Sağlık

Suikatsçılar hangi psikolojiyle eylemlerine hazırlanıyorlar?

Psikolog Dr. Serap Altekin: Bu tür eylemleri gerçekleştiren kişiler yaptıkları şeyin doğruluğuna yürekten inanıyor

22 Aralık 2016 13:30

Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov'u öldüren suikastçı polis Mevlüt Mert Altıntaş'ın Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde 16 Aralık’ta keşif yaptığı belirlendi. “Benim buradan ölüm çıkar” diyen saldırgan Mert Altıntaş'ın eylemi, sadece Türkiye'ye değil, dünya gündeminde de gündem oldu.

Habertürk'ten Demet Demirkır'ın haberine göre, Türk Psikologlar Derneği İstanbul Şubesi Başkan Yardımcısı ve Travma Birimi Sorumlusu Klinik Psikolog Dr. Serap Altekin, "Bu tür eylemleri gerçekleştiren kişiler yaptıkları şeyin doğruluğuna yürekten inanıyor" dedi. Altekin, "Bir iz bırakma ihtiyacı veya idealize edilmiş bir kişi, grup ya da oluşum tarafından onaylanma ve kabul görme isteği de bunun ardındaki motivasyonlar arasındadır" ifadesini kullandı.

Altekin'in açıklamalarından satır başları şöyle:

Bunu bir “kendini kaybetme” olarak tanımlayamayız, çünkü bu anlık bir kontrol kaybı ile yapılmış dürtüsel bir davranış değil; bilakis, kontrollü, hazırlıklı ve planlı bir eylem. Terör saldırıları, canlı bomba intihar eylemleri ya da suikast amaçlı eylemler her zaman duygusal, zihinsel ve davranışsal bir hazırlık süreci sonucu gerçekleştirilir.

Saldırganın “Ölmeye geldim. Buradan ölüm çıkacak benim” sözleri, aslında öleceğini bildiğini göstermiyor mu? Bir canlı bomba ile aynı psikolojiye sahip olduğunu söyleyebilir miyiz?

Eğer bu sözleri esas alarak yanıtlamak gerekirse, canlı bomba eylemi ile aynı olmasa bile, benzer psikolojik dinamiklerin geçerli olduğu söylenebilir. Ölümü göze almak, hatta öleceğini bilmek, onu hedefe kitleyen kararlılığının göstergelerinden biri olarak değerlendirilebilir. Ama unutmamak gerekir ki bu tür olayları pek çok farklı boyutta değerlendirmek ve analiz etmek gerekir; psikoloji biliminin perspektifi tek başına tüm sorulara yanıt veremez.

İntihar eylemlerinin temelinde hangi psikolojik nedenler yatıyor olabilir?

Bu çok bıçak sırtı bir konu. Klişeleşmiş nedenlerden söz etmek, konuyu fazlaca basite indirgemek olur. Tüm intihar eylemlerini ortaklaştırmak ve açıklama getirmek de mümkün değildir. Çünkü intihar eylemlerinin ardındaki dinsel, politik ya da etnik temelli ideolojiye göre söz konusu eylemlerin dinamikleri ve eylemi gerçekleştiren kişilerin profilleri değişebilir.

Nedensel dinamikler ve motivasyonlar çok farklı ve karmaşık olabilir. Herkesin aklına ilk gelen, aslında en yaygın klişelerden de biri olan dinamik, umutsuzluk ve değersizliğin iç içe geçmesi savıdır. Bu sava göre, insanın kendine, insanlara, hayata ve geleceğe dair umutları tükendiğinde, kendine veya bir başkasına zarar verebilecek şeyler yapmaya daha yatkın bir hale gelebilir. Buna bağlı bir diğer klişe dinamik, bir insanın kaybedecek bir şeyi olmadığı zaman, hayatından daha kolay vazgeçebilecek bir noktaya gelebileceği savıdır.

 

"Bir insan kendi varlığına ve
benliğine yüklediği değeri yitirirse..."

 

Bir insan kendi varlığına ve benliğine yüklediği değeri ve anlamı yitirdiğinde, onu hayata bağlayacak insanlarla olan bağları zayıfladığında ya da sevdiklerini insan eliyle olan travmalar sonucu kaybettiğinde, kayıpların ve kolektif travmaların hayat boyu hatta kuşaklar boyu biriken can acıları, kızgınlıkları ve öfkesi, nefrete, intikam güdüsüne ya da saldırganlığa dönüşebilir. Bu dinamikler ilk akla gelen ve literatürde de en çok sözü edilen dinamikler olmakla birlikte, tablonun bütünü çok daha karmaşıktır ve bu dinamiklerle sınırlı değildir.

