Politika

"Suriye politikası, Cumhuriyet döneminin dış politikadaki en majör hatalarından biri"

"Çavuşoğlu’nun sözleri tarihi önemdedir"

14 Aralık 2017 10:47

Hürriyet yazarı Sedat Ergin, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun Türkiye'nin Suriye politikasına ilişkin söylediği "Bizim hedefimiz, şu anda ilişkilerimiz kopuk olsa da rejim de olmaz. Şu andaki tehdit terör örgütünden, PKK/PYD’den geliyor” sözlerini değerlendirdi.

Türkiye'nin 5 yıllık Suriye politikasının değiştiğini vurgulayan Ergin, "Çavuşoğlu’nun sözleri tarihi önemdedir. Çünkü, 2011 yılı mart ayında Suriye’de rejime karşı ayaklanmanın başlamasıyla birlikte Türkiye’nin iç savaşa doğrudan müdahil olup, rejimi devirmeyi amaçlayan bir politika izledikten sonra bugün aynı rejimi kabullenme noktasına geldiğini belgelemektedir." dedi.

Ergin, Türkiye'nin Suriye tahminlerinin doğru tutmadığını belirterek "Buna karşılık, gelecekte bu krizin tarihi yazılırken, Cumhuriyet döneminin dış politikadaki en majör hatalarından biri olarak hüküm verileceğini söylemek çok isabetsiz bir tahmin gibi gözükmüyor" diye yazdı.

Sedat Ergin'in "Suriye politikasında bir dönemin sonu" başlığıyla yayımlanan (14 Aralık 2017) yazısı şöyle:

 

NTV muhabiri Funda Görey soruyor Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na: “Rus askerleri Afrin’den çekiliyor. O zaman Türkiye oraya müdahale edebilir mi, yoksa orası rejime mi bırakılır?”

Bakan yanıtlıyor: “Bizim Afrin’e ya da başka yere girmemiz için ya da bize tehdit oluşturan teröristlerle mücadele etmemiz için orada birinin olması ya da olmaması gerekmez. Önemli olan bize tehdit mi değil mi, ona bakarız... Dolayısıyla Afrin’den Türkiye’ye, Fırat Kalkanı bölgesindeki askerlere tehditler, tacizler oluyor. O nedenle biz oraya istediğimiz zaman müdahale ederiz, ansızın da girebiliriz. Bizim hedefimiz Rus askerleri ya da başka ülkenin askerleri olmaz.”

Çavuşoğlu’nun en kritik cümlesi, sözlerine devamla bundan sonra geliyor:

“Bizim hedefimiz, şu anda ilişkilerimiz kopuk olsa da rejim de olmaz. Bize tehdit oluşturursa elbette rejim de olur ama şu an itibariyle tehdit söz konusu değil. Geçmişte uçak düşürme oldu karşılıklar da verildi ama şu andaki tehdit terör örgütünden, PKK/PYD’den geliyor.”

*

Bu sözler hiçbir yorum gerektirmeyecek kadar açık. Türkiye’nin artık Beşar Esad rejimini bir hedef olarak görmediği, bu rejimin şu an itibarıyla Ankara’ya bir tehdit oluşturmadığı bizzat Dışişleri Bakanı’nın ağzından tüm dünyaya ilan edilmiş oluyor.

Çavuşoğlu’nun sözleri tarihi önemdedir. Çünkü, 2011 yılı mart ayında Suriye’de rejime karşı ayaklanmanın başlamasıyla birlikte Türkiye’nin iç savaşa doğrudan müdahil olup, rejimi devirmeyi amaçlayan bir politika izledikten sonra bugün aynı rejimi kabullenme noktasına geldiğini belgelemektedir.

Türkiye’nin Suriye politikasında ne kadar büyük bir dönüş yaptığını görmek için iç savaşın patlak vermesinden sonra ortaya konan ihtiraslı hedefleri kısaca hatırlamak yeterlidir. Suriye’ye dönük en iddialı niyet beyanı 5 Eylül 2012 tarihinde partisinin resmi bir toplantısında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından şu sözlerle duyurulmuştu:

“İnşallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız. O gün de yakın. İnşallah Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camisi’nde namazımızı da kılacağız. Bilali Habeşi’nin, İbn-i Arabi’nin türbesinde, Süleymaniye Külliyesi’nde, Hicaz Demiryolu İstasyonu’nda kardeşliğimiz için özgürce dua edeceğiz...”

*

O yakın gün hiç gelmemiştir. Tam beş yıl geçtikten sonra geldiğimiz noktada, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad Şam’da Başkanlık Sarayı’nda konaklamaya devam etmekte ve ülkesinin geleceğiyle ilgili müzakerelerde ülkenin merkezi otoritesini temsil eden taraf olarak masaya oturmaktadır.

Ayrıca, geçen süre içinde Suriye’de değişen çok şey var. Son beş yıl zarfında Suriye, iç savaştan da güç olarak dünyanın en kanlı terör örgütü haline elen IŞİD’in uzun süre at oynatabildiği bir coğrafyaya dönüşmüş, ülkenin kuzey bölgesi önemli ölçüde PKK’nın uzantısı PYD’nin kontrolüne geçmiş, nüfusun yaklaşık yarısına tekabül eden 11 milyondan fazla insan evinden olmuştur. Altı milyondan fazlası ülke içinde yer değiştirirken, 5.3 milyonu bölge ülkelerinde mülteci durumundadır. En çok mülteci kabul eden ülke olan Türkiye’deki Suriyelilerin sayısı 3 milyon 300 bin dolayında tahmin ediliyor.

Bir bu kadar önemli olan, Suriye’nin artık ABD, Rusya ve İran gibi oyuncuların askeri güç bulundurarak nüfuz mücadelesine girdikleri bir alan haline gelmiş olmasıdır. Ve kuvvetle muhtemeldir ki, yeni bir Suriye tasarımı ortaya çıktığında bu, eskiden olduğu gibi merkezi otoritenin bütün ipleri elinde tuttuğu birleşik yekpare bir Suriye olmayacaktır.

*

Türkiye’nin o tarihte bütün yumurtaları aynı sepete koyup Beşar Esad’ın gideceği varsayımına kendini bağlamasının isabetli bir tutum olmadığı bugün gelinen noktada çok daha iyi anlaşılmaktadır. Bu krizde hangi hataların yapıldığını tahlil etmek, gelecekte en azından benzer hataların tekrarını önlemek açısından elzemdir. Böyle bir özeleştiride, hatalı çıkan politikada rol oynayan aşırı özgüven, acele yargılar, politikanın kişiselleştirilmesi, geleceği öngörmede eksiklik, ihtiyatsızlık ve bir iç savaşın açık tarafı olmak şeklinde kullanılan tercihin hepsi birer faktör olarak tek tek irdelenmelidir.

Evet, geçmişteki Suriye tahminleri doğru çıkmamıştır. Buna karşılık, gelecekte bu krizin tarihi yazılırken, Cumhuriyet döneminin dış politikadaki en majör hatalarından biri olarak hüküm verileceğini söylemek çok isabetsiz bir tahmin gibi gözükmüyor.