Cumhuriyet yazarı Tayfun Atay, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın El Arabiya televizyonuna verdiği mülakatta kullandığı "İslâm ile laiklik arasında bağ kurmayı niye bu kadar geciktirdi İslâm dünyası, onu anlamakta zorluk çekiyorum" ifadesiyle ilgili olarak "Devlet laik olduğu gibi, 'ehli din' olanlar dışında herkes, dindar olsun olmasın fark etmeksizin laiktir" dedi. "Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan da dini tedristen (imam-hatip) geçmiş olsa bile dinin 'müderris'i, âlimi veya herhangi bir makamı olmadığı için, evet o da dindar ama aynı zamanda laik bir kişidir" diyen Atay, "Ha, eğer biz bilmiyorsak da kimilerince söylendiği, iddia edildiği gibi artık o aynı zamanda 'meşihat (şeyhlik, şeyhülislamlık) makamı'ysa başka tabii. O zaman laik değildir" ifadesini kullandı.
Tayfun Atay'ın "Kişi de laik olur, devlet de…" başlığıyla yayımlanan (20 Şubat 2017) yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın El-Arabiya kanalına verdiği röportajda laikliği yeniden ve “pırıl pırıl parlatarak” gündeme getirdiği konuşmasını değerlendirmeye dün bıraktığımız yerden devam ediyoruz.
Bu konuşmasında Cumhurbaşkanı’nın geçmişte de sıkça kullandığı, “Kişi laik olmaz, devlet laik olur” ifadesini tekrar gündeme getirdiğine değinmiştik. Erdoğan bunu sanırım herkesin bir inanç sahibi olduğu, bu nedenle de (devletle kıyaslandığında) inanç açısından tarafsız olamayacağı noktasından hareketle söylüyor.
Bu, hatalı bir ifadedir. En azından laik sözcüğünün kök anlamı itibarıyla...
Çünkü kök anlama inildiğinde Cumhurbaşkanı’nın söylediğinin aksine “laik” tabirinin herhangi bir tüzel kurum ya da kuruluştan önce kişiye karşılık geldiği görülür.
Yani önce “kişi” laiktir, sonra devlet laik olmuştur.
Yunanca’dan ödünç Latince “laic” sözcüğünün Türkçede karşılığını belirlemekte bir güçlük var, bunu kabul etmek gerekir. O yüzden Cumhurbaşkanı’nın mevzubahis sözlerinde haklılık payı taşıyan bir nokta olarak da belirtmek gerekirse “laik” karşılığı diye kimilerince önerilen eski Türkçe “lâdinî” (din dışı ya da dinsel olmayan) bize doğru anlamı sunan bir sözcük değildir. Bu, uç noktada laiklik demek dinsizlik demekmiş gibi bir okumaya sebep olabilmektedir.
Oysaki laik sözcüğü kök anlamı itibarıyla böyle okumalara imkân vermez. Laik (tıpkı İngilizce karşılığı “layman”de olduğu gibi), “sıradan insan”, “sade vatandaş” ya da “avam”ı işaret eden bir sözcüktür.
Ancak burada anlam kristalleşmesinin, laik sözcüğü karşıtından hareketle değerlendirildiğinde sağlanabileceğini kaydetmek gerekir. Şöyle ki laik, “klerik” yani ruhbanın karşıtıdır.
“Laicus-clericus” ikili karşıtlığı çerçevesinde her iki sözcük, anlamlarını yekdiğerine nispetle kazanır. “Klerik” (ruhban), Hıristiyanlığın itikat özgüllükleri bir yana bırakılarak, genel ve gevşek anlamda kullanıldığında, dini bilen, din bilgini, dinî konular ve meseleler uzmanı olarak tanımlanabilir.
“Klerik”inin karşıtı olarak laik ise dindar olsa da din bilgisi ve birikimi yetersiz, dolayısıyla da din adına konuşma hususunda yetkisiz insanı tanımlayan bir sözcük.
Dolayısıyla ruhbandan olmayan kişiye, dindar olsun ya da olmasın, “laik” deniyor.
Tabii ayrımın ortaya çıktığı zaman-mekânda, dinî bilgi bir anlamda bilginin tamamını oluşturduğu ve okur-yazarlığı da kapsamına aldığı için “klerik-laik” ayrımı, okuryazar-cahil, aydın-halk, “havass-avam” ikiliklerine de karşılık gelmekteydi.
Modern zamanlarda herkesin okur-yazar, meslek sahibi olduğu dönemde belki bu anlam karşıtlıkları aşıldı, ama “laik”in din bilgini olmayanı karşılayan anlamı baki kaldı.
Elbette “klerik” kavramını İslâmî bağlamda, özellikle de Sünni çerçevede kullanmak zor, hatta sakıncalıdır. Yine de yukarıda belirttiğim gibi “gevşek” bir değerlendirmeyle ulemayı İslâm’da “klerik”in karşılığı değilse de “muadil”i (dengi, eşdeğeri) saymak yanlış olmaz. Bu doğrultuda din uleması, “laik” çerçevenin dışında düşünülebilir.
Dolayısıyla ulemadan olmayan insan kümesine de “laik” demek uygundur.
Birkaç cümle ile de devletin laikliğine değinelim: Sürecin Fransa’da doğuş bulduğu malûm. Modern ulus-devlete geçiş Fransa’da saray aristokrasisinin kafasının uçurulmasının yanı sıra kilise aristokrasisinin de belinin kırılmasıyla gerçekleşti.
O yüzden Cumhuriyet Fransa’sının siyasal-hukuksal sistemi, laiklik vurgusunu kaçınılmaz kıldı.
“Monark”ın iktidarının alaşağı edilmesine karşılık gelen cumhuriyet rejiminin “sigorta kutusu”na, ruhbanın iktidarının alaşağı edilmesi anlamına gelen laiklik prensibi yerleştirildi.
Laiklik, yani devlet yönetiminde, kanun düzenlemesinde ve kamu hizmetlerinde “dinî bilgi” ve “din bilgini”nin esamisinin okunmaması ve “laik” halkın siyasal-hukuksal düzenlemede belirleyici olması durumu… Böylece laiklik, kişi katından devlet katına, bir “insanlık hali” olmaktan bir siyasal-hukuksal olgu olma durumuna geldi.
Toparlarsak, devlet laik olduğu gibi, “ehli din” olanlar dışında herkes, dindar olsun olmasın fark etmeksizin laiktir.
Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan da dini tedristen (imam-hatip) geçmiş olsa bile dinin “müderris”i, âlimi veya herhangi bir makamı olmadığı için, evet o da dindar ama aynı zamanda laik bir kişidir.
Ha, eğer biz bilmiyorsak da kimilerince söylendiği, iddia edildiği gibi artık o aynı zamanda “meşihat (şeyhlik, şeyhülislamlık) makamı”ysa başka tabii!..
O zaman laik değildir.