Medya

Taşgetiren'den Kekeç'e: Kafası çabuk karışıyorsa ben ne yapayım!

"Öyle aktarma bilgiyle, Kelkitlioğlu 'network'üne atıfta bulunmakla olmaz"

17 Eylül 2017 12:53

Star yazarları Ahmet Taşgetiren ile köşe komşusu Ahmet Kekeç arasında, eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın ABD'de yürütülen "Reza Zarrab" davasına dahil edilmesi sonrası başlayan tartışma devam ediyor.

Son olarak kendisine yönelik olarak "Dünkü yazıma da tartışma adabına uygun bir cevap vermesini bekliyorum. Soda örneğini kullandığına göre, yeni ve orijinal şeyler söyleyebilir. Mesela, 'Gargara yap' diyebilir. Çok yakışacaktır" diyen Kekeç'e tepki gösteren Taşgetiren, "Ne yapabilirim şimdi Kekeç'in kafası böylesine çabuk karışıyorsa. Oysa ben çok sade yazdığımı düşünürüm ve okurlarım da bunu bilirler" ifadesini kullandı.

Ne olmuştu?

Çağlayan hakkında ABD'de verilen "tutuklama" kararı sorası Türkiye'de 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları yeniden gündeme gelmişti.

Ahmet Taşgetiren, "Kol saati' ile sembolize olan yolsuzluk dosyalarını, bu 'milli mesele' ile içimize sindirmemizin istenmesi içimize sinmiyor. 'Çağlayan'ın yükü”nü taşımanın ve tüm siyasi harekete taşıtmanın nasıl bir gerekçesi olabilir ki?" diye yazmış; Kekeç ise, söz konusu yazısından dolayı Taşgetiren'e tepki göstermişti. 

 "17/25 Aralık hadisesinin, 'yolsuzluk' susturuculu bir darbe girişimi olduğu biliniyor. Asıl hedefin yolsuzluk iddiaları üzerinden Erdoğan’a ulaşmak (Erdoğan’ı indirmek) olduğu da biliniyor. Bunları bile bile, 'kol saati' diye yazılar yazıp, o günkü iddiaların bir başka veçhesiyle 'haklılığına' işaret etmek, en hafif ifadesiyle, ayıptır" görüşünü dile getiren Kekeç'e Taşgetiren'in cevabı "İçine sindirebilene diyecek bir şeyim yok. Hazım için soda bile içebilirler. Benim dediğim sadece 'milli mesele' ile 'kol saati' birbirinden ayrılsın, yüreklere yük olmasın meselesidir" olmuştu.

Ahmet Taşgetiren'in "Kafa karıştırmayacak bir yazı" başlığıyla yayımlanan (17 Eylül 2017) yazısı şöyle:

Kekeç'in Cuma günkü yazısı.

Yazıda iki kere geçen, birisi siyah fontlarla tırnak içine alınan “kafa karıştırma” vurgusu. “Belki de kafa karıştırmak istiyor”muşum. “Star yazarı 'kafa karıştırmaya' çalışmadığına ikna edemiyormuş” Staryazarını.

Ne yapabilirim şimdi Kekeç'in kafası böylesine çabuk karışıyorsa... Oysa ben çok sade yazdığımı düşünürüm ve okurlarım da bunu bilirler.

Eminim kafası karışmasa yazısının başlığına “Star yazarı 'kontrollü darbe' diyecek de, diyemiyor mu?” başlığını koymaz. Çok sade şeyler yazmışım oysa.

