Star gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, Türkiye’deki Suriyeliler ile yaşananlara, geçtiğimiz gün Sakarya’da yaşanan Suriyeli bir kadına taciz ve cinayet olayına ilişkin yazı kaleme aldı. Suriyeliler konusunda insanların kafalarının karışık olduğunu belirten Taşgetiren, “Şu söylenebilir ki, Türkiye, Suriyeli mülteciler konusunda gerçekten ama gerçekten insanlığın yüz akı bir imtihan verdi. Sakarya'daki olay, bir Türkiyeli- Suriyeli olayı değildir. Bizim ‘Üçüncü sayfa’lara yansıyan yüzümüzün, bugün bu alanda görüntülenmiş boyutudur” dedi.
Ahmet Taşgetiren’in yazısının tamamı şöyle:
Gazetelerin üçüncü sayfaları, emniyet, asayiş, adliye haberlerine ayrılır. Şimdilerde TV'lerin ana haber öncesinde de 15 dakika kadar bir tür “Üçüncü sayfa haberciliği” yapılıyor.
Son zamanlarda şunu diyorum:
- Gazetelerin üçüncü sayfaları gittikçe daha okunamaz hale geliyor. Çünkü yürek dayanmıyor.
Bir şey daha söylenebilir bugün:
- Artık oranın konusu olan olaylar insanlığımızın ar damarını öylesine parçalıyor ki, oraya sığmaz hale geliyor ve gazetelerin birinci sayfalarını, TV'lerin de ana haber bültenlerini dolduruyor.
Alın işte Suriyeli anne Emani Er- Rahmun ve onun 11 aylık oğlu Halef”i vuran insanlık çürümesini:
Bir anne. 9 aylık hamile. Yani hamileliğinin görünmemesinin mümkün olmadığı bir dönemde... Kaçırıyorsunuz, tecavüz ediyorsunuz, öldürüyorsunuz, başını eziyorsunuz, sonra 11 aylık çocuğa yöneliyorsunuz, boğuyorsunuz, başını eziyorsunuz.
Bu bir cinayet değil ki. Öte, çok öte, çok çok öte bir iş. Vahşet bile tanımlayamaz bunu. Kur'an'ın, Kur'an'ın insan kriterini bize öğreten Rahman'ın “Bel hüm edall – hayvandan daha sapkın” dediği şey bu. Benim, birçok konferansımda “İnsan canavarlaşırsa değme canavar insanın eline su dökemez” dediğim şey bu. Bu, insanın tükenişi ve onun yerine, aklın Şeytan'a pabucunu ters giydirecek bir şekilde çalışması bu.
Şimdi durup düşünelim:
Bunlar bizim aramızdan çıkmaya başladı.
Evet, Suriyeliler konusunda kafaların yer yer karıştığı doğru. Bir yanımız “Ensar” bizim, yani gerçek insan, yani gerçek Müslüman, rahmet insanı, güven sunan anlamında “mü'min” bizim... Ama bir yerlerde de fesat çemberi örüldü, insani zaaflarımıza çalışıldı ve bunlar, kimi zaman bilmem kaç milyon Suriyeli içinden her zaman çıkabilecek olan yanlış adamlarla buluşup, gerginliklere yol açıldı. Şu söylenebilir ki, Türkiye, Suriyeli mülteciler konusunda gerçekten ama gerçekten insanlığın yüz akı bir imtihan verdi.
Sakarya'daki olay, bir Türkiyeli- Suriyeli olayı değildir. Bizim “Üçüncü sayfa”lara yansıyan yüzümüzün, bugün bu alanda görüntülenmiş boyutudur.
Sosyologlar, psikologlar, şöyle bir yılın emniyet - asayiş - adliye haberlerini tarasınlar, yani bir “Toplumun üçüncü sayfa röntgeni” çıkarılsın, sonuç toplumsal ruh sağlığımız adına çok iyi bir manzarayı göstermeyecektir.
Bu kimi zaman bonzai ile tırmanır, kimi zaman aile içi cinayetlerle, kimi zaman cinsel boyutlu kıyımlarla... Eşler birbirini, evlat babayı, baba evladı katlediyor... Üniversite bitirmiş genç kız annesini kesiyor, biçiyor, bir valize koyup çöp konteynırına atıyor... Aile mahkemeleri aile dramlarının bitmeyen senfonileriyle çınlıyor. Engelli bir kız, bir şehirde esnaftan memuruna, polisten bilmem nesine kadar 50 kişinin tecavüzüne uğruyor.
Biz, alışa alışa, belki rutinleşmiş yüzlercesini göremez hale geliyoruz, bir tanesi, bütün insanlık kriterlerinin çürümesinin sembolü bir tanesi, gazetelerin birinci sayfa, TV'lerin ana haber bültenine sıçrayıverince, -hala duyarlılığını kaybetmemişse- bizim yüreğimize çarpıyor.
Toplumsal yapımızda bir şeyler oluyor dostlar!
Aşınıyoruz dostlar.
Kalplerimize bakalım dostlar.
“Bu Suriyeliler de çok oldu canım”a geldiğimiz zaman yüreklerimizin tükendiği zamandır, belki de son olay, asıl yüreklerimiz için bir şok olmalıdır.
Devlet ve millet olarak şapkamızı önümüze koyup düşünme noktasındayız.
Biliyorum, çok yürek yandı Suriyeli anne Emani ve yavrucak Halef için. Bu hala diri kalan yanımız. Oradan yola çıkarak, bir “Rahmet toplumu” inşa etmek üzere seferberlik ilan etmeliyiz.
Eğitim seferberliği demiştim ya bir zamanlar bizzat Sayın Cumhurbaşkanı'nın liderliğinde...
İşte tam da o.
Eğitimin de yaşı yok. 7'den 70'e eğitim. Belki yoğun biçimde halk eğitimi.
Diyanet, Hocalar, öğretmenler, üniversiteler...
Ne diyorsunuz Emani anne için, ne diyorsunuz 11 aylık bebek Halef için ve anne karnında anne ile birlikte toprağa verilen yavru için?
Böyle bir vahşet bu topraklarda olmamalıydı. Neyi kaybetmişsek, onu bulmak için kolları sıvayalım.