Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak, AKP'de genel başkanda olan parti teşkilatlarına ilişkin yetkinin MKYK'ya devredilmesinin ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu arasında yaşanan krize ilişkin olarak, Bugün siyasetçisinden medya mensubuna kadar, ülkesini seven herkesin en büyük görevi, 'yeni bir lider' üflemesiyle başlatılan bu fitneyi sonsuza kadar söndürmek için devletin zirvesindeki bu sistem arızasının giderilmesine var gücüyle çalışmaktır" görüşünü dile getirdi. "Doğrusunu isterseniz bu şartlarda kriz yoksa şaşırmak lazım" diyen Albayrak, "Ameliyat yarım kalmıştı. Sisteme kalp nakli yapılmış ama eskisi de yerinde bırakılmıştı. 10 Ağustos 2014’te cumhurbaşkanını halkın seçmesiyle başlayan süreç, bu yarım kalmış ameliyatın travmalarından başka bir şey değildir" ifadesini kullandı.
Albayrak'ın Star'da "Devletin zirvesinde kriz yoksa şaşırmak lazım" başlığıyla yayımlanan (4 Mayıs 2016) yazısı şöyle:
An itibariyle genel havaya baktığımızda sanki altı ay önce yüzde 50 oy almış tek parti iktidarı olan bir ülkede değiliz.
Sebep de “devletin zirvesinde yaşanan yönetim krizi...”
Peki gerçekten böyle bir kriz var mı?
Doğrusunu isterseniz bu şartlarda yoksa şaşırmak lazım.
Bugün parlamenter sisteme sarılan sahte demokrat kafa, 2007’de yine bugün öve öve bitiremedikleri laikliği çiğneyerek eşinin başörtüsü sebebiyle Sayın Gül’ün adaylığını engelledi. Hatta ordu sanal darbe yaptı.
İş bu noktaya gelince halk olaya el koydu ve “Cumhurbaşkanını ben seçeceğim” dedi.
Gelin görün ki ameliyat yarım kalmıştı. Sisteme kalp nakli yapılmış ama eskisi de yerinde bırakılmıştı.
10 Ağustos 2014’te cumhurbaşkanını halkın seçmesiyle başlayan süreç, bu yarım kalmış ameliyatın travmalarından başka bir şey değildir.
Şu andaki yönetim yapımız devletin zirvesine kurulan bir kriz kapanı gibidir ve baba ile oğulu bile birbirine düşürür.
Şer cephesi için biçilmiş kaftan...
Yalnız, aylardır sürdürülen kriz yaygarası, yukarıdaki realiteden yapılan bir tespit değil, süflî bir temennidir.
Onun için de bu sistemsizliğe dört elle sarılıyorlar.
Artık ortada bir parlamenter sistem yok. Bu aldatmacayı sürdürenler, parlamenter sisteme nasıl dönüleceğini neden söylemiyorlar? Neden mertçe, “Halk bu işi beceremedi, cumhurbaşkanını seçme hakkını yine parlamentoya iade edelim” diyemiyorlar?
1 Kasım akşamı strateji değiştirdiler...
Dikkat ederseniz, bu kriz muhabbetine fazla dolananlar pek de öyle dirlik-düzen derdi olan kesimler değildir. Onlara sadece yeni bir şarkı lazım.
Çünkü bu şer cephesi 7 Haziran’da tam; “hedefe ulaştık” derken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderlik dehası ile 1 Kasım’da şoka girdi.
Zira halk, “Siz ne kadar yırtınsanız da hedefinize ulaşamayacaksınız” diyordu.
Ama bu taşeron yıkım ekibi daha o akşam yeni stratejiyi belirledi hatta start verdi.
O akşam daha sonuçlar netleşirken Hürriyet’in internet sitesinde verilen “Yeni bir lider doğuyor” manşeti, meşru görünümlü bir fitne tohumu, şer cephesine yönelik “yeni strateji” ilanıydı.
Nitekim bu manşet; görevini yapmış olacak ki, kısa bir süre sonra yayından kaldırıldı.
Çalışacak yeni bölge tespit edilmişti bile!..
Üfürerek kulak kemiren fareler...
İşin şaşırtıcı tarafı, bu fitne korosuna bizim mahalleden de tempo tutanlar var.
FETÖ çatılı şer cephesinin hedefi olmak nasıl ki sırat-ı müstakîm alameti ise iltifat ve ittihatlarına mazhar olmak da o kişi için sebeb-i felakettir.
Fareler de insanların kulağını, “işim bitene kadar acıyı hissetmesin” diye üfleyerek kemirirlermiş.
Bu kriz havarileri çok iyi bilmektedir ki devlet yönetim sistemindeki bu arıza, terör örgütünün 30 yıldan bu yana yapamadığı tahribatı yapabilecek güçtedir.
Allah korusun bu iki başlı sistemde Anayasa kitabı fırlatan Necdet Sezer’in cumhurbaşkanı olduğunu veya farklı siyasi görüşe mensup kişilerin cumhurbaşkanı ve başbakan olduğunu tahayyül edin de kriz nasıl olurmuş o zaman görün.
Bugün siyasetçisinden medya mensubuna kadar, ülkesini seven herkesin en büyük görevi, “yeni bir lider” üflemesiyle başlatılan bu fitneyi sonsuza kadar söndürmek için devletin zirvesindeki bu sistem arızasının giderilmesine var gücüyle çalışmaktır.