Star yazarları Ahmet Taşgetiren ve Ahmet Kekeç arasında eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın ABD'de yürütülen "Reza Zarrab" davasına dahil edilmesi sonrası başlayan "kol saati" tartışması devam ediyor.
Son olarak kendisine yönelik olarak "FETÖ tapeleri dışında ne söylüyorsunuz ki, uzun vadede kazanacaklarınız, bizim hanemize 'kayıp' olarak yazılsın?" diyen Kekeç'e, Taşgetiren'in yanıtı "Kimseyle çamur yarışı yapamam. Yazacağımı yazdım. Herkes de durduğu yeri sergiledi. Falanca grubun TV kanalında başlatılan 'hakaret' yarışının Star'ın sayfalarında devam etmesi, başka yerlerde şebeke halinde çoğaltılması dramatik mi, trajik mi, komik mi ona da okuyucu karar versin. Bir de 'Siyasetin medya yüzü' diye bir meselesi olanlar" oldu.
Ahmet Taşgetiren'in "Türkler... Kürtler... Duygular..." başlığıyla yayımlanan (21 Eylül 2017) yazısı şöyle:
Şunu söylemek mümkün:
- Bu coğrafyada Kürtler'in en sıcak dostu Türklerdir. Hatta bu cümleyi kurmak bile, farklılıklardan bahsetmek anlamına gelebilir, Türkler'le Kürtler adeta “tek millet” olmuşlardır.
Bu“tek millet olmuşlardır” tezi, “Kürtlere de azınlık statüsü verilsin” tarzındaki İngiliz tezine karşılık Türk Temsilci Heyetinin Lozan'daki tezidir. Bu tezin altına da “Bin yıldır İslam bayrağı altında yoğrulmuşlardır” tespiti konmuştur. Bu doğrudur. Anadolu'da ya da Mezopotamya'da, bir tarih birlikte yazılmıştır. Bu, Çanakkale'de de yan yana dizilen şehit na'şları ile ete kemiğe bürünür.
Bu tez, “Barış süreci”nde gerçekleşen 2013 yılındaki Nevruz'da Öcalan'ın mesajına bile yansımıştır.
Bizler İç Anadolu'da “Akil İnsanlar” çalışması yaparken Türkler ve Kürtlerin aile oldukları, ortak ticaret yaptıkları temasını “inanarak” işledik. Doğruydu bu. Hatta Eskişehir'de bir vatandaş “Benim annem Kürt, babam Türk, ayrılırsak ne olacak?” diye sormuştu da ben “Sizi ortadan ikiye keseriz, yarısını anneniz, yarısını babanız alır” demiştim.
Evet o dönem bir yara sarma dönemi idi.
Çünkü Lozan'daki yaklaşım Cumhuriyet dönemine intikal etmemiş, dolayısıyla “Türk etnisitesi”ne karşı “Kürt etnisitesi” üzerine siyasetin zemini doğmuştu. Bu, Lozan'da “Kürt etnisitesi”ne oynayan odakların orada sona ermeyen politikalarını beslemişti.
Çözüm süreci ilerlemedi. Çünkü uluslar arası odaklar Suriye – Kobani oyunu ile, HDP'nin – Kandil'in aklını çeldi ve barış sürecine çomak soktu.
Türkiye bütün bu süreçte Kuzey Irak Kürt yönetimi ile sıcak ilişkiler kurdu. Bunu bazen Amerika'ya rağmen yaptı. İçerde Kandil'in – HDP'nin tahribatını Barzani ile onarmak istedi.
Bugün ilişkiler gergin.
Türkiye, Kürtler üzerinden coğrafyanın yeniden tanzim edilmek istendiği ve bunun kendi güvenliğini tehdit edeceği kanaatinde. Kuzey Irak – Kuzey Suriye ve ötesi... Hükümetin ve medyanın bu tehdidin geniş toplum kesimleri tarafından da algılanmasını sağladığı söylenebilir.
Barzani ise “Kürtler'in 100 yıllık bağımsızlık hayalinin gerçekleşme zamanının geldiği”düşüncesiyle hamle yapıyor.
Barzani'nin hamlesinin bütün Kürtler'de olduğu gibi, bizim ülkemizdeki Kürtler'de de heyecan uyandırdığında kuşku yok. Soru şu: Bizim Kürtlerimiz bu tehdit algısı konusunda ne düşünüyor?
“Duygusal kopuş” teması öteden beri gündemde olan bir konu... 16 Nisan referandumunda Kürtler'in “Evet” oyu, HDP çizgisi ile ciddi bir ayrışmayı ortaya koydu. Orada Barzani sempatizanları da “Evetçi” idi.
Ya şimdi?
Ben diyorum ki “duygusal kopuş”a imkan verilmemeli. Araplarla duygusal kopuş kolay tamir edilmedi. Hala tortular vardır. Türkler – Kürtler, çok daha derin anlamda “akraba millet”tir. Ama etnik hesap yumuşak karın haline getirilmek isteniyor.
Dün Yeni Şafak'ta Mehmet Acet yazmış.“Burada da bir 2019 hesabı var” diye. Acet, “...birileri(nin), AK Parti-MHP ittifakını akılda tutarak Ak Parti gövdesindeki Kürt oylarını yeniden HDP’ye doğru kanalize etmeye çalıştığını” ifade ediyor.
Bu arada “Barzani yönetiminin Kuzey Irak’ta yapmayı planladığı bağımsızlık referandumu öncesi oluşan iklim, neye ne kadar nüfuz ediyor?” diye de bir soru ortaya koyuyor.
2019 hesabı... Acaba 16 Nisan'da “Evet” oyu verenlerde bir duygusal kırılma oldu mu?
Zaman zaman Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seslendirdiği bir söz var: Sırtımızda yumurta küfesi taşıyoruz, diye.
Tam da bu meseledir, diyorum sırtta yumurta küfesi taşınacak iş. Bence her halükarda beyanatlarda duygu boyutunu göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bu, tarihi akış açısından 2019 hesabından da daha önemlidir.
***
DİPNOT:Kimseyle çamur yarışı yapamam. Yazacağımı yazdım. Herkes de durduğu yeri sergiledi. Falanca grubun TV kanalında başlatılan “hakaret” yarışının Star'ın sayfalarında devam etmesi, başka yerlerde şebeke halinde çoğaltılması dramatik mi, trajik mi, komik mi ona da okuyucu karar versin. Bir de “Siyasetin medya yüzü” diye bir meselesi olanlar...