Birikim Dergisi Yayın Koordinatörü, yazar Tanıl Bora, Dağlıca ve Iğdır’dan gelen şehit haberlerinin ardından HDP ve Kürt vatandaşlara yönelik saldırılarla gündeme gelen “linç” kültürünün, bu memlekette bir yönetim tekniği, bir kamuoyu oluşturma yöntemi olduğunu söyledi. “Okşanan milli hisler öyle mübarek ki iktidarın gözünde linççilere kıyamıyorlar” diyen Tanıl Bora, “Aleviler ve Kürtlere her zaman ‘atış serbest’. Solcuların linç edilmesi hep mübah. Polis ve ‘hassas vatandaşlar’, bu bilgiyle davranıyorlar” görüşünü dile getirdi.
Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Erdem Gül'ün sorularını yanıtlayan (14 Eylül 2015) Tanıl Bora'nın açıklamaları özetle şöyle:
- “Türkiye’nin Linç Rejimi” adlı kitabınızdan hareket edersek, sokağa çıkarak linç sözcüğünü akıllara getirenler kimlerdir?
TANIL BORA - Türkiye’de linçlerden bahsederken “rejim” teriminin altını özellikle çiziyorum. Bu memlekette linç, bir yönetim tekniği, bir kamuoyu oluşturma yöntemi. Devlet ve iktidarlar, hasım bellediklerini ezmek istediğinde, bir milli seferberlik karambolu yaratıyor, bir iç harp havası estiriliyor... Yaratılan ajitasyon havası içinde, “milli hassasiyetleri” kabardığı söylenen gruplar sokağa dökülüyor, saldırıyor, kırıyor ve döküyorlar. Sonra yetkililer ve medya usulen “sağduyu” çağrısı yapıyorlar ama neticede bu linç dalgaları, bir tür tabii afet gibi karşılanıyor. Düşmanlar öyle berbat ve o okşanan milli hisler öyle mübarek ki iktidarın gözünde, linççilere kıyamıyorlar. Ciddi bir cezalandırma olmuyor, linç bir utanç olarak görülmüyor. Linç edilenler, yine asıl suçlu gibi kalıyorlar - sağ kaldılarsa... Süreklilik arz eden bu politika, normalleştiriliyor. İlla özel olarak zembereği kurulan gruplar olması bile gerekmez. Yönetenlerin belirli lafları, medyada estirilen belirli bir hava, bir bayrak asma seferberliği, zaten fiilen linç atmosferi yaratıyor. İşte onun için linç rejimi diyorum.
‘Utanç verici’
Savaş halinin yeniden başlamasından beri, Kürtlere yönelik bir linç seferberliği de yine başladı. Fakat geçen hafta HDP’ye yapılanlar, bu utanç verici “olağan seyrin” de dışına çıktı. Bir iki günde yüz elliye yaklaşan yerde linç saldırıları oldu. Böyle bir yaygınlık ve yoğunluk görülmemişti. Linç güruhlarının doğaçlamasının ötesinde, gerçekten bir zemberek kurulmuştu. “İç savaş var” dedi diye Cizre Belediye Eş Başkanını görevden alanlar, şayet taptıkları “devlet” fikrini ciddiye alsalardı, tam bir iç savaş hali yaratan bu korkunç linç kampanyasını mesele ederlerdi. Milli ve manevi hislerden bahsedenler, şayet kendileri o mefhumları ciddiye alsalardı, milleti linç güruhuna dönüştürmekten hicap duymaları gerekirdi. Geçen hafta olanlar, Türkiye’nin tarihine şimdiden kazınmış bir utançtır. Nazi tarihiyle mukayeseler yapılmasına kim itiraz edebilir?
‘Tarihte müstesna’
Sadece Nazi mukayesesi değil... 1915’ten hiç bahsetmeyeyim, geçen hafta 6/7 Eylül’ün 50. yılıydı, ondan da bahsetmeyeyim... Sadece son 20 yılı, isterseniz son bir yılı ve sadece Kürtlere yönelik linç saldırılarını düşünelim. Dünyanın neresinde, böylesi bir linç rutini var? Dünyanın neresinde, insanlık tarihinin hangi devrinde, bu yoğunluk ve süreklilikte linç sahneleri görürsünüz? Gerçekten müstesnadır. Bir “Lynchland” manzarasıdır, linç ülkesi... “İmajımız” deyip duranlar var ya...
İnsanlık onurunu, haysiyetini ciddiye almıyorsa bari o “imajı” ciddiye alıp başlarını önlerine eğmeleri gerekir.
‘Savunmasızlara saldırı’
- Politik dayanışma gibi kavramları bir yana bırakıp, direkt feodal kültürle sorarsak, örneğin topraklarımızda delikanlılık kültürü vardır. Sokakta 2 kişi 1 kişiyi dövüyorsa, delikanlılık gidip yardım etmektir. Kürtlere yönelik saldırılar sürerse, sadece delikanlılık bakımından da yardıma gelen olur mu?
BORA - O dediğiniz delikanlılık diye bir şey varsa, linç, her şeyden önce ona sığmayan bir rezillik değil mi! Linç güruhları, zaten savunmasız insanlara karşı harekete geçiyorlar. Sadece cezasızlığın değil karşılıksızlığın da ‘gem’inden boşalttığı bir saldırganlıkla davranıyorlar. Muhtemelen, dirençle karşılaşsalar öyle “rahat” olamazlar. Selahattin Demirtaş’ın özsavunma hakkından bahsetmesi de bununla ilgili.
- Bu linci çağrıştıran nümayişlere katılanların fotoğrafını çekmek mümkün mü?
BORA - Profesyonel ve gönüllü ajitatörler var, muhtelif siyasi-ideolojik öbekler var. Özel olarak derlenip toplandığı anlaşılan lümpen unsurlar var. Mahalle baskısıyla hareket eden vatandaş ve tabii illa esnaf var. Basbayağı geçerken takılanlar da var. Linç güruhunun en büyük tehlikesi budur; bir “eğlence” gibi, insanları içine çekebilir. Hele linçin böyle meşru, normal addedildiği bir ortamda, bu, medeniyet kabiliyetimizi paçasından aşağı çeken bir büyük risk. Birçok gözlemci, “normal vatandaş” katılımının fazla olmadığını söylüyor. Dileyelim öyle olsun.
- Sokaklardaki kalabalık MHP’ye mi yakın, yoksa AKP’nin mobilize ettiği güçler mi?
BORA - Bu ortamlarda izler birbirine karışıyor. Örgütlü ve örgütsüz muhtelif gruplar. Belli ki, iktidarın seferber ettiği gruplar var. Kâh o Osmanlı Ocakları’dır, kâh özel devşirilmiş gruplar. Ülkücülerin durumu karışık. Bir yandan, pekâlâ “ülkücü” kimliğini benimseyen ama Ülkü Ocakları ve MHP’nin denetiminde olmadan hareket edenler var. “Serbest ülkücüler”, deyin isterseniz! Bunlar, her zaman ajitasyon ve provokasyon profesyonellerinin yönlendirmesine müsaittir. Üstelik, iktidara, “bu işleri ülkücüler yapıyor” deme imkânı da sağlar.