşanan süreçte dikkate alındığında cezaevindeki doluluk oranından bahsediliyor ama hükümetimizin buna ciddi tedbirler aldığı, cezaevi yatırımlarına girdiği, hükümlü ve tutuklular için insani koşulların oluşturulması konusunda gerekli hassasiyet gösteriliyor. Çok önemli bir sorun görünmüyor. Doluluk oranı da Türkiye'nin yaşadığı süreçle ilgilidir" diye konuştu.
Askeri vesayetin ortadan kaldırıldığını, etnik ve dini azınlıkların özgürlük alanının genişletildiğini savunan komisyon başkanı, “Özellikle son 15 yılda devletimiz ve hükümetimiz, bu alanda büyük ilerlemeler kaydetmiştir. Yapılan yasal düzenlemeler, uluslararası sözleşmelerin iç hukuk metnine dönüştürülmesi, hak ihlallerinin tespiti ve önlenmesi amacıyla birtakım mekanizmaların aktif hale getirilmesi, sivil toplumla işbirliği ve alınan hukuki önlemler sayesinde temel insan hakları alanında normalleşme sağlanmıştır" dedi.
Komisyon Başkanı Serdar’ın basın toplantısındaki açıklamalarından bazı bölümler şöyle.
Bilindiği üzere, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilmesiyle 10 Aralık günü tüm dünyada İnsan Hakları Günü olarak kutlanmaktadır. Bu vesileyle tüm vatandaşlarımızın ve dünya milletlerinin “İnsan Hakları Haftası’nı tebrik ediyor, insan haklarına saygı temelinde tüm insanlığın huzur içinde yaşayacağı yarınlar diliyorum.
İnsan hakları kavramı, uluslararası sözleşmelerde yer alan ve korunması gerektiği hususunda tüm dünyanın fikir birliğinde olduğu değerler bütünüdür. Etnik kökenine, inancına, dünya görüşüne ve cinsiyetine bakılmaksızın, insanın sadece insan olduğu için sahip olduğu bu değerler ihlal edilemez, dokunulamaz, devredilemez ve gasp edilemez niteliktedir. İnsan hakları, bütün bir insanlığı ilgilendirdiği için evrensellik taşımaktadır.
Geçmişi, insanlığın var olmasıyla yaşıt olan bu düşüncenin evrensel ölçekte ilk örneği, İslam peygamberi Hz. Muhammed tarafından ortaya konulmuş ve Veda Hutbesi’nde vücut bulmuştur. Müslüman, Hristiyan ya da Musevi ayrımı yapmadan “ey insanlar” diye başlayan hutbede;
“Sizin kadınlar üzerinde hakkınız olduğu gibi kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır” denilerek kadın haklarına
“Arap’ın Arap olmayana üstünlüğü yoktur” denilerek ırk ve renk farklılığı gözetmeksizin eşitlik ilkesine
“Herkesin canı, malı ve namusu kutsaldır” denilerek bütün bir insanlığı kapsayan hak ve değerlere vurgu yapılmıştır.
Bugünkü anlamı itibariyle, tarihsel süreç içerisinde insan hakları kavramı, Magna Carta Libertatum, Virginia Haklar Bildirgesi, Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi gibi birçok yazılı metinle çerçevelenmiş, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin yayınlanması ile dünyada yeni bir dönem başlamıştır. Ülkemiz de “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni 1949 yılında kabul etmiştir.
Söz konusu bu Bildirge’nin Türkiye Cumhuriyeti tarafından kabul edilişinden itibaren yasama, yürütme ve yargı organlarımız, temel hak ve hürriyetlere saygı perspektifi ile faaliyetlerini yürütmüş; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin ana ilkeleri ile örtüşür politikalar geliştirmiştir.