 

"Yürekten inanıyorlar"

 

En az bunlar kadar yaygın ve etkili olan bir diğer dinamik, bu tür eylemleri gerçekleştiren kişilerin yaptıkları şeyin doğruluğuna yürekten inanıyor oldukları gerçeğidir. İnsanlar kendi varlıklarından daha yüce, daha anlamlı buldukları bir ideal için, bir mücadele için kendilerini feda edebilirler: “Şehit olmak için”, “cenneti hak etmek için”, “Allah’ın emrini yerine getirmek için”, “kutsalları için”, “bir özgürlük mücadelesi için”, “insanları doğru yola sevk etmek için”, “özgürlük ve adalet için” veya hatta “sevgisini ve bağlılığını ispatlamak için” vb gibi…

İnsanlar bazen varlıkları ve yaptıkları bazen de ya da yoklukları ile anlam ve değer bulmayı arzu edebilirler, her birinin ardındaki psikolojik hikaye farklıdır. Bir iz bırakma ihtiyacı veya idealize edilmiş bir kişi, grup ya da oluşum tarafından onaylanma ve kabul görme isteği de bunun ardındaki motivasyonlar arasındadır.

Beyin yıkama nedir? Saldırganların beyni nasıl yıkanıyor? 

Öncelikle bazı kavramlara biraz ezber bozan biçimde bakmayı ihmal etmemek, olguları ve kavramları nasıl tanımladığımızı sorgulamak gerek: mesela, her intihar saldırısı mutlaka beyin yıkama ile mi gerçekleşir? Bunu varsayamayız. Bu konu disiplinlerarası ele alınması gereken, çok boyutlu bir konudur; psikoloji biliminin perspektifinden tanımlanabilecek unsurlar bu boyutlardan sadece bir tanesini açıklayabilir, konunun tamamını açıklamaya asla yetmez. Sosyolojik ve politik boyutları göz ardı ederek, konuyu patolojize etmek veya marjinalize etmek yanılgılarına düşmemek gerek…

Teorik olarak, “beyin yıkama”nın ya da daha yaygın kullanımıyla “zihin kontrolü”nün ne demek olduğunu ve kabaca nasıl yollarla yapılabildiğini konuşabiliriz. Genellikle birinci adım, kişiyi aile ve sosyal çevresinden uzaklaştırmak, yavaş yavaş izole etmektir. Var olan bağlarını zayıflatmak, zihinsel temsillerini ve kişisel anılarını silikleştirmek, duygularını köreltmek ve nasırlaştırmaktır öncelikli amaç. Yalnızlaştırılan, sosyal çevresinden izole edilen kişi böylece daha kolay yönetilir ve yönlendirilebilir.

 

"Önce boşalt, sonra doldur"

 

“Önce boşalt, sonra doldur” ya da “önce anlamsızlaştır ve zayıflat, sonra inanmasını istediğin şeyle donat ve güçlendir” mekanizmasına dayanır. Önce uyaranları azaltmak ve uyaransız bırakmak (insan teması, konuşma, ses, hareket, hatta ışık vb mahrum bırakmak) sonra da kontrollü uyaranlarla yani mesajlarla, öğretilerle ve tekrarlayıcı telkinlerle doldurmak şeklinde gerçekleştirilir. Yani, düzenli toplantılar, dersler ya da sohbetler aracılığıyla yeni sosyalleşme kanalları yaratılır ve verilmek istenen mesajlar düzenli olarak bu yollarla verilir.

Belirli insanların veya belirli bir düşüncenin, ideolojinin ya da yaşam biçiminin “düşmanlaştırılması” bir diğer aşamadır. Buna paralel olarak, kutsallık ya da ideoloji üzerinden motivasyon yüklemeye devam etmek, vazgeçmesi ya da görevi başaramaması durumuna karşı utanç ve suçluluk yüklemek, kişiyi hedefe ve göreve kitlemek için başvurulan diğer destekleyici yöntemlerdir. Bu ve benzeri duygusal, zihinsel ve davranışsal yöntemlerin dışında bir de kimyasal maddeler kullanılarak yapılan beyin yıkama yöntemleri var. Daha da uç noktada ise, evrimsel köklere dayalı korku duygusunu ve duygu temelli belleği yöneten beyin bölümlerinin cerrahi müdahale ile etkisiz hale getirilmesi gibi uygulamalara rastlamak mümkündür.

İnsan kafasında yoğunlaştığı bir hedefe odaklandığında ve idealize ettiği bir misyona kilitlendiğinde, algılarında da bir kilitlenme meydana gelir; odaklandığı hedef dışındaki şeylere bir anlamda körleşmeye, sağırlaşmaya ve hissizleşmeye başlar. Hipnotik etkiye benzer bir haldir bu; bu da, kararlılıkla, serinkanlılıkla ve tereddütsüz bir şekilde eylemi gerçekleştirmeyi mümkün kılan mekanizmadır.