Bir FETÖ sanığı. Gökhan Sönmezateş. Cumhurbaşkanına suikast davasında konuşuyor. Yazmışım: Kendisinin darbeci olduğunu itiraf ediyor. Sorun var mı? “Birileri bizi aldattı”diyor. “Kral” diye birisinden söz ediyor. Onun şu anda yargılanmadığını söylüyor. Ben de diyorum ki: “Gün Kralı arama günü.” “Sakın TSK içinde darbeci bir damar kalmış olmasın” diyorum. Neresi karışık bunun? Neresinde kontrollü darbe iması var bunun? “Kral” denince Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı mı anladı yoksa Kekeç? Ne alaka? Böyle bir imanın bile Cumhurbaşkanına hakaret olduğunu bilmez mi Kekeç? “Nafile bir sorun”muş bu. Her işi halletmişim de Kral'ı arıyormuşum. Yahu devlet fellik fellik FETÖ'cü aramıyor mu her yerde. Hatta Ak Parti'nin içinde. Gazetelerde, muhalefet partilerinin içinde, doğmamış partilerin içinde, medyanın, iş dünyasının içinde?

“15 Temmuz'la ilgili trafik sizin zihninizde tam olarak netleşti mi?” sorusunu sordum, soruyorum. Diyelim netleşmiş olsun da bir yerlerde “Kral” falan kalmış olmasın. “15 Temmuz trafiği” evet çok net değil. Trafiği çözmüş olsam zaten yazarım, ama görülenleri tatmin edici bulmuyorum. Ve bunları zaman zaman yazıyorum. Kekeç gibi “Kral”ı,“savunma stratejisinin bir parçası” olarak görebilecek kafa konforum yok ne yazık ki... Zaten yargılama süreçleri de çapraz sorgularla, itiraflarla pek çok bilinmeyeni ortaya çıkarıyor. Şunu söyleyeyim: Darbede FETÖ'nün bulunduğu noktasında bir şüphem yok. Başka kimler var, onun ortaya çıkması lazım.

Kekeç “Dosyalar”ı okuma çağrıma, bu arada mağduriyetleri görme sadedinde Şırnak Tümen Komutanı Abdullah Baysar'ın dosyasının okunması isteğime de takılmış. Bana cevabında Akşam'da Murat Kelkitlioğlu'nun yazdığı yazıdan geniş alıntılar yapmış. Bence dosyayı kendisi okusun. Öyle aktarma bilgiyle, Kelkitlioğlu networküne atıfta bulunmakla olmaz.

Kekeç eğer benim “mağduriyetler” konusundaki duyarlılığımı sorun olarak görüyorsa, bilsin ki o hassasiyetim devam edecek. “At izi it izine karışmasın” ifadesi yanılmıyorsam Sayın Cumhurbaşkanına aitti. “Sapla saman karışmasın” ifadesi Sayın Başbakan'a ait. OHAL Komisyonu da onun için kuruldu. OHAL komisyonu kurumlara “Kimi neden attınız”sorusunu soruyor çünkü, ihraçlara özel hesapların karışabileceği kuşkusu taşınıyor. Belediyeler toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan “FETÖ'den yargılanan” Yalova'nın Subaşı beldesi belediye başkanı Volkan Yılmaz'a ödül verdi. Dava nasıl açılmış? İhbarcı, belediyede işini yaptıramamış, Başkan'a “FETÖ'CÜ” çamuru atmış. Al sana mağduriyet.

Şu kol saati meselesi...

FETÖ, 17-25 Aralık kumpası, Paralel Devlet yapılanması, Amerika ile yaşanan büyük hesaplaşma... Bunlar konusunda net şeyler yazarak geliyorum bay Kekeç. Ama bir bakanın ya da bakanların, bu milli hassasiyetler arasında malı götürmesini, bunu da bizim hazmetmemizin istenmesini kabul etmiyorum.

Çağlayan'a veya ötekilerine “hesap ver” diyememeyi anlayamıyorum.

Şöyle düşün istersen, o kol saati CHP iktidarında bir bakana “armağan!” edilmiş olsaydı, nasıl davranırdın?

“Bir mizansenin aparatları”demişsin tüm bunlara dünkü yazında. Keşke Çağlayan'lar da bunları “Kirli aparat” olarak görüp, bileklerine takmasalardı. “Milli mesele”yi “afyon”a dönüştürmek yakışmıyor bizim camiamıza...