Türkiye’nin dönüşüm ve değişim sürecinde insan hakları alanında sağlanan gelişmeler hayati önem arz etmektedir. Yakın tarihimize baktığımızda darbeler ve bürokratik vesayet dönemleri yaşadığımız görülecektir. 12 Eylül, 28 Şubat Post-modern darbesi, faili meçhuller, başörtüsü yasakları, işkence ve parti kapatma davaları, 15 Temmuz FETÖ Kalkışması gibi olumsuz hadiseler ağır bir travma yaşamamıza sebep olmuştur. Bununla birlikte, demokratik hukuk devletinin inşası ve insan haklarını idealize etmek gayesiyle çok yönlü çalışmalar yapılmış, köklü reformlarla iyileştirmelere gidilmiştir. Askeri vesayet ortadan kaldırılmış, etnik ve dini azınlıkların özgürlük alanı genişletilmiş, toplumsal hayatın normalleşmesi için hak ve özgürlüklere dayalı bir siyasi yapı inşa edilmeye çalışılmıştır. Özellikle son 15 yılda devletimiz ve hükümetimiz, bu alanda büyük ilerlemeler kaydetmiştir. Yapılan yasal düzenlemeler, uluslararası sözleşmelerin iç hukuk metnine dönüştürülmesi, hak ihlallerinin tespiti ve önlenmesi amacıyla birtakım mekanizmaların aktif hale getirilmesi, sivil toplumla işbirliği ve alınan hukuki önlemler sayesinde temel insan hakları alanında normalleşme sağlanmıştır.
Sivil denetimin sağlanması, işkenceye karşı sıfır tolerans, farklı dil ve lehçelerde yayın ve propaganda hakkı, siyasi partilerin kapatılmasının zorlaştırılması, başörtüsü yasağının kaldırılması, düşünce, inanç, ibadet ve örgütlenme özgürlüğünün tesisi, adalet reformu, kadın erkek fırsat eşitliğinin sağlanması ve dezavantajlı kesimlere pozitif ayrımcılığı önceleyen çağdaş uygulamalar ülkemiz ve dünya kamuoyunun takdirini kazanan reformlar olarak göze çarpmaktadır. 2010 yılında halkoylamasına sunularak kabul edilen Anayasa Değişikliği Paketi de bu alandaki faaliyetlerimize katkı sağlayan düzenlemeler içermektedir. Söz konusu paket ile vatandaşlarımıza birtakım yeni haklar tanınmış, mevcut anayasal hakların alanı genişletilmiş, anayasal hakları koruyucu mekanizmalar harekete geçirilmiş ve hukuk devletinin temelleri güçlendirilmiştir. Ülkemizde, insan haklarının kurumsallaşmasına yönelik atılan adımlar bunlarla da sınırlı değildir. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının hayata geçirilmesi, yargı reform paketleri, toplumun bütün kesimlerine hitap eden sosyal politikalar da bu alandaki önemli reformlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti, insan hakları alanında BM tarafından onaylanan sözleşmelerin hemen hemen hepsinin tarafıdır. Ülkemizin BM, Avrupa Konseyi, AİHM, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi gibi uluslararası kuruluşlarla olan işbirliği aralıksız bir şekilde devam etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ülkemize yakışır bir sorumluluk bilinciyle bu sözleşmelerin gereklerini hassasiyetle yerine getirmekten ve buna yoğun bir mesai harcamaktan memnuniyet duymaktadır. Yine hükümetimiz, uluslararası kuruluşlar ile yakın işbirliğinin ve paydaşlığın ilişkilerimizi pekiştireceğine inanmaktadır.
İnsan haklarının korunması ve hak ihlallerinin önüne geçilmesi konusunda, tüm dünyanın müştereken kabul ettiği prensipler etkili olsa da, bu konuda bağlayıcılığı bulunan ve hepimize yol gösterecek olan yegâne unsur “insanlığın ortak vicdanı”dır. Unutulmamalıdır ki, insan hakları herkes içindir ve her insan korkmadan, endişe etmeden, temel hak ve özgürlüklerinin güvence altında olduğunu bilerek yaşamayı hak etmektedir.